Yaygın medya 'muhalif kimliğe' dönüştü
İnternethaber yazarı Nazım Alpman, gazeteciliği, gazeteciliğin gelişmesi için neler yapılması gerektiğini, internet medyasını anlattı;
İnternethaber yazarı Nazım Alpman, gazeteciliği, holding medyası ile bağımsız gazetelerin işleyişleri arasındaki farkları, gazeteciliğin gelişmesi için neler yapılması gerektiğini, internet medyasınını anlattı.
İşte Nazım Alpman'ın açıklamalarından satırbaşları;
Nazım Alpman'a ilk olarak 'Basını nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusu soruldu. Alpman bu soruya Süleyman Demirel üslubu ile yanıt verdi.
Basın gayet güzel bir yolda ilerliyor. Patronların dertleri dışında büyük sorunları yok. Muhabirler medyada olması gerektiği gibi en üst basamaktalar. İşin şakası bir yana, ben büyük bir gazetede çalışmıyorum. Biliyorsun eskiden çalışıyordum. O yüzden de hariçten ağır eleştiriler yapma lüksüm var. Bunların etkisi olur mu? Hiç sanmıyorum. Eğer o gazetelerden birinde çalışıyor olsaydım, söyleyecek birkaç sözüm olabilirdi. Ama onlardan çok uzakta bulunuyorum. Bunun için de konuşmak istemiyorum. Süleyman Demirel üslubu ile yanıt vereyim: İyidirler demiyorum, kötüdürler de demiyorum. Peki ya ne diyorum? Ne halleri varsa görsünler diyorum!
YAYGIN MEDYA 'MUHALİF KİMLİĞE' DÖNÜŞTÜ
"Yaygın medya AKP’nin tavrı sayesinde olması gereken yere “muhalif kimliğine” dönüş yaptı. Gazeteler eski yıllarda tiraj almak için hükümetlere karşı sert muhalefet çizgisine yönelirlerdi. Bunu Nail Güreli Ağabey panel konuşmalarında sıklıkla anlatır. Ne güzel değil mi? Hükümete karşı yayına başlıyorsunuz, halk size yöneliyor, tirajınız artıyor. Ülkeyi yöneten otoriteye karşı pozisyon aldığınızda halk sizin yanınıza geliyor. İşte o yıllarda gazeteciler gerçek birer kahraman haline gelmişlerdi. İtibarları da bu yüzden yüksekti. İşte bu yüzden AKP’ye meslek örgütleri özel ödülünü vermeliler. Gazeteciliği olması gereken yere ittiği için! Eğer Tayyip Erdoğan ve AKP öteki iktidarlar gibi olsalar, şu andaki mevcut medya yapısı asla hükümet ile bir kavgaya girmez. Hatırlıyorum, Hürriyet Genel Yönetmeni Ertuğrul Özkök, AKP Genel Merkezi’ni gezip gördükten sonra, bilgisayarların modeline bakıp ‘bu kadar ileri teknoloji kullanan bir parti gerici olamaz’ demişti. AKP şu anda genel merkezinde daha gelişmiş bilgisayarlar kullanıyor. Acaba, Özkök ve temsil ettiği kitle bu bilgisayar modeli üzerinden yaptığı siyasi çözümleme tekniğini bir daha gözden geçirmeli mi bilmiyorum. Ama AKP’nin iktidardaki tavrının basına iyi geldiğini söyleyebilirim. Kendine getirdi! Göz açıcı oldu.
BÜYÜK GAZETELERDE MUHALİF YAZARLAR NEDEN AZ?
Büyük gazetelerdeki muhalif yazarların azlığı konusunu ise Alpman, gazetelerin yönetimlerinin iktidarla olan yakın ilişkisine bağladı. "Ama yerlerini koruyan önemli yazarlar da var" dedi.
TÜRK BASININ UCUZLAŞMASININ NEDENİ DARBELER Mİ?
