Ümit Kocasakal 'hukukçu' mu yoksa?..
Önümüzdeki günlerde 1.5 milyon karşılıksız çek dosyası yığılacak mahkemelerde…
ADNAN BERK OKAN
Bu yazımda, Hükümet ağzıyla kuş tutsa, “Başbakan’ın ağzına kuş kaçtı” diyecek kadar hükümet muhalifi olan bir “kanun insanı”nı anlatacağım…
Moderatörlerin kendisini “Hukukçu” diye tanıttığı ama hukuk adına hiçbir şey söylemeyip, “kanun” adına sayısız ahkâm kesen “İdeoloji Pazarlamacısı” bir kanun insanını…
Yani…
İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ı…
Dinleyen apolitik kişilere “Of aman!” çektiren…
Kimseye konuşma hakkı tanımayan…
En çok söz kesen…
Yok efendim öyle potansiyel evlilikle ilgili “söz kesme” değil…
Derdini anlatmaya çalışanın sözünü kesme…
Adalet arayan ama kendi adil davranmayan bir ceza avukatı…
Ümit Kocasakal’ı dinleyenler zanneder ki Türkiye’nin yaşadığı bu hukuk çirkefliği son 8 yılın ürünü…
Ümit Kocasakal’ı dinleyenler zanneder ki tahliye olanları bizzat Başbakan tuttu kollarından ve “haydi dışarı lannn!” dedi… “Burada daha fazla kalıp bu namuslu insancıkların da ahlâkını bozmayın... Ananızı da alın nereye giderseniz gidin…”
Ümit Kocasakal’ı dinleyenler zanneder ki adına yıllardır “Adalet Sarayı” denilen o köhne binalar gerçekten adalet sarayıydı da Ak Parti Hükümeti döneminde “gecekondu”ya dönüştü…
Ve…
Ümit Kocasakal’ı dinleyenler zanneder ki Türk Yargı Sistemi’nde eski davalar (2002’den önce) en geç üç celsede biterdi…
Üç celse de en çok üç hafta sürerdi…
Bu hükümet döneminde davalar yerel mahkemelerde bitiyor ama hükümet muhalifi(!) Yargıtay dosyaları on senedir bekletiyor(!)…
Niyet mi yoksa dudak mı okur?..
Ümit Kocasakal, Türkiye’nin en başarılı “Niyet Okuyucusu”dur…
Hatta yakında (Baro Başkanlığıyla birlikte) “Niyetleriniz % 100 doğru bir şekilde okunur” logosuyla bir dükkân açacağı bile iddia edilmektedir…
Meselâ en son okuduğu niyetin aşağıdaki diyalog olduğu iddia edilmektedir:
Yasalar ve yargı mevcut hükümet tarafından yeniden yapılandırılırken, olası darbecileri veya potansiyel hükümet muhaliflerini en az 10 sene tutuklu yargılamak hedeflenmiştir…
Ümit Kocasakal'ın, Başbakan’la Adalet Bakanı arasında şöyle bir konuşma geçtiğini tele- pati yoluyla öğrendiği, salla – pati yoluyla ekranlardan duyurduğu rivayet edilmektedir:
Başbakan: Hey Adalet Bakanı Adalet Bakanı… Hele gel otur şöyle de kırmayayım kafanı… Hah şöyle… Şimdi bana söyle…
A. Bakanı: Neyi söyleyeyim efendim?…
Başbakan: Yahu kardeşim ne bu acele!.. Dur hele çatlama bekle… Neyi söyleyeceğini de söyleyeceğim herhalde…
A. Bakanı: Emredersiniz efendim…
Başbakan: Neyi emrederim kardeşim?..
A. Bakanı: Sayın Başbakan’ım ağzınızı büzüşünüzden, ne diyeceğinizi anladım daha şimdiden…
Başbakan: Ne anladın anlat bakayım, yanlışsa kafanı kırayım!…
A. Bakanı: Şöyle efendim… Biz şimdi bu kimi Ergenekoncu, kimi kırmızı donlu; kimi kolhozcu, kimi balyozcuları mahkûm etmez de ‘on sene oldu, ömürleri doldu’ diye salıverirsek… Bazıları yeniden koşacaklar darbe yapmaya, bir diğer bazıları da koşup gazetelerine, televizyonlarına; başlayacaklar bize küfretmeye… En iyisi mi çağırayım hâkimleri, tutuklulukları bulmadan on seneyi… Üç ay kala tahliyelerine; seksener, sene geçirsinler ..nelere... Yargıtay ceza dairelerindeki yeni üyeler çıkmaz zat-ı âlinizin emrinden… Korkmazlar bunlara yapılacak hukuksuzluğun cürmünden… Vereyim talimatı da onlara; hiç bakmasınlar yerel mahkemeden gelen dosyalara… Bassınlar onayı mahkûmiyet kararlarına; kar yağdırsın darbecilerin başlarına…
Başbakan: Yaşşa be Adalet Bakanı… Sen kimden aldın bu aklı?.. Ama bak ama… Dikkatini çekerim buna... Ben değil sen söyledin bütün bunları… Olur ya sorarsalar hani; medyacılar böyle bilsinler yani…
Kimileriniz bunun adı “niyet okuma değil, dudak okuma” diyebilir…
Ben orasına karışmam…
Başbakan ve Adalet Bakanı da dudaklarını bir elleriyle kapatıp köy çeşmesinden su içer gibi yapsaydılar…
Hizbullah dışarı, çek kesip ödemeyen içeri!..
