MEDYA KÖŞESİ

Yazarlar Sinop saldırısını nasıl yorumladı?

Köşe yazarları BDP'nin Sinop ve Samsun'da saldırıya uğrayan vekillerini ve iptal edilen geziyi bakın nasıl yorumladı?

Yazarlar Sinop saldırısını nasıl yorumladı?
GAZETECİLER.COM - BDP'li vekillerin Barış Sürecini anlatmak için yola çıktığı ve  sakin başlayan Karadeniz gezisi Sinop ve Samsun'da yaşanan olaylar nedeniyle yarım kaldı. Heyet, bir sonraki durak olan Trabzon gezisini iptal ettiğini açıkladı.

Medyada olayların yaşandığı andan itibaren çok çeşitli yorumlar geldi. Kimi geziye destek verirken kimiler eleştirdi. Kimi BDP'lileri suçladı, kimi Başbakan Erdoğan gibi CHP'li belediye başkanını işaret etti. Kiminin gündeminde ise farklı isimler vardı.

Köşe yazarları Sinop ve Samsun'da saldırıya uğrayan BDP'li vekiller ve BDP'nin iptal edilen Karadeniz gezisini bakın nasıl yorumladılar:

ABDÜLKADİR SELVİ: PAMUKOĞLU'NUN VEBALİ BÜYÜK
 
Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi köşesinde saldırının faillerini işaret etti: 

BDP milletvekillerinin Karadeniz turunun Sinop ayağında Sivas'ta Madımak Oteli'nin yakılmasının bir provası yapıldı.

BDP heyeti kenti gelmeden günlerce önce, 'şehitlerin iki eli yakanızda olacaktır' diye şehri kışkırtan Kamu Sen temsilcisi Metin Süren'in, CHP'li Belediye Başkanı Baki Ergül'ün ve nihayetinde kendisi de Sinop'lu olan emekli general Osman Pamukoğlu'nun vebali büyük.

Aynı şekilde mülki idarenin de başarılı olduğu söylenemez. Sivas olayları aynen böyle yaşanmıştı.

RUŞEN ÇAKIR: SİNOP'TA ÇATIŞANLAR ESKİDEN YOLDAŞ MIYDI? 

"Halkların Demokratik Kongresi (HDK) heyetinin ziyareti nedeniyle önceki gün Sinop, dün de Samsun’da yaşanan olaylardan herkes bir dizi ders çıkartabilir ve çıkartmalı." diyen Vatan yazarı Ruşen Çakır, köşesinde ilginç bir yorum yaptı.

Karadeniz’de solun marjinalleşmesi başlığı altında bir yorum analiz kaleme alan Çakır, BDP'lilere saldıranların içinde kendilerini solcu sayanların olabileceği ihtimaline değindi ve bir dönem Karadenizde güçlü olan solun bir kısmının Kürt siyasetinin peşine takıldığını, diğer bir kısmının ise ulusalcı olduğunu, Sinop'ta bu iki kesimin çatıştığını yazdı.

"1970’li yıllarda sosyalist sol dâhil solun her türü Karadeniz’de çok güçlüydü. Bu gücün zamanla aşındığını biliyorduk, son olaylar vesilesiyle solun Karadeniz’de iyice marjinalleşmiş olduğuna çıplak gözle tanık olduk. Acı olan HDK heyetine saldıranların arasında kendisini bir şekilde solla ilişkilendiren kişilerin de bulunması ihtimali. (...)

Kürt sorunu konusunda özgün bir tavır geliştiremeyen bazı solcular Kürt siyasi hareketinin peşine takılırken, büyük bir bölümü de şu ya da bu ölçüde Türk milliyetçiliğinin kapsama alanına girdi. Dün Samsun’da bunların bir bölümünün de şoven saldırganlıktan nasiplerini almış olmalarını kaderin bir cilvesi olarak görmek lazım."

FATİH ALTAYLI: NE DEMEK TAHRİK OLDUK

Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, her zamanki sert tavrı ile kaleme aldığı Sinop'ta olanlar başlıklı yazısında Sinop'ta "tahrik" olduğunu ileri süren Sinoplulara çıkıştı.

Çok sinirime dokunan bir laftır "tahrik". Ne demek "tahrik". Adamsan olmayacaksın. İnsan gibi davranacaksın. Mesela, Madımak'ta olanlar.Onca insan öldü.Bahane hazırdı."Aziz Nesin'in sözlerinden tahrik olmuşlardı. (...) Barış Girişimi Grubu'na veya grupta bulunanlara kızabilirsin, fikirlerine katılmayabilirsin, bu fikrin var olmasına bile öfkeli olabilirsin, bu grubun barış istediğine de inanmayabilirsin. Hepsi serbest. Ama "Tahrik olduk" deyip bina kuşatmak, linç havası estirmek neyin nesi!