"Biz de gazeteciler özellikle yönetimdekiler ortama göre davranmayı bir meslek ilkesi haline getirmişler. Güç karşısında dik durmak zordur. Ama onurludur! Baskıcı dönemler geçiyor, o dönemlerde yaşananlar kalıyor. Mesela 12 Eylül döneminde gazeteleri açıp bakarsanız, ihbarcılık, cunta yandaşlığı hiçbir yoruma mahal bırakmadan kendini gösteriyor. Arşivler ortada, gidip bakın. Ortama göre tavır dedim ya, örnek vereyim. 1997’de Sabah gazetesinden uzaklaştırılan, 28 Şubat’ın mağduru Mehmet Barlas anti-cunta bir gazeteci olarak kendini lanse ediyor. Oysa 12 Eylül 1980’de Milliyet başyazarı olarak (14 ve 16 Eylül 1980 tarihli Milliyet’in birinci sayfasında) şöyle yazıyordu: “Bizdeki askeri yönetimin Latin Amerika’daki askeri dikta rejimlerine benzemediğini Avrupa’ya anlatmalıyız!”
Niye böyle bir şey yapalım ki? 650 bin kişiyi gözaltına alan, 50 kişiyi idam eden, 500 kişi için idam cezası veren, sendikaları kapatan, işçilerin bütün kazanılmış sosyal ve ekonomik haklarını elinden alan bir rejimin Latin Amerika’dakilerden ne farkı vardı ki?"
SEN DE ASKERCİ OLDUN MEHMET BARLAS
"Akşam gazetesinde söyleşi yaparken Barlas’a bunu sormuştum. Süleyman Demirel’in de aynı tavrı yüzünden kendisine “Sen de askerci oldun Mehmet” dediğini söyleyerek, “ne yapayım” demişti, “arkasında 9 milyon oyu olan Demirel bir yüzbaşıya direnemiyor, valizini alıp cipe biniyor, ben mi direneceğim?”
Bu bakış açısına göre ya direneceksiniz, ya da yandaş olacaksınız. Sanki başka yol yokmuş gibi… Omurgasızlığı “çaresizlik” olarak tarif etmek yapanı rahatlatabilir ama gerçeği değiştirmez: Mehmet Barlas Cunta yandaşı gazetecidir! 12 Eylül itibarıyla diye de ekleyelim…
Ama haksızlık da yapmayalım, Barlas o dönemde tek değildir. Gazete koleksiyonları süreli yayınların toplandığı bütün kütüphanelerde duruyor."
ALPMAN, 12 EYLÜL DÖNEMİNDE NELER YAŞADI?
"12 Eylül’ün en önemli siyasi davalarından biri, belki de birincisi 1477 sanıklı DİSK Davası’dır. Ben o sanıklardan biri olma onurunu taşıyorum. Onun dışında çok fazla bir şey yaşamadım!"
BİRGÜN'DE ÇALIŞMAKTAN MEMNUN MUSUNUZ?
Birgün Gazetesi'nde de yazarlık yapan Nazım Alpman, Birgün ile ilgili sorular sorulmaya başlanınca rahat bir nefes aldı ve 'Benim rahatça konuşabileceğim konulara gelelim' diyerek soruları yanıtladı. Birgün Gazetesi'nde çalışmaktan memnun muydu Nazım Alpman? Sol içerikli bir yayında çalışmakla holding yayınlarında çalışmak arasında nasıl farklar var? İşte Alpman'ın yanıtı;
"BirGün’de yazmaktan dolayı çok memnunum. Bir defa Koç Holding aleyhinde yazı yazabileceğiniz özgür bir alan BirGün gazetesi. Yaygın medyada böyle bir şey olamaz. Eh, Koç’a karşı yazabiliyorsanız, eleştiremeyeceğiniz kişi, kurum, kavram kalabilir mi? Zaten ilan ve reklam almak gibi meseleleri katiyen bulunmayan bir yayın organı özgür basın açısından olağanüstü bir şanstır. Peki bu kadar özgür olan bir gazete neden tiraj rekorları kıramıyor? İşte bunu konuşmak gerekiyor. Bizim gazetemiz, holding sermaye grubu içinde yer almıyor ama Türkiye medyası içinde konumlanmış bulunuyor."
