Yargımız, medyamız ve Garipoğlu...
Sahi ya… Biz neyiz?... Biz savcı mıyız?.. Biz yargıç mıyız?.. Yoksa… Biz gazeteci miyiz?.. Biz suçlama hakkına sahip miyiz?.. Yargılama yapabilme yetkimiz var mı?.. “Hüküm” verebilir miyiz?..
ADNAN BERK OKAN
Ey güzel insanlar!...
Şimdi size…
Ceza yasalarımızın acımasızlığını…
Despotluğunu…
Ve…
Hukuk dışılığını somut bir örnekle anlatmaya çalışacak sonra da medyamızın yargıyı nasıl da etkilediğiniörnekleyeceğim...
Önce Yasalarımız ve yargımız...
Diyelim ki bir eviniz var…
Bir süre sonra iyi niyetle (Belki de doktorlarınız kısa sürede öleceğinizi söyledi) evinizi eşinize ya da 2. derecede yahut 3. derecede kan bağıyla bağlı veya nikâhtan doğan akrabalarınızdan birine sattınız…
Bir iki yıl içinde de işleriniz ters gitti, borçlandınız, ödeyemediniz…
Ne olur?..
Söyleyeyim...
Alacaklılar sizin üzerinize kayıtlı, paraya çevrilebilecek herhangi bir taşınmaz mal bulamazlarsa, evinizi daha önce sattığınız kişilerin (Akraba veya hısım) aleyhine “tapu iptal davası” açarlar…
Ve…
Kazanırlar…
Neden?..
Borçlar Kanunumuz evinizi sattığınız kişi ya da kişilerin size çok yakın; hatta en az anne babanız veya eşiniz kadar yakın kişiler olduğunu varsayıyor da ondan…
Ama…
Aynı devlet Ceza Yasasında; sizin sadece ana babanızı “yakın akraba” kabul ediyor…
Yani…
Sizin; eşinizi, çocuklarınızı, babanızı, annenizi, dedelerinizi, büyükannelerinizi, amcalarınızı, halalarınızı, dayılarınızı, teyzelerinizi, kuzenlerinizi, yeğenlerinizi akrabadan saymıyor…
Örnek mi?..
Hayyam Garipoğlu olayı…
Dedim ya…
Ceza yasamız, Borçlar Kanunu’nun “Yakın Akraba” kabul ettiği kişileri, “Uzak Akraba” olarak tanımlıyor…
Meselâ…
Sahi ya… Biz neyiz?... Biz savcı mıyız?.. Biz yargıç mıyız?.. Yoksa… Biz gazeteci miyiz?.. Biz suçlama hakkına sahip miyiz?.. Yargılama yapabilme yetkimiz var mı?.. “Hüküm” verebilir miyiz?.. Yoooo… İyi ama neden sorguluyoruz?.. Niçin yargılıyoruz?.. Hangi yasal haklarımızla mahkûm ya da masum ilân edebiliyoruz?.. Niye bu kadar ahlâk fukarası olduk?.. Amacımız ne?.. Ve en önemlisi… Hatta en tiksinti verici olanı… Neden “suçta şahsilik ilkesi” olduğunu kabul etmiyor; varsa ortada bir suç ve suçlu,beşikteki bebeyi bile mahkûm ediyoruz?.. Sahi ya… Biz neyiz?.. Kimiz?.. |
Borçlar Kanunu bir zamanlar Sümerbank’ın da sahibi olan Hayyam Garipoğlu’nu o tarihlerde henüz 7 yaşında olan Cem Garipoğlu’nun “Yakın Akrabası” olarak kabul etmiş; varsa onun üzerine de kayıtlı olabilecek her türlü nakdi ve ayni varlığın üzerine haciz işlemi yapmıştı…
Yani…
Hayam Garipğolu’nun üzerine kasten yüklenen “Olmayan Borçlar” söz konusu olduğunda yaşları henüz reşit olmayan yeğenleri de “Borçlu” olarak kabul edilmişlerdi…
Çünkü "Yakın Akraba" idiler...
Ama…
Yerel Mahkeme, aranmakta olan “şüpheliyi/ zanlıyı (Cem Garipoğlu) koruduğu, sakladığı” iddiasıyla amca Hayyam Garipoğlu’na üç yıl hapis cezası verdi…
Hem de…
“Şüphelinin” ( O dönemde henüz şüpheliydi) babası, “ben sakladım” diye itiraf etiği halde…
Mahkeme heyeti o itirafı kabul etmedi…
Neden kabul etmedi biliyor musunuz?..
Çünkü “baba veya anne yakın akrabaydı ve evlâtlarını suçlu da olsa kanundan kaçırma hakkına sahiptiler…”
Hangi kanuna göre?..
Ceza Yasasına göre…
Yani…
Borçlar Kanunu; anne – baba – babaanne – anneanne – dedeler – kardeşler – amcalar – halalar – dayılar – teyzeler –yengeler – enişteler – kuzenlere kadar herkesi “Yakın akraba” olarak kabul ederken…
Ceza Yasası sadece anne – babayı “Yakın akraba” olarak tanımlıyordu…
Bu nedenle de Cem Garipoğlu’nu “Ben sakladım, amcasının hiçbir suçu yok” diye suçu kabullendiği halde babayı “Yakın Akraba” kabul edip cezalandırmadı…
Amca Hayyam Garipoğlu’na kesti cezayı…
Peki…
Hayyam Garipoğlu’nun, yeğeni (Borçlar Kanununa göre yakın akrabası olan) Cem Garipoğlu’nu sakladığına, kanuna teslim etmediğine dair bir belge, bir tanık var mıydı?...