MURAT AKSOY: SİNOP'UN İKİNCİ BİR SİVAS OLMAMASI MUCİZE

Yeni Şafak yazarı Murat Aksoy köşesinde Karadeniz çözüme karşı mı? başlıklı yazısında sorumluluğun büyük kısmının BDP'li vekillerin ısrarında olduğunu yazdı :

"Önceki gün Sinop'ta gün boyu yaşananlara ne ad vereceğiz? Sonrasında Samsun'da olanlara? Provokasyon mu?

Yoksa kanı sıcak akan birkaç gencin öncülük ettiği olaylar mı?

Sinop'ta gün boyu yaşananların ikinci bir Sivas'a dönüşmemesi mucize.

Program belli olduğu halde önleyici tedbir almayan, olaylara etkili ve orantılı müdahale etmeyen emniyetin, valiliğin ve siyasi olarak da hükümetin büyük sorumluluğu var. Eğer Sinop'ta istemeyen olaylar olsaydı içinde olduğumuz çözüm süreci onarılmaz biçimde zarar görebilirdi.

Umarız ki, bu olaydan hükümet, emniyet ve bürokrasi gerekli dersi çıkarır. Gidilecek diğer illerde bir sorun olmaz.

Sinop'ta yaşananların sorumluluk yüzünün bir tarafında devlet var. Ama yalnız değil. Sorumluluğun öbür yüzünde BDP/HDK (Halkların Demokratik Kongresi) var.

Sinop'ta yaşananlardan sonra dün Samsun ısrarını da anlamak mümkün değildi. Neyse ki Trabzon'u iptal ettiler.

HASAN CEMAL: DERİN YAPILARIN PROVOKASYONLARINA HAZIR OLUNMALI

Hasan Cemal Milliyet'teki köşesinde Başbakan Erdoğan'la barış düşmanları! başlığı altında Sinop'ta yaşananları derin yapıların provokasyonu olarak niteledi. Hasan Cemal konuyu şöyle yorumladı:

"Barış olgunlaşıyor!
Barış umudu yeşermeye başlayınca ne yaparsanız yapın, yükselen dalganın önünde durmak gitgide zorlaşır.
Güçlükler elbette olacak.
Soru işaretleri devam edecek.
Ama Sinop’ta geçen gün yaşanana benzer ‘provokasyon’lar ‘barış süreci’ni durduramayacak.
Çünkü onlar bir avuç.
Çünkü Sinop halkı da, Sinop insanı da barıştan yana.

Paris suikastı, Sinop provokasyonu derken barışa kastetmek isteyen tuzaklar çoğalabilir. Erdoğan da gayet iyi biliyor ki, Gladyo gibi derin yapılar bugün hâlâ barış sürecine zarar verebilecek bazı araçlara sahiptir. Sayın Başbakan, barış konusundaki 'siyasal iradesi'ni devam ettirirken, kökleri hâlâ devletin içlerine kadar uzanabilen 'barış düşmanları'na karşı da kararlılık içinde olmalı."

TAHA AKYOL: HADİSEYİ PARTİCİLİK DİYE TAKDİM ETMEK GERİLİMİ ARTTIRIR

Hürriyet yazar Taha Akyol'a göre Sinop'da yaşananlar bir alarm zili gibi yorumlamak lazım. Milliyetçilik... başlıklı yazısında Akyol şöyle yazdı:

"Sinop’ta meydana gelen müessif hadiseyi bir alarm gibi görmeliyiz. Yüksek gerilim, hiç beklenmedik anda nelere yol açabilir! Devlet Bahçeli, öteden beri heyecanlı olan tabanına sükûnet ve sağduyu çağrısı yaptı; çok iyi..."

Akyol köşesine şöyle devam etti:

"Başbakan Erdoğan’ın “bunlar da bu ülkenin milletvekili” hatırlatmasını yaparak olayı eleştirmesi de çok iyiydi. Fakat Başbakan, Sinop olayını “CHP ve MHP tabanından oluşan grupların” yaptığını söyleyerek muhalefete yüklenmeyi de ihmal etmedi.

Toplumsal bir alarm niteliğindeki bu hadiseyi böyle particilik gözüyle takdim etmek, siyasi gerilimi daha arttırmaz mı? Partileri katmadan bu saldırıyı davranış olarak eleştirmek daha doğru olmaz mıydı?

Kürt meselesi olsun, anayasa yapmak için olsun iktidarın muhalefetle ilişkilerinde daha özenli olması gerekmez mi?"

EYÜP CAN: SİNOP HASSASİYETİ DEĞİL VANDALİZM

Radikal genel yayın yönetmeni Eyüp Can Sinop Testi başlıklı yazısında Milliyetçilik, Türklük gibi kavramların ardına sığınmadan gerçeğin ifade edilmesinden yana... Sinop'ta yaşananlar Eyüp Can'a göre "Vandalizm"

Allahaşkına söyleyin, Sinop'ta yaşanan linç girişiminin milliyetçilik ya da Türk hassasiyeti ile ilgisi var mı? Bırakın Türk milliyetçiliği ya da hassasiyetini, yaşananlara 'Sinop hassasiyeti' denilebilir mi?