YAYGIN MEDYADA MUHABİRİN DEĞERİ BİLİNMİYOR
"BirGün yazarı olarak fazla sıkıntım yok. Ama kırıklıklarım var. Ben kendimi muhabir olarak ifade ediyorum. Yazar olmak hiç bi halt değildir. Türkiye gibi bir ülkede 50 yıldan fazla yaşamış, etrafında olup bitene bakmayı öğrenmiş eli kalem tutan herkes bir gazetede köşe yazarı olabilir. Zaten oluyor da… Ama herkes muhabir olamaz. Yazar, açar gazeteleri, basar televizyon alıcısının düğmesine, bir - iki saatini ayırıp “şahane” bir köşe yazısı ortaya çıkartabilir. Ama haber yapmak için evinden çıkıp hayatın içine karışman gerekiyor. Olay yerine gideceksin, olayı izleyeceksin, kahramanlarını bulacaksın, sorular sorup yanıtlar alacaksın, fotoğraflar çekeceksin… Bunları ancak bir muhabir yapar. Ne yazık ki yaygın medyada muhabirin değeri bilinmiyor. Tıpkı alternatif medyada olduğu gibi!!! Bunu üstüne basarak söylüyorum. BirGün de buna dahildir."
MUHABİRLERİ BAŞ TACI YAPMALIYIZ
"Bu sorunun tam teşekküllü bir yanıtı yok. En azından benim açımdan böyle… Ama “ne yapmamalıyız” sorusunun yanıtı var. Şimdiye kadar yaptığımız şeylerin hepsine veda etmeliyiz. Eğer işimiz habercilik ise muhabiri baş tacı yapacağız. Bazı şeyler para ile irtibatlı. Ama öyle şeyler var ki, para pul istemiyor. Muhabirleri öne çıkartmak için paraya ihtiyaç yok. Yazı işleri gençlerin emeklerine saygı duysun yeter. Başarılı muhabirin terfi edeceği yer köşe yazarlığı değildir. Gazetenin birinci sayfası ona yeter. Ama imzasını da öne çıkartan bir sunumla…"
İNTERNETHABER'DE Mİ YOKSA YAZILI BASINDA MI KENDİNİZİ ÖZGÜR HİSSEDİYORSUNUZ?
"İnternet Haber benim üçüncü deneyimim. 2001’de Netbul.com’da günlük köşe yazılarına başladım. Çok etkileyici bir deneme oldu. Hem fena sayılmayacak bir gelirim vardı hem de çok yaygın bir etki alanım… Sonra o site nitelik değiştirdi, beni çağıran arkadaşlar ayrıldılar, benim internet maceram da sona erdi. Bir süre sonra Fuat Kozluklu sansursuz.com sitesini kurdu, o yazı isteyince benim ikinci internet yazarlığı dönemim başladı. Ama hafta da bir yazıyordum. Akşam gazetesinden ayrılınca rahmetli Şakir Süter arayıp İnternet Haber’den söz etti. Hadi Özışık, ‘biz iyi bir site olduk ama solcu yazarımız yok’ demiş. Şakir’le şöyle şakalaştık, şuraya bak solcu bir yazarın değerini bile ancak sağcıların ihtiyacı belirliyor!
İNTERNETHABER'DE HİÇ BİR YAZIM SANSÜRLENMEDİ
Yazmaya başlarken de Hadi Özışık, internethaberi bana tanıştırırken dedi ki; biz hükümete yakın bir site olarak biliniyoruz ama sen istediğini yazabilirsin! Bugünü kadar 5 yıldır İnternet Haber’de hiçbir yazım sansürlenmedi. AKP, Erdoğan, bakanlar, belediye başkanları sivri yazılarımdan nasiplerini bolca aldılar. Acı bir şey söyleyeyim: BirGün’de Diyarbakır’dan yazdığım içinde benim yer aldığım bir panel haber-yorum yazısı yayınlanmadı. Sonra İstanbul’a dönünce gazeteye gidip bu konuyla ilgi kavga verdim, yazı iki gün geç olarak yayınlandı. Eskiden olsa böylesi durumlarda hemen istifa ederdim. Artık yaşımız kemale erdiği için, gazetedekileri değil okuyanları muhatap alıyorum.
