MEDYA KÖŞESİ

Yalçın Akdoğan medya patronlarını uyarıyor!

Nuran Yıldız'a göre "Akdoğan'ın derdi medya ve siyaset ilişkilerinin analizi yapmak değil patronları uyarmak"

Yalçın Akdoğan medya patronlarını uyarıyor!

GAZETECİLER.COM - Yazının önce başlığı, sonra kendisi en sonra da notları okunur. Ama biz bugün tam tersini yapacağız. Yazının önce notunu okutacağız size, sonra da kendisini.

Kimin yazısı mı? Nuran Yıldız'ın yazısı tabii ki.

Kişisel web sitesinde Nuran Yıldız "Bu yazıdan Hükümete şirinlik yaptığım anlamını çıkaracak çok bilmiş okur şunu da bilmeli ki bu yazının yazarı bu Hükümetin tutumunun mağdurudur." diyor en sonda not olarak.

Biz de okurken gözden kaçmasın diyerek bu notu başa çektik. Başbakan'ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan'ın Star ve Yeni Şafak gazetelerinde üst üste yazdığı iki yazıdan söz ediyor Nuran Hocamız köşesinde. Üstelik, "Akdoğan'ın derdi medya ve siyaset ilişkilerinin analizi yapmak değil patronları uyarmak" yorumunu yapıyor...

İşte Nuran Yıldız'ın Yalçın Akdoğan'ın yazılarıyla ilgili yorumu:

SÖYLEYENİN KİMLİĞİ VE SÖYLENENİN İÇ TUTARLILIĞI

"Son yıllarda en büyük erozyonlardan biri entelektüel dünyada yaşanıyor. Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da öyle. “Sığ”lık almış başını gidiyor. Ekranları kaplıyor. Gazeteleri teslim alıyor. Kitabevlerinde ön raflara çıkıyor.

Nasıl bir şovla söylediğin, her şeyin önüne geçiyor. Oysa ileri sürülen düşüncenin değerini;
1. Söyleyenin kim olduğu,
2. Söylenenin iç tutarlılığı belirler.

Son günlerde gündemden düşmeyen medya ve hükümet tartışmalarına Yalçın Akdoğan’ın koyduğu tavrı bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Çünkü Akdoğan’ın “kim” olduğu önemli. Başbakanın baş danışmanı. Daha da önemlisi sırdaşı.

Zaman zaman fikir alışverişi yapmaktan keyif aldığım Akdoğan, medya, özellikle köşe yazarları üzerindeki baskıyla ilgili söylenenlere üst perdeden ve sakınımsız yanıt veriyor.

AKDOĞAN'IN İLK YAZISI DOĞRU AMA EKSİK

12 Mart tarihli Star’daki yazısında “Hükümetin medyaya yönelik tutumunu eleştirenlerin, öncelikle medya patronlarının gazetecilikten ne beklediğine bakması gerektiğini” söylüyor.

Doğru ama eksik. Hükümeti sermayenin ve siyasetin devamlılığından koparıp alırsak haklı. Ne var ki bugün kimilerinin gözyaşları ve hasretle andığı Özal döneminde medya siyasetin, siyaset de medyanın kucağına bırakılmamış mıydı?

Demokrat Parti döneminde Basın İlan Kurumu ve diğer her tür baskı yöntemleriyle gazetelerin çıkamaz duruma geldiğini de unutmak olur mu? Onların devamı olmak, bu Hükümetin iddiası değil mi zaten?

Akdoğan’ın kesin haklı olduğu konu; siyasetin medyadan talep ettiğinden daha fazlasını medya patronajının siyasetten talep ediyor olması.

O yazıda Akdoğan’ın kurduğu en önemli cümle ise “Kimse kendi tasarruflarına hükümeti alet etmesin, ürettikleri tezviratlara bizim isimlerimizi karıştırmasın” cümlesidir.

PATRONLAR CÜMLENİN DEVAMINI DUYMUYOR MU?

Hükümet-medya ilişkileri tarihin hiçbir döneminde masum olmamıştır ancak bu süreci Hükümetler açısından değerlendirip sermayenin tavrını dışarda bırakmak tartışmayı eksik yapmaktır.

Sermaye (medya patronları) bulduğu her fırsatta kendini biçimlendirirken yeni süreçlere göre kendince “atıl”, “işe yaramaz”, “getirisi olmayan” fazlalıklardan kurtulmak için Hükümeti bahane ediyor.

İşler genellikle şöyle yürüyor; Hükümete epeyce yakın biri bir medya patronuna “Filanca kişi bizden değildir, ama işinde iyidir, severiz” dediğinde patron bu cümlenin ilk kısmını dikkate alıyor, ikinci kısmını umursamıyor ve o kişi ile ya yollarını ayırıyor ya da o kişiye iş vermiyor.

AKDOĞAN ELBET BAŞBAKANIN İZNİYLE YAZIYOR

13 Mart tarihli Yeni Şafak’taki yazısında ise en önemli cümlesi şöyleydi:

Hiçbir gazetede patronun ticari ilişkileriyle ilgili eleştirel bir yorum okuyamıyor, medyanın içinde yer aldığı sermaye grubuyla ilgili sorgulayıcı bir haber göremiyor, hatta patronun tuttuğu takımı bile eleştiremiyorsanız, ortada sanal bir özgürlük alanı var demektir.

Ben durumu Akdoğan’dan bir adım daha ileri götürüyorum. Medya sadece kendi içinde bulunduğu sermaye grubuyla ilgili değil, diğer büyük sermaye için de benzer bir gönüllü körlük içinde. Medyada en büyük sermayedarlarla, aileleriyle ve de kurumlarıyla ilgili olumsuz bir haber göreniniz oldu mu?

Sözün özü; Akdoğan bu iki yazıyla, elbette Başbakanın izniyle de, iki uyarıda bulunuyor:

Birincisi, gazetecilere “Yanlış yere bakıyorsunuz, kendi içinize bakın” diyor.

İkincisi, patronlara “Kendi tasarruflarınızı bizim üzerimizden yapmanız bizi sinirlendiriyor, ellerinizi bizim suyumuzla yıkamayın” diyor.

Sonuç; medyanın içinde bulunduğu erozyon, “düşünsel düşüklük”, Hükümetlerin gösterdiği yolda patronların iştahla yürümesinin sonucudur.

 

Nuran Yıldız'ın köşesinin tamamını ve diğer yazılarını da okuyabilirsiniz.