Yargının neden infisah ettiğini söyleyeyim...
“Kusur” işleyenlerin, “hata” yapanların; “ibret-i âlem” için hapse tıkıldıkları bir ülke…
ADNAN BERK OKAN
Mevlâna; “Adalet nedir?” diye sorar…
Cevabını da şöyle verir:
“Her şeyi yerine koymak.”
Ardından bir soru daha gelir:
“ Zulüm nedir?”
Onu da şöyle cevaplar:
“ Bir şeyi yerine koymamak, başka yere koymak.”
Yargımız yerine koyması gerekenleri başka yere koyduğu sürece güneş batacak ve bir daha hiç doğmayacaktır…
“Deniz Seki Yakalandı”… Bu başlığı bir gazetede veya internet haber sitesinde okudunuz… Ya da televizyon haberlerinde, elleri kelepçelenmiş vaziyette izlerken ankormandan işittiniz… O anda ne düşündünüz?.. “Acıma” mı?.. “Öfke” mi?.. “Oh olsun!.. Hak etti” mi?.. “Yazık oldu… İyi şarkı söylüyordu… Güzel kadındı… Bence bu kadarını da hak etmemişti yani” mi?.. Yoksa şöyle mi dediniz?.. “Bu ülkede adalet bitmiş, yerlerde sürünüyor…” Ben ne mi düşündüm?.. Önce yüreğim sızladı… Üzüldüm… Çok üzüldüm… Tanışıklığım yok… Sahnede bile bir kere olsun dinlemişliğim de yok… Ama CD’lerini dinledim… Muhteşem bir ses… Mükemmel bir yorum yeteneği… Söylerken o melodiyi yaşayan az sayıda solistten biri… Tamam ama… Bütün bunlar, suçlu ise ve mahkûmiyeti de kesinleşmişse yargı karşısında “ayrıcalıklı” olmasını gerektirir mi?.. Asla…
Çünkü… Yargının en temel özelliği merhamet ya da nefret değil, vicdan üzerinden karar vermesidir… Ama… Türkiye Cumhuriyeti Yargısı ikiyüzlü… Türkiye Cumhuriyeti Yargısı tarafsızlığını, bağımsızlığını yitirdi… Türkiye Cumhuriyeti Yargısı hukukun temel ilkelerine değil, “ahbap – çavuş” ilişkilerine… Türkiye Cumhuriyeti Yargısı sanığın eylemine değil, ideolojisine ve siyaseten durduğu konuma göre karar verdiği için infisah etti… Ve… Bütün bunlardan dolayı gelişmiş Batılı demokrasilerin gözünde değer yitirdi ya… Hırsızlar… Şikeciler… İmar yolsuzluğu yapanlar/yaptıranlar… Rüşvet alanlar/verenler… Terör eylemlerine karışıp ya da yönetip günahsız binlerce yurttaşımızın kanına girenler “Saygın” politikacı ya da işadamı ve hatta “güvenilir terörist” olarak salınarak yürüyorlar… Kibirden burunları bir karış havada… Kendilerini demokrasimizin kutsal mabedi parlamentodan “daha büyük” görenler başlara (Elbette siyasetçilerin) taç ediliyor… Ne var ki… “Deniz Seki yakalandı”… Haberin başlığı bu… Cezaevine konuldu… Daha 2.200 gün kadar yatacak?.. Suçu ne?.. Yanındakine “al sen de iç” deyip “uyuşturucu” vermiş(miş)… Nuri Bilge Ceylan’ın tanımladığı şekliyle söylemem gerekirse… Bu güzel ve yalnız ülkede “Adalet” işte bu… Arkasında iktidar ve yargı gücü olan gerçek suçluların özgür… “Kusur” işleyenlerin, “hata” yapanların; “ibret-i âlem” için hapse tıkıldıkları bir ülke…
Amman ha!... Zannetmeyin ki Deniz Seki'ye atfedilen suçlamayı önemsizleştiriyorum... Asla… Kanunların “suç” olarak tarif ettiği her fiil benim için “cezalandırılmalıdır”… Hatta kişisel görüşüme göre “suç” tanımına girmese de kanun “suç” diyorsa itirazım olmaz… İtirazım: Yargının ikiyüzlülüğüne... İtirazım: Adalette cimri olan yargının Deniz Seki'yi "Günah Keçisi" seçip "Bakın işte suçluları nasıl da cezalandırıyoruz" yalanına... İsyanım: Haklarında kesinleşmiş yargı kararı olduğu halde tutuklanmayanlara... Katalog suç işledikleri iddiasıyla gözaltına alındıktan sonra mahkeme heyeti değiştirilerek önce tahliye edilen sonra da dosyaları hakkında "takipsizlik kararı" verilerek aklaştırılanlara... |