ANALİZ

Yatağıma gelll!.... Koynuma daalll!..

Ben yatak odamı Ayşe Arman’dan daha iyi açarım, ne de olsa ben de adaşım gibi Hıncalımın öğrencilerinden biriyim...

Yatağıma gelll!.... Koynuma daalll!..

ADNAN BERK OKAN - Makyavel, bir ülkeyi işgal etmenin yolunun; o ülke halkını yozlaştırmaktan geçtiğini tavsiye etmişti hükümdarlara…

Her konuda yozlaştırma…

Dinde…

Dilde…

Irkta…

Soyda…

Sopta…

Sanatta…

Sporda…

Reha Muhtar ilk kez ana haber bülteni sunmaya başladığında, aklı başında bir azınlık dışında hemen herkes çok memnundu…

Soğuk kış günlerinde Antalya ekranlara getiriliyor, yabancı(!) turistlerin nasıl da memeleri açıkta denize girdikleri gösteriliyordu…

En az beş dakika Antalya’nın kışın nasıl güzel(!) bir yaz günü yaşadığını izliyorduk milletçe…

Aynı saatlerde Antalya’yı arayıp, “hava nasıl oralarda?” diye Edip Akbayram gibi notalarla sorduğumda, “ hava bulutlu ve serin buralarda” cevabını alıyordum eski orkestra arkadaşlarımdan…

Peki o görüntüler neydi?..

Ne olacak?..

Yazdan kalan hava değil, işte o erotik görüntülerdi…

Komşu bir ülkenin kadınına kızına “Nataşa, yat aşâ!” diye dize uyduran bir erkek milletinin ahfadıydık ne de olsa…

“Madem ki Ermeni’sin, istemeden vermelisin” diye önüne gelen her Ermeni’yi becermeyi kafasına koymuş bir azgın teke cinsinin torunlarıydık…

Reha Muhtar’ın ana haber bülteninde, Antalya’daki bıngıl memeli kadınlardan sonra İstanbul’umuzun medarı iftiharı eşcinselleri ve travestileri geliyordu bu kez ekrana…

Beş dakika da onlar…

Sonra başlıyordu paparazzilerle ünlü sanatçılarımız(!) arasındaki, koşuşturmalar…

Her dakikası vıcık vıcık ve en bayağısından seks kokan ana haber bültenleri ile yozlaşmamız bütün hızı ile sürüyordu…

Derken eş zamanlı olarak Türkiye’nin en büyük(!) gazetesi, sit-com olduğunu ilerleyen yıllarda bizzat genel yayın yönetmeninin ağzından itiraf edeceği bir sürece giriyordu…

Gazetede “kimin kimi, nasıl becerdiği” anlatılıyordu…

Gazetenin yazarları arasında, eski patronlarından biriyle küvette ve mutfakta nasıl seviştiklerini anlatan kadın yazar türleri ön plâna çıkarılıyordu…

İkinci en büyük ve fakat bokunda, pardon logosunda boncuk bulunan “biz en iyiyiz” gazetesi durur mu?..

O da Hıncal Uluç gazeteciliği başlatıyordu hemen…

Ve bu arada okur hayatından çok memnundu…

Mehmet Barlas’ı okuyup da bilgi dağarcığına bir şeyler eklemek demode, Hıncal Uluç’u okuyup kimim kiminle haşna fişne olduğunu, hangi lokantanın daha az kazık(!) attığını öğrenmek moda olmuştu…

Köşe yazarları arasında haber – analiz yapanlar birer birer çekilip giderken medyadan; yatak odası muhabbetleri, sözde sanatçılarla polemik yapıp sonra da onları yatağa atanlar ya da yatağına girenler hem çok para kazanmaya başladılar, hem de patronlarının ve okurun gözdesi oldular…

Şimdi artık: “Hooopp!... N’oluyoruz yaaa!” sürecindeyiz…

Ayşe Özyılmazel adında bir kadın; “Ben yatak odamı Ayşe Arman’dan daha iyi açarım, ne de olsa ben de adaşım gibi Hıncalımın öğrencilerinden biriyim” diyerek zirveye tırmanıyormuş…

Helâl olsun!..

Arkada “yatağıma geeelll… Yorganımı aaattt… Kucağıma oturrr….” diyenler var oldukça; “Yatağını aaaçççç… Koynuna aalll…. Şimdi de ayıkla beniiii” diyenler de eksik olmayacaktır…

Çünkü...

Böyle olunur Çelebi, bizde "köşe yazarı" dediğin...

 

[email protected]

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar 1 yorum