DİZİ DÜNYASI

Uyarlama çok, özgün dizi yok!

Senaristler "Kendimizi geliştirmek yerine cepten yiyoruz." diye şikâyet ediyorlar...

Uyarlama çok, özgün dizi yok!
GAZETECİLER.COM - Diziler yeni sezonda da edebiyat uyarlamaları ile çıktı karşımıza. İzleyicilere yazarın dünyasını tanıttırsa da senarist Tomris Giritlioğlu'na göre yenilik şart. Senaryo Yazarları Derneği Başkanı İlker Barış ise senaristlerin "Kendimizi geliştirmek yerine cepten yiyoruz." diye şikâyet ettiklerini aktarıyor.

'Yaprak Dökümü', 'Aşk-ı Memnu', 'Hanımın Çiftliği' gibi romanların dizi uyarlamalarının geniş bir izleyici kitlesi tarafından tutulmasıyla yerli klasikler, son yıllarda dizi yapımcıları için önemli bir kaynak haline geldi.

Zaman'dan Elif Akdeniz ve Arzu Kılıç'ın haberine göre yeni yayın döneminde de sektör, Türk klasiklerinden oldukça beslendi. Haldun Sevel'den 'Ustura Kemal', Orhan Kemal'den 'Kötü Yol' ve 'Evlerden Biri', Ayşe Kulin'den 'Veda', Şule Yüksel Şenler'den 'Huzur Sokağı', Ahmet Altan'dan 'Kılıç Yarası Gibi' ve Metin Kaçan'dan 'Ağır Roman' diziye çevrilen eserlerden birkaçı.

Ne var ki artık bir furya haline gelen edebiyat uyarlamaları kısırdöngü içerisinden çıkamadığı gerekçesiyle eleştiriliyor. Perihan Abla, Mahallenin Muhtarları gibi yerli yapımlara imzasını atan senarist Kandemir Konduk'a göre, televizyon dünyasında yenilikten çok taklitçilik söz konusu. Senaryo Yazarları Derneği Başkanı İlker Barış ise uyarlamaların, birçok senaristin özgün işler yapmasının önünde büyük bir engel olduğunu ifade ediyor.

Uyarlamalar zenginlik olsa da yenilik şart

Edebiyat uyarlamaları çok büyük bir sorumluluk. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserinden uyarladığım 'Yaz Yağmuru' filmi çekilince dizlerim titriyordu. O yazarın dünyasını çok iyi bilmek, büyük bir saygıyla o işi yürütmek ve yansıtmak lazım. Ama bir iş tutunca arkasından devamlı ona benzer yapımlar geliyor. Yapımcılar, sırtını Türk klasiklerine dayayarak kendilerini garanti altına almak istiyor. Her ne kadar uyarlamalar zenginlik olsa da ve en kötüsü bile insanları o yazarın dünyasına tanımaya itse de televizyon dünyası için her zaman yeni işler yapılmasından yanayım.

Kısırdöngü söz konusu, üretim yok

Öz metin kendi mecrasından dışarıya çıkmıyorsa, eserdeki karakterler deforme olmuyorsa edebiyat uyarlamalarının bir sakıncası yok. Ancak son zamanlardaki örnekler bunun dışında. Eserdeki ruh ile dizideki ruh çok farklı olabiliyor. Eser, eser olmaktan çıkabiliyor. Kaldı ki belli bir süre sonra bu tür yapımlar kısırdöngü içerisinde kalıyor. Hiçbir yenilik olmuyor. Yapımcılar, sadece insanları eğlendirme amacı güdüyor. Hâlbuki evimize kadar giren televizyon, bilgilendirici ve eğitici de olmalı. Ahlaki değerleri gözetmeli. Ayrıca uyarlama yapılınca senaryo yazarları esere bağlı kalıyor. Hâlbuki bu işin üretim boyutu da olmalı.

Ticari kaygıyla edebi eserler sömürülüyor

Bir polisiye dizisi tutunca arkasından bir sürü yeni polisiye dizileri ekrana geliyor. Şimdi de furya, edebiyat uyarlamaları. Türk edebiyatının tanıtılması açısından faydalı. Ancak televizyon dünyasında sanatsal bir iş yapmaktan çok ticari kaygı güdülüyor. Bu nedenle de edebi eserler sömürülebiliyor. Normalde 8 ya da 10 bölümle bitmesi gereken eserler, bir bakıyorsunuz ki 4-5 yıla kadar dizi olarak sürebiliyor. Yenilikten çok taklitçilik söz konusu.

İlker Barış (Senaryo Yazarları Derneği Başkanı): Uyarlamalar, özgün işlerin üretimine engel

Dizi süreleri 90 dakikayı geçtiği için yapımcılar hazır senaryo arayışına giriyor. Mevcut eserleri senaryolaştırmak daha az zaman aldığı için de romanlar, yapımcıların can simidi haline geliyor. Ama bu, işin kolayına kaçmaktan başka bir şey değil. Belli bir süre sonra diziler konu yönünden kısırlaşıyor. Hiçbir senarist de bu durumdan hoşnut olmuyor. Çünkü bu durum, özgün işlerin üretimine engel oluyor. Uyarlamaları 'dayatma' olarak gören pek çok senarist, "Kendimizi geliştirmemize fırsat kalmıyor. Cepten yiyoruz." diye şikâyet ediyor.