Yaşar Süngü günün köşe yazarı...
Yaşar Süngü… Dünkü Yeni Şafak’ta nefis Pazar yazıları yazdı… Okurken hem güldüm hem düşündüm…
Pazartesi, köşelerin “en kısır” olduğu günler…
Pazar günleri ise ben kafamı dinliyorum…
“Dinliyorum” diyorum ama…
Otobüs biletçisinin tatil olduğu günü otobüste geçirmesi gibi benim kafa dinlemem…
Yani…
Köşeleri okumak…
*
Fakat…
Pazar günkü köşeler iyi ki var…
Zira…
Pazartesi kabızlığını onlar sayesinde yırtıyorum genelde…
*
Yaşar Süngü meselâ…
Dünkü Yeni Şafak’ta nefis Pazar yazıları yazdı…
Okurken hem güldüm hem düşündüm…
*
Dünkü yazısıyla “Günün Yazarı” seçtiğim Süngü’nün yazıları aşağıda…
Tavsiye derim…
Çok keyifli…
YİRMİ LİRA İNSANI NASIL PERİŞAN EDER
Anlatayım da öğrenin; Yolda giderken önümdekinden yirmi lira düştü.
Normalde bu tür durumlarda “paran düştü” diye uyarırım ama bu sefer şeytana uydum, parayı yerden alıp cebe attım.
Evde durumu hanıma anlattım.
O da “madem beleş para on lira daha kat da sinemaya gidelim” dedi.
Hafta sonunda sinemaya gitmeye karar verdik.
Hanım dedi ki “sen şimdi söz verirsin sonra cayarsın, internetten biletleri al da garanti olsun.”
İnternetten hizmet bedeli dahil 39 liraya patladı biletler.
Ben tamirat ustasıyım.
Yağlı bir müşterim “Cumartesi benim villaya gel, seninle biraz işimiz var” dedi.
Ben “Pazar olmaz mı ?” dedim “olmaz” dedi.
Sinema biletini Cumartesiye aldığımız için en az 1-2 bin liralık iş kaçtı.
Neyse sinema saati yaklaşınca eve kayınpeder ile kaynana damladı.
“Biz sinemaya gideceğiz” deyip savacaktım ki hanım, “biz sinemaya gidiyoruz, siz de gelin” demez mi?
Kaynana hazretleri metrobüsten hazzetmedikleri için sinemaya kadar sağlam bir taksi parası verdim.
Kışlık erzak depolar gibi de mısır patlağı aldılar sinema öncesinde.
Nasıl olsa damat ısmarlıyor.
20 lira buldu ya yolda !
Halbuki ben kurbandaki dana hissesine bile o mısır patlaklarına verdiğim kadar vermemiştim. Film arasında birer posta mısır daha aldık.
Kısacası o yirmi lira yüzünden epey batmıştım, ama daha cezam bitmemişti.
Sinema çıkışında benim eski tanıdıklardan birisi laf atmaz mı?
Yanımda eşim ve kayınpederler varken kadına ahlaksız muamelesi yaptım, tersledim.
Meğer kadının yanında erkek arkadaşı varmış.
Aniden bana kafa atmaz mı?
Kayın babam da nasılsa biz çokuz (2 erkeğe karşı
1 erkek ) diye ona daldı.
Ama hesap hatası yaptı, çünkü arkadaş grubuyla gelmişler, bizi fena benzettiler.
Gece karakolda noktalandı.
Öpüştük barıştık sağlam bir kefaletle dışarı çıktık.
Ben kırılan burnum için ameliyat olmak zorunda kaldım.
Kolu kırılan kayınpederin ve arbedede düşüp çömleği kıran kaynanamın hastane masraflarını ödemem bile işe yaramadı, karım bana hala küs.
“ O nasıl bir kadındı da uğruna kavga ettin, halbuki benim için elini kaldırmazsın” diyor.
Geçenlerde biri simit parasının üstünü düşürdü.
Adam bozukluk diye umursamadı, yerden almaya yeltenmeyince adama; “Kendini düşünmüyorsan bu parayı bulacakları düşün, milletin başını belaya sokma, al şu parayı yerden” dedim.
Sen sen ol, alın teri ile kazanmadığın paraya asla elini bile uzatma…
EĞİTİMİ OKULA BIRAKMA
Okuldan öğrenilecek şeyler ile evde öğrenilecek şeyler birbirinden farklıdır.
Portekiz'deki bir okul konuya dair bir afişi okulunun duvarına astı.
Okulun duvarına asıldıktan sonra Facebook'ta paylaşılan afiş kısa sürede dünyaya yayıldı.
İşte afişte yazanlar:
“Sevgili veliler; Hatırlatmak isteriz ki “Merhaba”, “Lütfen”, “Rica ederim”, “Özür dilerim”, “Teşekkür ederim” gibi ifadeler önce evde öğrenilir.
Yine dürüstlük, arkadaşa, yaşlılara ve öğretmenlere saygı da ilk evde öğrenilir.
Temiz olmak, ağzında yiyecek varken konuşmamak ve düzenli olmak da önce evde öğrenilir.
Sorumluluklarını bilmek, eşyalarına ve değerlerine sahip çıkmak ve başkalarının eşyalarına el sürmemek yine evde öğrenilen şeylerdir.
Bizler okulda yabancı dil, matematik, tarih, coğrafya, fizik, kimya ve biyoloji gibi şeyler öğretiriz.
Unutmayın ki eğitim evde başlar!
BAKIŞ AÇISI BÖYLEDİR
Yıllar önce bir ayakkabı şirketinin sahibi pazar araştırması yapmak üzere Afrika'ya belirli aralıklarla üç satış uzmanı gönderir.
Birinci satışçı araştırmasını bitirdikten sonra patronunu arayıp şöyle der:
Burada bizim için hiçbir fırsat yok, çünkü hiç kimse ayakkabı giymiyor.
Birkaç ay sonra giden ikinci satışçı patronunu arayıp heyecanla şöyle der:
Afrika'da inanılmaz fırsatlar var. Burada hiç kimsenin ayakkabısı yok.!
Dört beş ay sonra giden üçüncü satışçının teklifi şöyledir:
Patron bin çift şu modelden ayakkabı gönder. Burada muz çok ucuz. Ayakkabı karşılığı 40 ton muz aldım gelirken beraber getireceğim.
Her şeye aynı pencereden bakarsak birinciye, ayağa kalkıp biraz hareket edersek ikinciye, beynimizle kalbimizi birlikte çalıştırırsak üçüncü satıcıya benzeriz.
Bakış açımızı zenginleştirmemiz gerekiyor.
HIRS NEDİR
“Hırs” kelimesinin bir anlamı da
“toprağı alıp götüren şiddetli yağmur” imiş.
Yağmur gibi azı rahmet, çoğu afet.
İnsanların insanlıklarını da sel gibi alıp götürecek kadar hırslanmayın.
Tevekküle sığının rahatlayın.