Asla. Çünkü gözü dönmüş bir biçimde o saldırıya katılan bin kişi, bırakın Türk hassasiyetini, tek başına Sinop'u temsil etmekten bile çok uzak.

Dolayısıyla Sinop'ta BDP'lilere dönük saldırı ne Türk hassasiyetinin göstergesi ne de Sinop. Şehit aileleri ya da Türk milliyetçilerinin toplantı salonu dışında demokratik haklarını kullanarak şehirlerine gelmiş BDP'lileri protesto etmelerine kimse bir itirazda bulunamaz.

Söz konusu olan demokratik protesto olsa bunu Türk hassasiyetiyle açıklayabiliriz.

Ama önceki gün Sinop'ta yaşananlar tam anlamıyla bir vandalizm"

GÜLERCE: "SİZİNLE HER YERE GELMEYE HAZIRIM"

Zaman gazetesi yazarlarından Hüseyin Gülerce, BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'e hitaben köşesinden "gerekirse ben de geleyim" diye seslenirken gazetenin diğer yazarları Mustafa Ünal ve Mehmet Kamış "BDP heyetinin orada ne işi var" yorumunu yaptı.

Yaşananlarla ilgili istihbarat zaafı olduğunu belirten Gülerce köşesinde şunları yazdı:

"Tanıdığım için Sayın Sırrı Süreyya Önder'e seslenmek isterim. Samimiyetinize hüsnüzannım var. Bir milletvekilimizin Türkiye'nin her yerine gitmesini savunuyorum ve devletin emniyet güçlerinin güvencesi altında olmanız gerektiğini biliyorum. Sizin, öğretmenevinde fotoğraflara yansıyan o tutsakmış gibi haliniz, inanınız beni derinden üzdü. Milletvekillerine, böyle bir muameleyi kimse reva göremez. Bu hali, vicdan sahibi hiç kimse sineye çekemez."

BDP'nin zamanlamasını doğru bulmadığını da belirten Gülerce şöyle devam etti: "En kritik, en hassas çizgide yürüyoruz. Çözüm süreci, arzuladığımız barışı getirsin, ben sizinle her yere gelmeye hazırım..."

MUSTAFA ÜNAL: BDP'LİLERİN AMAÇLARI BAŞKA

BDP'nin "başka amaçları olabileceği" imasında bulunan Zaman gazetesi yazarı Mustafa Ünal ise köşesinde şunları yazdı:

"'BDP heyeti Karadeniz turuna çıkacak' haberini okur okumaz huylandım. Neden şimdi? Neden Karadeniz? Seçim çalışması mı, siyasi mesaj mı? Karadeniz, BDP'nin en zayıf olduğu bölge. Bir parti faaliyeti olmadığı muhakkak. Yoksa başka amaçlar mı söz konusu?"

MEHMET KAMIŞ: "SON DERECE ZAMANSIZ BİR GEZİ"

Zaman gazetesinin bir diğer yazarı Mehmet Kamış ise tepkisini " BDP nihayet son derece lüzumsuz ve zamansız Karadeniz gezisini iptal edip tahrik sürecini daha ileriye götürmedi. Zamansız bir geziydi çünkü bu..." sözleriyle dile getirdi.

REHA MUHTAR: KÜRKÇÜ PROVAKASYONU ANLAMAZ MI?

Vatan yazarı Reha Muhtar ise o zor soruyu köşesine taşıdı:

"Ertuğrul Kürkçü ki, kan Kızıldere'den kurtulmuş bir kişi...

İki ağır askeri darbe, bir post modern dedikleri darbe, yıllarca da hapishane rahle-i tedrisinden geçmiş...

Provokasyon demeye gerek yok "p" dediğinizde anlar, provokasyonun nereden ve nasıl geleceğini...

Sinop ve Samsun'daki olayları görünce "Acaba" dedim, "Benim bilmediğim başka bir nedenle mi gittiler o bölgeye?.." Sordum...

- "Hayır" dediler bilenler, "Barış sürecini oradaki sivil toplum kuruluşlarına anlatmaya gittiler..."

Ertuğrul Kürkçü düzeyindeki bir eski devrimciye "provokasyonu anlatmaya kalkarsam" biraz ayıp olur...

Şöyle söyleyeyim...

Ben onun yerinde olsaydım ve bana birileri, bugünlerde "Karadeniz'e gidelim" deseydi, eski bir devrimci alışkanlıkla diyeni izlemeye alırdım...

Bu kadar provokasyona açık bir seyahat olmaz çünkü...