İNTERNETHABER'DE YAZDIKLARINIZ YETERLİ İLGİYİ GÖRÜYOR MU?
"İtiraf etmeliyim ki ben uzun yıllar Milliyet’in göz önünde olan, haberleri her zaman birinci sayfada gösterilen, seçim dönemlerinde bölgelere gidip ilk yazıları yollayan bir muhabirdim. Ama o köklü gazete bana internet haber sitesinin sağladığı yaygın etkiyi sağlayamamıştı.
Örnek vereyim, geçen yıl Diyarbakır’da bir miting izliyordum, çok ünlü bir sanatçı vardı. Bütün gençler onunla fotoğraf çektirmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. İki genç kız geldi, fotoğraf çektirmek istediklerini söylediler, ben de aracıya gerek olmadığını kendilerinin gidip fotoğraf çektirebileceklerini söyledim. Kızlar “biz sizinle çektirmek istiyoruz” diye direnince “Benim bir ilgim yok, müzisyen falan değil” dedim. Kızlar durdular, “Nazım Bey biz internet haber okuyucusuyuz, sizinle fotoğraf çektirmek istiyoruz” diye uyarınca o zaman “tamam” dedim, bu internet medyasında maya tutmuştur.
İNTERNETHABER'DE OKUR YELPAZESİ ÜLKELER ARASI GENİŞLİKTE
Üç ay önce Varna’da gece yarısı Kemal Gökhan ile birlikte caddeleri adımlıyoruz. Bir grup Türkiyeli öğrenci ile karşılaşıp tanıştık. İçlerinden ikisi “Nazım Bey biz sizi devamlı okuyoruz” diye söze girince biraz önceki tespitimi bir kez daha tekrarladım. İnternet haberdeki okur yelpazesi New Jersey’den Yeni Zelanda’ya, Moskova’dan Cape Town’a kadar genişliyor. Bunu gelen e-postalardan çıkartıyorum. Kâğıt gazetenin etkisi sınırları aşamıyor, ama internetin sınır tanımaz hali bu mecrada kalem oynatan biri olarak son derece mutluluk verici bir hal alıyor.
İNTERNETHABER İLGİ ÇEKİCİ BİR YAYIN ORTAMI SUNUYOR
Ne kadar okunuyorum diye sorarsanız, ortalama 20-25 bin diyebilirim. Ama kendime ait bazı tepe noktalarım var. Bir keresinde 82 bin tık almıştım, DYP Genel İdare Heyeti yazım üzerine açıklama yaptı. Yine Kürt meselesi üzerine yazdığım sıcak bir yazı 105 bine kadar tırmandı. 2007 Genel Seçimleri öncesinde bana ulaşan bir kamuoyu araştırması sonuçlarını irdeleyen makalem ise 211 bin kere açıldı.
İnternet haberde uzun söyleşiler de yaptım. Ahmet Hakan, Melih Aşık, Orhan Doğan, Muhsin Yazıcıoğlu, Haluk Şahin, Hasan Pulur gibi kamuoyunun ilgisini çeken kişilerle yaptığım söyleşilerin her biri 25 bin vuruşluk (İki buçuk gazete sayfası) uzun metinler halinde yayınlandı. Her birinin okunma oranı 120 binin altına inmedi. Orhan Doğan söyleşisi ise tam 324 bin kez okundu, toplamı 40 bin vuruşluk yazıydı.
Bunları söylememin nedeni şu: Uzun yazılar okunmuyor diye yazı işleri çetelerinin oluşturduğu bir paradigma var ya, işte onun ne kadar yalan ve yanlış olduğunun ispatıdır! Doğru şeyler ilgi çekici biçimde yazılır ve sunulursa okuru ile buluşur. İnternet haber böylesi ilgi çekici bir yayın ortamı sunuyor. İyi okumak gerekir. (Röportaj: Sayım Çınar)