Yavuz Bingöl Ahmet Hakan'ın restini görür mü?
Yavuz stüdyoya girip koltuğuna oturduktan sonra ya yanına, karşısına beş azılı muhalif, müzmin Erdoğan düşmanı gelip oturursa?...
ADNAN BERK OKAN
Yahu Ahmet…
“Zeytinyağı” gibisin be…
Hatta “Saksağan” da diyebilirim…
Yani Ahmet…
Hem üsttesin, öpüyorsun…
Hem ağlıyorsun…
Neden mi?..
Anlatmaya çalışayım…
* * *
Bak Ahmet…
Senin elinde Türkiye’nin “En etkin ve en çok satan” gazetesinin (neredeyse) tam sayfalık bir köşesi var…
Yavuz’un ise yerel gazetelerden birinde bile köşesi yok…
CNNTÜRK gibi, haber kanallarının en çok izlenen ve ağırlığı olan bir ekranda; haftada iki gece ikişer buçuk saatten beş saat senin…
Ama Yavuz senin imkânının beş saatte birine bile sahip değil ekranda…
* * *
Yani Ahmet…
Belli ki köşen yetmedi Yavuz’u gömmek için…
Şimdi de mezarın en derinine itmek istiyorsun…
“Ekranda gel konuğum ol” diyorsun…
İyi ama…
Ya canlı telefon bağlantısı yaparsan…
Ya telefonun ucunda “medyamızın en galiz küfürbazları” ve “Yavuz düşmanları” olursa…
Daha da öte…
Yavuz stüdyoya girip koltuğuna oturduktan sonra ya yanına, karşısına beş azılı muhalif, müzmin Erdoğan düşmanı gelip oturursa?...
Ne yapacak Yavuz?..
Nasıl anlatacak derdini?..
* * *
Ahmet be…
Sakın sen bir başka hinoğlu hinlik peşinde olmayasın?..
Ne gibi mi?..
Meselâ…
Bu ülkeyi yönetenlere ve Yavuz’a hakaret etmek için alesta bekleyenleri de yardımına çağırarak…
Meselâ…
Yavuz’a hakaretler ettirerek (Ki sayende bol bol ediliyor zaten)…
Meselâ…
Yavuz’un karakterini iyice gömmek için onların da küreklerini kapıp sana yardıma gelmelerine imkân vererek yani…
* * *
Sana gelince Yavuz kardeş!..
Kendine güveniyorsan…
O anda demek isteyip de eksik söylediğin gerçekten çarpıtılmışsa…
Hiç itiraz etme…
Daha fazla bekleme de…
Sadece kamuoyunu, seni sevenleri değil…
Babacığını ve öz kardeşini de sana “düşman” edenleri sustur…
Hiç gecikmeden hemen bu gece (Pazartesi) Ahmet’e konuk ol…
Ahmet’in elinden “teke tek konuşacağız” diye de imzalı bir yazı al…
* * *
Ve çok uzatmadan sor Ahmet’e:
“ Sen bana, ‘Berkin Elvan’ın annesinin meydanlarda yuhalatılması… Bu konuda ne düşünüyorsunuz?’ sorusunu sohbetin neresinde sordun?.. Aç teybi de, izleyicilerimizle birlikte dinleyelim…”
Ve önce o bölümü…
Yani…
Ahmet’in (Sormuşsa eğer) “Berkin Elvan’ın annesinin meydanlarda yuhalatılması… Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” sorusunu izleyicilerle birlikte dinleyin…
Yok, eğer Ahmet bu sorusunu dinletemiyorsa…
Sakın ola “başka sorum yok” deyip de hemen kalkıp gitme…
Hemen ardından devam et…
* * *
“Demek ki sen bana böyle bir soru sormamışsın ama sormuşsun gibi köşene yazmışsın… Bu mu ahlâklı gazetecilik?.. Bu mu ilkeli gazetecilik?” dedikten sonra bu defa da şunu söyle:
“Benim Elvan ve Erdoğan’ın annelerinin adlarının geçtiği bölümdeki cevabımdan önce bana hangi soruyu sorduğunu da aç teybi hep birlikte dinleyelim”…
Dinlet ki…
Senin o cevabından önce kendisinin sana “Berkin Elvan’ın annesinin meydanlarda yuhalatılması… Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye değil; “Erdoğan duygularını karıştırdığı için mi böyle oluyor?” sorusunu yönelttiğini hep birlikte öğrenelim…
Senin de o soruyu cevaplamak…
Yani…
Erdoğan’ın, duygularını işin içine karıştırma gibi bir huyu olduğunu anlatmak için o absürt örneği verdiğini bütün izleyiciler duysunlar…
* * *
Yani Yavuz…
Sen de “sıfır kusurlu” değilsin hani…
Ama seninki “Kusur”…
“Kasıt” değil…
Senin kusurun hoş görülebilir…
Ancak…
Ahmet “kasıtlı”…
Kasıt asla hoş görülemez…
Kasıtta taammüt vardır…
Kasıtta plan vardır…
Kasıtta pusu vardır…
Kusurda ise “İnsanlık hali” vardır Yavuz…
* * *
Haydi kardeşim…
Bu gece çık Ahmet’in karşısına ve işi uzatmadan onun “gazetecilik” değil
“karakter gömücülüğü” yaptığını cümle âleme kanıtla…
Çıkamazsan eğer…
O zaman ben dâhil herkes, senin abdestinden şüphe ettiğini…
“Özgüven fukarası” olduğunu düşünürüz…
Ve deriz ki:
“Bu kafa ve zafiyetle sen daha çok ezilirsin be Yavuz…”