Yiğit Bulut neden yumuşadı?..
Çünkü Ak Parti de her iktidar gibi kendisine “destek” verenleri tutuyor, “muhalefet” edenleri dışlıyordu…
Adnan Berk Okan - Yiğit Bulut bugün okurlarından kimilerine sitem ediyor…
Neden?..
Çünkü bazı okurları “sanki biraz yumuşadınız” diyorlarmış…
Yiğit Bulut, yumuşamadığını ama “gerginlik” de istemediğini söylüyor…
Bakınız…
Günümüz dünyasında Yiğit Bulut gibi, güçlüden yana olmak için can atanlara ve bulduğu ilk fırsatta bunu kolayca başarabilenlere “Akıllı adam” diyorlar…
Doğan Gurubu gazetelerinde yazanların hepsi birer “aktör ve aktris”tirler…
Kendilerine verilen “görev” çerçevesinde yazarlar yazılarını…
Yiğit Bulut, DSP-MHP-ANAP ve daha önceki dönemlerde hep iktidarla birlikte görünüyordu…
İktidarı savunan yazılar yazmak işine geliyordu ama Aydın Bey, Ak Parti iktidarı döneminde “Muhalefet” görevi verdi…
Yiğit Bulut o görevi bir türlü sevemedi…
Alışamadı…
Çünkü Ak Parti de her iktidar gibi kendisine “destek” verenleri tutuyor, “muhalefet” edenleri dışlıyordu…
Yiğit Bulut muhalif olmaktan memnun değildi ama Aydın Bey sadece patronu değil aynı zamanda sıhri (eşi nedeniyle) eniştesiydi de…
Bu nedenle Aydın Bey’in bir dediğini iki etmiyordu…
Derken sıkıldı “muhalefet” yapmaktan…
Sınıf(!) atlamak istedi…
İktidarı öven yazılar yazmaya başlayınca, aynı gazetede hükümetin ekonomi politikalarını övenlerle, dış-iç politikalarını övenler durumu hemen Ertuğrul Özkök’e bildirdiler…
Özkök, Yiğit Bulut’un yazdıklarına karşı çıktı…
Çünkü o gurupta işler, ”dalma tütüne…” sloganıyla yürüyordu…
Yiğit kendisini HABERTURK gurubuna atıverdi…
Çünkü orada muhalifler değil, yandaşlar seviliyordu…
En büyük yatırımları enerji sektöründe olan patron Turgay Ciner’in en büyük ve hatta tek müşterisi de Devlet (haliyle hükümet) idi…
Yiğit Bulut şimdi siyasal iktidara “destek” veriyor…
Gelin görün ki “eski okurları” bunu bir türlü anlayamıyor…
O da eski muhalif okurlarını, “ ortamı germek istemediğim için” diyerek uyutuyor…
Akıllı adamların hali bir başka oluyor vesselâm…
Yiğit Bulut'un yazısı aşağıda
Sertlik ne kazandıracak?
BAZEN soruyorlar, "Neden eskisi kadar sert değilsiniz?" diye, Bir saniyede olurum, fazlasını bile ortaya koyabilirim... Peki kime yarar?
Yazılarımı okuyan gençler "daha mı olumlu etkilenir, kamplaşmaya doğru daha mı az itilirler"?
İsterseniz, gelin deneyelim, iki farklı yazı yazayım, hangisi Türkiye'nin "barışına, huzuruna, çözüm bulma kabiliyetine" daha çok katkı yapar, siz karar verin.
Yazı 1: "AÇILIM" dediler, destek olduk.
Fikirlere sahip çıktık. İnanmadıklarımıza "acaba" diyerek ses çıkarmadık.
Amacımız tekli; akan kan dursun.
Durdu mu? Durmadı! Tam tersi, "açılım" tavsamaya ve en kötüsü "teröristlere" cesaret vermeye başladı. Hep aynı yuvarlak lallar! 1984'ten 2009'a her olayda kullanılan, sonrasında "radikal ve kalıcı" değişikliğin asla olmadığı söylemler! On ananın yüreği yandı, sonra Türkiye 'işine gücüne' döndü! Televizyonlarda abuk sabuk kadın programları devam etti, yeni türeme şarkıcılar kendini göstermeye çalıştı, kimileri borsa, bazıları dolar derdine düştü! Siyaset kendi "kokuşukluğu" içinde akmaya, dış politikada başka derdimiz yokmuş gibi "Ermenilere kapıyı açın" tartışılmaya kaldığı yerden yeniden başladı! Halta şehitlerin kanı daha yerde dururken dış kurmalı bazı "çakma aydınlar" televizyonlara çıkıp "askerimizi, polisimizi" eleştirmeye devam ettiler! Utanma yoksa, vicdan yoksa ne diyelim!..
