Yeni medyanın, yeni çocuklarıyız biz...
Halen hangisinin daha gerçek olduğunu bilmediğimiz nice gerçekten biri, bizim için bir inanç, bir tercih
ADNAN BERK OKAN
Çevrenize bir bakın...
Yüzlerce televizyon kanalı...
Onlarca gazete...
Sayısız kitap...
Ve...
Kocca bir internet...
Bütün bunlar bize “gerçeği” sunmak için hazır kıta bekliyor...
Ama...
X Kanalını izlerken öğrendiğimiz gerçekler, Y Gazetesini açınca birden şekil değiştiriveriyor...
İşin kötüsü...
Emin olmak için girdiğimiz internet siteleri ve başvurduğumuz kitaplar da ya birini, ya da diğerini doğruluyor...
Kanıtlar ve karşı-kanıtlar havada uçuşuyor...
* Yorumlar,
* Demeçler,
* Görüntüler,
* Ek iddialar,
* Yalanlamalar,
* Alaylar,
* Hakaretler gırla gidiyor...
Ve...
En sonunda...
Halen hangisinin daha gerçek olduğunu bilmediğimiz nice gerçekten biri, bizim için bir inanç, bir tercih veya bir zorunluluk haline geliyor...
Bazılarımız gerçekleri vicdanıyla seçiyor...
Bazılarımız sağduyusuyla...
Bazılarımız menfaatleriyle...
Bazılarımız ise sadece takıldığı ortama göre...
Derken...
Sadece kendi doğrularımızın gerçekliğine kapılmış buluyoruz aklımızı...
Aslında pek “bulduğumuz” da söylenemez...
Çoğu zaman hissettirmeden kapıp götürüyor bizi olaylar, doğru-yanlış...
Ama...
Zamanla, gerçek dediğimiz şeyin aslında bizim kim olduğumuzu ifade eden bir tercihten ibaret olduğunu unutup:
Ona göre tavır belirliyor;
Ona göre ittifaklar kurup,
Ona göre savaşlar açıyoruz...
Ve...
Nihayet...
İnandıklarımız kadar gerçek ve inanmadıklarımız kadar yalan bir dünyada:
* Allah’a Allah olduğunu veya
* Kaos olduğunu veya
* Sadece bizim Tanrımız olduğunu veya
* Kapitalist olduğunu veya
* Terörist olduğunu veya
* Öldüğünü veya
* Hiç var olmadığını kanıtlamaya çalışıyoruz...
Hâsılı...
İşte böyle bir yeni medya dünyasının yeni çocuklarıyız...
Ve...
İşte böyle bir yeni dünyada birbirimizi yiyoruz...
[email protected]
Çevrenize bir bakın...
Yüzlerce televizyon kanalı...
Onlarca gazete...
Sayısız kitap...
Ve...
Kocca bir internet...
Bütün bunlar bize “gerçeği” sunmak için hazır kıta bekliyor...
Ama...
X Kanalını izlerken öğrendiğimiz gerçekler, Y Gazetesini açınca birden şekil değiştiriveriyor...
İşin kötüsü...
Emin olmak için girdiğimiz internet siteleri ve başvurduğumuz kitaplar da ya birini, ya da diğerini doğruluyor...
Kanıtlar ve karşı-kanıtlar havada uçuşuyor...
* Yorumlar,
* Demeçler,
* Görüntüler,
* Ek iddialar,
* Yalanlamalar,
* Alaylar,
* Hakaretler gırla gidiyor...
Ve...
En sonunda...
Halen hangisinin daha gerçek olduğunu bilmediğimiz nice gerçekten biri, bizim için bir inanç, bir tercih veya bir zorunluluk haline geliyor...
Bazılarımız gerçekleri vicdanıyla seçiyor...
Bazılarımız sağduyusuyla...
Bazılarımız menfaatleriyle...
Bazılarımız ise sadece takıldığı ortama göre...
Derken...
Sadece kendi doğrularımızın gerçekliğine kapılmış buluyoruz aklımızı...
Aslında pek “bulduğumuz” da söylenemez...