Yooo…
Olamazdı da…
Peki mahkeme neden Hayyam Garipoğlu’nu mahkûm etti?..
Anlatayım…
Mahkemenin babanın itirafını kabul etmeyişinin ama gerekçe olarak da gösteremeyişinin tek bir sebebi vardı: MEDYA…
Nasıl mı?..
Medya ve rahmetli Münevver Karabulut'un ailesi sürekli olarak, “Şüpheliyi amcası Hayyam Garipoğlu sakladı” diye yazıyordu söylüyordu da ondan…
Karar açıklandığında komşum olan emekli yargıca mahkemenin neden böyle bir karar verdiğini sordum…
Cevabı tüylerimi ürpertti…
“Medya o kadar çok yazdı ki çocuğu Hayyam Bey’in sakladığını, koruduğunu; eğer meslektaşlarım cezaya hükmetmeseydiler bu defa da aynı medya ’Yargıçlar rüşvet alıp, Hayyam Garipoğlu’nu akladı’ diye haber ve yorum yapacaklardı… Çünkü rahmetli Münevver’in anne ve babası da her yaptıkları açıklamada Cem’in babasını, annesini değil; Hayyam Bey’i işaret diyorlardı…”
“Neden anne babayı değil de Hayyam’ı işaret ediyorlardı?..”
“Avukatları onları mutlaka uyarmıştır…”
“Nasıl uyarmıştır?..”
“Şöyle demiş olmalılar: ‘Babayı anneyi suçlarsanız ceza verdiremezsiniz çünkü ceza yasamız suçlu evlâdı koruma konusunda anne babayı mazur görüyor... Ama amcayı korumuyor… Zaten ailenin asıl güçlü olanı, parayı ve şirketleri yöneteni de Hayyam Garipoğlu… Onu suçlarsanız eğer hem hapis cezası aldırırsınız hem de maddi tazminat hakkınız doğar’”…
“Yani?”…
“Yani meslektaşlarım Hayyam Bey’i mahkûm etmeye bir bakıma mecbur kaldılar…”
Sordum:
“Peki, sen olsaydın da aynı şekilde mi davranırdın?..”
Pek seyrek duyduğum kahkahalarından birini attı…
“O dosyaya ben bakmıyordum ki doğru cevap vereyim…”
Ben bu cevabı “kaçamak” bulduğumu söyledim…
Sonraki yeni açıklaması ise ne yazık ki medyanın yargı üzerinde nasıl da etkin olduğu konusundaki kanaatimi iyice pekiştirdi…
Deyin ki...
Diyelim ki yeğenini Hayam Garipoğlu sakladı, korudu…
Yahu “Amca” kimdir amca?..
“Baba yarısı” değil midir?..
Babanın yokluğunda “babalık eden” değil midir?..
Bu ne menem ceza yasasıdır ki; anne babayı, evlatlarını korumak hakkına sahip “akraba” olarak tanımlar da; borçlar hukukunda “yakın akraba” olarak kabul ettiği amcayı akrabadan saymaz?..
Tam da Nasrettin Hoca’nın “Tenceren doğurdu, kazanın öldü” fıkrasındaki uyanık komşu gibi…
Devlet işine gelince 2. ve üçüncü derece hısım akrabayı “sorumlu” tutuyor…
İşine gelmedi mi; “ben onları tanimayrum” ayaklarına yatıyor…
Yahu böyle adaletsiz devlet olur mu?...
Olursa ayakta durur mu?...
İşte görüyorsunuz…
Bizimki de duramıyor zaten…
Bu arada unutmadan...
Gerek Hayyam Garipoğlu gerekse de eşi Ayfer Garipoğlu defalarca yeğenlerini ve eylemini lânetlediler...
Akraba da olsalar yüreklerinin rahmetli Münevver Garipoğlu için yandığını açıkladılar...
Ama...
Ne kadar saimi olurlarsa olsunlar buna medyayı ve Münevver'in ailesini inandıramadılar...
Daha doğrusu...
Medya ve Münevver'in ailesi, Hayyam Garipoğlu'nu kamuoyuna "suçluya yardım ve yataklık eden amca" olarak tanıtmakta kararlıydılar...
En çok da neye acıyorum biliyor musunuz?..
28 Şubat azgınlarının…
28 Şubat yasa tanımazlarının…
28 Şubat işgal hükümetlerinin ve yargısının tamamen siyasi ve ticari hırslarıyla yok etmek istediği…
Ve…
Bin bir dereden su getirip, yalancıktan bahanelerle bütün mal varlığına el koyduğu Hayam Garipoğlu; yılmadan, yıkılmadan mücadele etmiş, üzerine yüklenen borçları ödemişken…
Ki…
Sahip olduğu “Burgaz Rakı” adeta ciğerleri sökülerek sadece 65 milyon Dolar’a eş dosta satın aldırılıp (İcra yoluyla) bir yıl sonra 900 milyon küsur dolara Küresel sermayeye satılmışken…
Yani…
Bütün gasp edilmelerine rağmen tam işlerini yoluna koymuş, işlerinin başına geçip özgürce seyahatler edebilecekken…
Hakkında verilen “şüpheliye/suçluya yardım ve yataklık” cezası, onun iki buçuk yılını çaldı hayatından…
Bu iki buçuk yılın hırsızları ise ona “yeğenini koruduğu” iddiasıyla üç yıl hapis cezası verenler ile kararın verilmesi için baskı yapan meslektaşlarım yani medyadır…
Keşke yargımız, yargı; medyamız medya olabilse de; hukukumuz da yargımız da medyamız da saygınlığını kazanabilse...[email protected]