İçinizden kimileri, “amma da sulandırdın ha!” diye bana bozuk atabilir…
Hiç bile sulandırmadım…
Ne yani!..
Türk Hukuk Sistemi, hukuk insanlarının değil de “Kanun” insanlarının yönetiminde değil mi?..
Ümit Kocasakal “hukukçu” mu yoksa “kanun insanı” mı?..
Dün gece ve daha önce de dinlediğim ve söylediklerine “hukuk” açısından bir türlü akıl erdiremediğim Cumhuriyet eski savcısı Mete Bey “Hukukçu” mu, yoksa o da Kocasakal gibi bir “Kanun İnsanı” mı?..
Yani…
Hukuk, kanuncuların eline kalınca işte bunları yaşıyoruz…
Ha bire kanun çıkarıyor, kanunların anasını bile değiştiriyorlar…
Ama…
İş “HUKUK” konusuna geldi mi kıçlarını dönüp gidiyorlar…
Meselâ…
Dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde “karşılıksız çek” diye bir suçu tanımlayan kanun maddesi yoktur…
Ama bizde var…
Ve o saçma kanun yüzünden mahkemeler istilâ altında…
Yargıtay’da bekleyen yüz binlerce dosya var…
Önümüzdeki günlerde 1.5 milyon karşılıksız çek dosyası yığılacak mahkemelerde…
Bunlara hangi yargıçlar bakacak?..
Elbette mevcut yargıçlar arasında dağıtılacak…
Peki çekle, senet arasında ne fark var?..
Evvelden vardı çünkü senetlere üzerindeki tutarın binde beş oranında pul yapıştırılırken, çeklere yapıştırılmıyordu…
Haliyle iş dünyası pul bedeli ödememek için “vadeli çek” kesiyordu…
Senetlerden pul kaldırılınca çekle senet arasında fark kalmadı…
Ama…
Senedini gününde ödemeyen elini kolunu sallayarak gezerken, çekini gününde ödemeyen hapse giriyor…
Avrupa Parlamentosu bizdeki bu garabete gülüyor, “yahu kaldırın şu cezaları ki mahkemeleriniz rahatlasın” diyor ama bizim meclisimiz, hükümetimiz, muhalefetimiz oralı bile değil…
Onlar, 103 kişiyi öldürenleri hızlı yargılayıp mahkûm etmektense tahliye etmeyi...
Ama...
Bin liralık çekini ödeyemeyen bir esnafı hapse atmayı tercih ediyorlar…
Siz Ümit Kocasakal’ın karşılıksız çeke uygulanan hapis cezasını eleştirdiğini duydunuz mu?..
Duymadınız…
Duyamazsınız da…
Böylesine hukuktan nasibini almamış kanun insanlarının çoğunlukta olduğu, ekranları onların işgal ettiği bir ülkede tabii ki yasama, yürütme, yargı ve medya “ÖNCE HUKUK” diye isyan etmezler...
No hukuk, yes kanun!...
Siz şimdiye kadar “ÖNCE HUKUK” diye haykıran kaç hukukçu, devlet adamı ve medyacı gördünüz?..
Ben görmedim de…
O halde?..
O halde bırakın da bu kadar “sulu” insanın “hukukçu” diye salındığı bir ülkede ben de medyada biraz sululuk yapayım…
Ümit Kocasakal’ı getirin gözlerinizin önüne…
En öfkeli halindeyken bile hukuku sulandırmıyor mu?..
İşin daha fenası…
Yaptığı işten çok fazla “zevk” alıyor görünmesi…
Ve Silivri duruşmalarının hiç bitmemesini, bin yıl sürmesini istiyor gibi…
Zira duruşmalar biter veya içerdekiler tahliye olursa ekrana çıkma imkânını kaybedeceğinden korkuyor sanki…
Öyle ya…
Ergenekon, mergenekon, balyoz, kolhoz olmasaydı onu kim tanıyacaktı?..
İstanbul Baro Başkanlığını rüyasında görse inanmazdı…
Oysa daha sakin olmalı…
Tepkileri daha olgulaşmalı…
Silivri’ye bir an önce hukuk gelmesi için yargıçları tahrik edeceğine akla ve hukuka davet etmeli…
Unutmasın ki yargıçlar da birer insan…
Ve ne yazık ki her insan gibi, iş bir noktaya geldiğinde “Hukuk”u değil, “duygularını” tercih ediyorlar…
“Ümit Hoca’dan korktu” efsanesinin yaratılmasındansa hukuku istismar etmeyi yeğliyorlar…
[email protected]