Çoğu zaman hissettirmeden kapıp götürüyor bizi olaylar, doğru-yanlış...
Ama...
Zamanla, gerçek dediğimiz şeyin aslında bizim kim olduğumuzu ifade eden bir tercihten ibaret olduğunu unutup:
Ona göre tavır belirliyor;
Ona göre ittifaklar kurup,
Ona göre savaşlar açıyoruz...
Ve...
Nihayet...
İnandıklarımız kadar gerçek ve inanmadıklarımız kadar yalan bir dünyada:
* Allah’a Allah olduğunu veya
* Kaos olduğunu veya
* Sadece bizim Tanrımız olduğunu veya
* Kapitalist olduğunu veya
* Terörist olduğunu veya
* Öldüğünü veya
* Hiç var olmadığını kanıtlamaya çalışıyoruz...
Hâsılı...
İşte böyle bir yeni medya dünyasının yeni çocuklarıyız...
Ve...
İşte böyle bir yeni dünyada birbirimizi yiyoruz...
[email protected]
Çevrenize bir bakın... Yüzlerce televizyon kanalı, onlarca gazete, sayısız kitap ve koca bir internet, bize “gerçeği” sunmak için hazır kıta bekliyor. Ama x kanalını izlerken öğrendiğimiz gerçekler, y gazetesini açınca birden şekil değiştiriveriyor. İşin kötüsü; emin olmak için girdiğimiz internet siteleri ve başvurduğumuz kitaplar da ya birini, ya da diğerini doğruluyor. Kanıtlar ve karşı-kanıtlar havada uçuşuyor. Yorumlar, demeçler, görüntüler, ek iddialar, yalanlamalar, alaylar, hakaretler gırla gidiyor... Ve en sonunda halen hangisinin daha gerçek olduğunu bilmediğimiz nice gerçekten biri, bizim için bir inanç, bir tercih veya bir zorunluluk haline geliyor.
Bazılarımız gerçekleri vicdanıyla seçiyor. Bazılarımız sağduyusuyla. Bazılarımız menfaatleriyle. Bazılarımız ise sadece takıldığı ortama göre... Derken, sadece kendi doğrularımızın gerçekliğine kapılmış buluyoruz aklımızı. Aslında pek “bulduğumuz” da söylenemez. Çoğu zaman hissettirmeden kapıp götürüyor bizi olaylar, doğru-yanlış... Ama zamanla, gerçek dediğimiz şeyin aslında bizim kim olduğumuzu ifade eden bir tercihten ibaret olduğunu unutup, ona göre tavır belirliyor; ona göre ittifaklar kurup, ona göre savaşlar açıyoruz. Ve nihayet, inandıklarımız kadar gerçek ve inanmadıklarımız kadar yalan bir dünyada, Allah’a Allah olduğunu veya kaos olduğunu veya sadece bizim Tanrımız olduğunu veya kapitalist olduğunu veya terörist olduğunu veya öldüğünü veya hiç var olmadığını kanıtlamaya çalışıyoruz...
Bazılarımız gerçekleri vicdanıyla seçiyor. Bazılarımız sağduyusuyla. Bazılarımız menfaatleriyle. Bazılarımız ise sadece takıldığı ortama göre... Derken, sadece kendi doğrularımızın gerçekliğine kapılmış buluyoruz aklımızı. Aslında pek “bulduğumuz” da söylenemez. Çoğu zaman hissettirmeden kapıp götürüyor bizi olaylar, doğru-yanlış... Ama zamanla, gerçek dediğimiz şeyin aslında bizim kim olduğumuzu ifade eden bir tercihten ibaret olduğunu unutup, ona göre tavır belirliyor; ona göre ittifaklar kurup, ona göre savaşlar açıyoruz. Ve nihayet, inandıklarımız kadar gerçek ve inanmadıklarımız kadar yalan bir dünyada, Allah’a Allah olduğunu veya kaos olduğunu veya sadece bizim Tanrımız olduğunu veya kapitalist olduğunu veya terörist olduğunu veya öldüğünü veya hiç var olmadığını kanıtlamaya çalışıyoruz...