RÖPORTAJ

Ünlü spikerin ilk romanı görücüye çıkıyor

Daha önce blog adresinde kısa öyküler yayınlayan Bahar Feyzan ilk romanıyla okurların karşısına çıkıyor.

Ünlü spikerin ilk romanı görücüye çıkıyor

Ekranların deneyimli spikeri Bahar Feyzan bir süre önce roman yazabilmek için haberciliği bırakmıştı. Feyzan, yaklaşık üç yıldır üzerinde çalıştığı kitabında İkinci Dünya Savaşı döneminde Nazilerden kaçmak için Filistin'e giden Yahudilerin bindiği ve Karadeniz açıklarında batırılan Struma gemisini ve yaşanan bir aşk hikayesini anlatıyor.

Struma gemiside bir insanlık dramı yaşandığını ve batırımasında Türkiye'nin de payı olduğunu söyleyen Feyzan, haberciliği özlemediğini ve hayatına yazarak devam edeceğini ifade etti.

Hürriyet'ten Nevra Gömdeniz'e konuşan Bahar Feyzan'ın açıklamaları şu şekilde:

Romanı tamamlamak ne kadar sürdü?

Üç senelik bir araştırma ve emeğin sonucunda, kitabı Berlin’de yazmaya başladım. 1940’ların Berlin, Bükreş, İstanbul ve Ankara’sında yaşadım. Yazarken kendi hayatım yoktu diyebilirim. Zaten televizyonculuğu da bu kitabı yazmak için bıraktım. Sürekli romanın dünyasındaydım. Bunu romanı tamamladıktan sonra girdiğim depresyonla daha da iyi anladım. 

İzak ve Viktorya’nın aşkı Berlin’de başlayıp, Struma gemisine sürükleniyor. Hikâyeleri gerçek mi?

Gerçeklerden beslenen bir hikâyeleri var. Kesinlikle isyankâr bir aşk. Şartlara ve etrafa meydan okuyorlar. Özellikle İzak, ne pahasına olursa olsun pes etmiyor. Ülkesini, kimliğini karşısına almaktan çekinmiyor.

Romanlaştırmak için Struma olayını seçmenizin sebebi ne?

Struma, daha önce Türkiye’de dolaylı yollardan ya da belgesel niteliğinde anlatıldı. Korkunç bir insanlık dramı. Ancak bu meseleyle henüz yüzleşemedik. Böyle bir olayın unutturulma çabasına isyan etmek istiyorum. Nasıl ki Titanik insanların zihninde bir aşk hikâyesiyle kaldıysa, bu roman da Struma’yı zihinlere aşkla kazısın istiyorum.

Romanın anlatıcıları iki erkek. Üstelik birbirinden çok farklı iki erkek. Zor oldu mu erkek gibi düşünmek ve yazmak? 

Düşüncenin cinsiyeti olduğuna inanmıyorum. İzak’ı anlatırken, İzak; Kemal’i anlatırken Kemal oldum. Benim erkek kahramanlarım çok şanslı. Yazarken filme çeker gibi gördüm onları. İzak, Mehmet Günsür kadar duru ve gülümsemesi sıcak bir adam. Kemal ise Kenan İmirzalıoğlu kadar heybetli ve sert görünüşlü ama bir o kadar hassas.

Habercilikten romancılığa geçince hayatınız durağanlaştı mı? 

Tam tersine daha da yoğunlaştı, eskiye göre çok daha fazla okuyorum. Vücut mekanizmam tamamıyla değişti. Habercilik dıştan içe doğru, edebiyatsa içten dışa doğru bir yaratım.

Haberciliği özlüyor musunuz?

Hayır, hiç özlemiyorum.

Artık hayatınıza yazar olarak mı devam edeceksiniz?

Evet. Senaryo da yazıyorum. Zaten haberciyken de editörlük, haber müdürlüğü yaptım. Yani hep yazıyordum.

Röportajın tamamını okumak için 

ÇOK OKUNANLAR