İnanın çok sabrettik, çok (azla "avans" verdik! İstedik ki; akan kan dursun, ülkede huzur olsun. Üzerimize düşeni yaptık, fazlasını denedik. Avans bitti, bitiyor! Türk devleti ve milleti "tehdit allında" ise sözün bittiği nokta yaklaşıyor demektir. Ermenilerle kapı açın, Kıbrıs'la KKTC'yi yok edin, adayı AB temsilcisi Rumlara teslim edin. Talabani ve Barzani'yi "muhatap alın" gibi dayatmalar bize bir şey kazandırmıyorsa, "Türkiye'nin tarihine ve gücüne yakışır" bir şekilde "ortak bir bilinç" kapsamında "gereken neyse onu yapacağız"! "Herkesi uyarıyorum; sözün bitliği yere yaklaşıyoruz!.." Sevgili dostlar, nasıl, istediğiniz sertlikte oldu mu? Kim, ne kazandı? Bu yazıyı okuyan üniversite öğrencisi yarın kampusta "karşıt görüştekilere" daha mı anlayışlı davranacak?
Veya "toplumsal barışa" katkı mı yaptım?
Yazdıklarım "hiçbir şeyi" çözmeyecek ama kutuplaşmak isteyenlere "gaz" verecek!
Bu noktada bir ikinci yazı deneyelim...
Yazı 2: "...Yeni bir tartışma var: Siyasi otorite tarafından atılan adımlar, açılımdır.
Tam tersini duşunup söyleyenler de var: Bunlar yerli bir yeni bölünme planıdır. Toplumsal bilinçaltımıza işlemiş 'bölünme' korkusu bizi asla rahat bırakmayacak. İrtica korkusu eh bundan farksız. Ne zaman 'olanı sorgulamaya' başlasak, irtica-bölünme tartışması alevleniyor ve sonrası 'gelemiyor'... Biz 'kendimizin olanı' konuşamadığımız için AB ve benzeri gibi dış odaklardan gelen dayatmalar da 'gürültü kirliliği içinde' TBMM'den dahi geçiyor! Örnek mi istiyorsunuz: TBMM'den geçen Petrol Kanunu'nu. anlamsız bir hızda imzalanan NABUCCO'yu unutmayın. Korkusuzca sorgulayamadığımız için 'bilmeden' olup bitiyor bazı şeyler. Cumhurbaşkanı 'bozmasaydı' Petrol Kanunu bugün 'yürürlükteydi'... Peki korkulan olanların haklı' oldukları, 'ortak tarihimizden ve bilincimizden' gelen gerçekler yok mu? Var. 1699dan bugüne bu topraklarda 'yerleşik olan asıl unsurlar' sürekli 'kaybederek' bugüne gelmişler.
1923 sonrası askeri darbeler altında 'ezilmişler', ekonomik krizlerde 'ufalanmışlar'. Korkuları olanların ve bunları söyleyenlerin haklı oldukları noktalar' var ama yapılması gerekenler de var. Bizler, bizim olanları' davatmasız.
korkusuz, özgür bir dinamik içinde sorgulamayı bcecermeliyiz. 1800 lerin başından beri "bize sunulan iyiyi' düşünmeden almaktan vazgeçip, korkularımızdan sıyrılarak.
kendi iyimizi' yaratmalıyız.
Bunu yapmanın da manın tek şartı var: 'Korkuları pompalamadan, harta içinden geçip geride bırakarak düşünmek ve adım atmak.
Bırakalım bu 'bölünme ve irtica' korkularım.
Bu devlet 'bizim, sağlam ve yerinde'.
İleriye bak.ılım. korkusuzca ye hep birlikte Ayrışmadan, Özümüzden tay iz vermeden ama 'ortak noktalar' üreterek..
Sevgili dostlar, daha önce yazdığını yazılardan alıntıları da kullanarak. ıkı farklı yazı kaleme aldım... İyi ki de Türkiye'nin gerçeklerini ortaya koymaya çalışıyor ama biri "ayrıştırarak", diğeri "birleştirerek"... Takdir sizin!