Umarım o kadar küçülmez…
Telefonda bir saat bekletildikten sonra "canlı yayına bağlanmanıza yönetim izin vermiyor" denmiş, geri çevrilmiş...
ADNAN BERK OKAN
Nuran Hoca’ya mektup göndermiş Aydın Doğan…
Kısa bir süre önce A Haber'de, Ceyhun Ozan adında bir kişinin kendisi hakkında tamamen uydurma ifadelerini izlemiş (Hatırlayacaksınız; Aydın Bey’e yapılan o saldırıları nedeniyle Sabah Gurubunu kınamış “Günün Kaybedeni” ilân etmiştim)…
Yayına bağlanıp gerçeği açıklamak istemiş…
Telefonda bir saat bekletildikten sonra "canlı yayına bağlanmanıza yönetim izin vermiyor" denmiş, geri çevrilmiş...
O satırları okurken acı acı gülümsedim…
18 yıl öncesine gittim…
28 Şubat dönemine…
*
Aydın Doğan’ın televizyonunda (Kanal D) ve gazetesinde (Hürriyet) bugün kendisine yapılanın bin beteri bana yapılıyordu…
Canlı yayına bağlanıp cevap hakkımı kullanmak istediğimde, “haberlerde konuk alamıyoruz” deniliyordu…
Ve…
O günlerin en çok izlenen TV kanalının akşam ana haber bülteninde verilen haberin “Yalan” olduğunu milyonlarca izleyiciye anlatmak imkânı bulamıyordum…
“Yalan haber” ne miydi?..
Söyleyeyim…
O gün, arkadan görüntüsü alınmış ve kafasının keli bana benzeyen bir canlı manken cezaevine giriyordu görüntülerde…
Ana haber bültenini sunan Mehmet Tacettinoğlu, cezaevine girenin ise “Ben” olduğumu duyuruyordu milyonlarca izleyiciye…
Tabii ki merhum değildi haberi yazan...
O, promterdan geçen haberi okuyordu…
*
Peki “suçum”(!) neydi?..
Söyleyeyim ama gülmeyin…
- RefahYol Hükümeti’ne yapılan faşist saldırıları eleştirmek,
- Aydın Bey’in yönettiği medya karteline karşı mücadele vermek…
*
Ben haberi izlemiyordum ancak kız kardeşim telefonla arayıp söylemiş ve eklemişti:
“ Babamı hastaneye götürüyoruz fenalaştı…”
Evet…
Babacığım haberin doğru olduğunu zannedip fenalaşmıştı…
Birkaç gün sonra yatırıldığı hastaneden aldım kendisini ama daha donanımlı bir hastaneye yatırmak için aldım…
Oradan da ebedi mekânına "GÖMDÜM" kendi ellerimle…
Allah ışıklarını üzerinden eksik etmesin…
Amin…
*
Ve…
Bana o gün iftira atanlara…
Babacığımın ölümüne sebep olanlara ne oldu biliyor musunuz?..
Onu da söyleyeyim...
Aydın Bey tarafından taltif edildiler…
Ne var ki…
İlerleyen yıllarda birini (Gazetedekini) kovdu Aydın Bey…
Diğeri (TV haberlerini yöneten) ise ”HAKSIZ” yere beş yıl hapis yattı…
Ve…
Her şeye rağmen ben, beni ve ailemi taciz eden o arkadaşa yapılanlara karşı durdum…
Onu korudum…
Tıpkı…
Son beş yıldır kendisine yapılan siyasi baskılara karşı Aydın Bey’i de koruduğum gibi korudum…
Ey güzel insanlar!..
Dünya işte böyle bir yer…
“Bugün bana yarın sana...”
Diyeceksiniz ki…
Madem Aydın Doğan sana, kendisine yapılanların bin beterini yaptı…
Neden sen halâ onu ve medyasını savunuyorsun?..
Birincisi “kin” tutamayacak kadar geniştir gönlüm…
İkincisi, nefret edemeyecek kadar seviyorum yaşamayı…
Zira…
Kin, küçük kalpli insanların işi…
Kinle dolunca kişinin kalbi, sevgiye yer kalmıyor…
Keza nefret duygusu da insana hayatı zehir ediyor…
Çevresindeki güzelliklerin tadını çıkarmak, keyfini yaşamak yerine; nefret ettiklerinden intikam almakla harcıyor en güzel günlerini...
İşte o nedenle…
Aydın Doğan’dan nefret de etmedim, kin de duymadım…
*
Beyefendi’yi ve Medyasını savunma konusuna gelince…
Ben ne Aydın Bey’i savunuyorum…
Ne de sahibi olduğu medyayı…
Ben…
Ülkem ve halkım için hava kadar, su kadar değerli ve önemli mesleğimi ve meslektaşımı (Medya patronları da meslektaşımdır) koruyorum…
Bütün kirli siyasi baskılara rağmen “Özgür, bağımsız, tarafsız” gazetecilik yapmaktan vazgeçmeyen “TEK” medya patronu olduğu için üstüne titriyorum…
Yani…
Kendisi benden halen nefret etse de…
Bana olan kinini bir türlü söküp atamasa da içinden…
Ona yapılan her iktidar zulmünde içim acıyor…
O ve mesleğim adına kahroluyorum…
Nuran Hoca’ya gönderdiği mektubu ve savunmalarını okurken bir kere bile içimden ya da yüksek sesle ”Oh olsun” demedim…
Demem de…
Aksine…
Ona zulmedenleri kınıyorum…
Kınayacağım…
Çünkü…
“Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner…”
Bugünler de gelip geçecek…
Umarım o gün geldiğinde Aydın Bey, bugün kendisine zulmedenlerden intikam almaz…
Umarım o kadar küçülmez…