MEDYA KÖŞESİ

Uluç, Gazete yöneticilerine giydirdi

Bir köşe yazarının 25 muhabirler maaşı aldığı bir medya dünyasında, Hıncal Uluç’un istediği haberi yapacak muhabir bulamazsınız…

Uluç, Gazete yöneticilerine giydirdi

GAZETECİLER.COM

Hıncal Uluç ha bire gazete yönetimlerini “doğru gazetecilik” yapmadıkları için uyarıyor ama hiçbirinin umurunda bile değil…
“Doğru gazetecilik” ne mi?..
Elbette bir olayı öyküleştirerek anlatmak…
Gidip yerinde incelemek; olayın tarafları ile konuşup biraz da edebiyat parçalayarak okura aktarmak…
Hıncal Uluç’un bu isteğine halk arasında, “hem yirmibeş kuruşa, hem de şoför mahalli” derler…
Bir köşe yazarının 25 muhabirler maaşı aldığı bir medya dünyasında, Hıncal Uluç’un istediği haberi yapacak muhabir bulamazsınız…
Neyse…
Biz Usta’nın yazısına geçelim…

Gazetecilik bir heyecan işidir..

Ayşe Özyılmazel, haritada yerini değil, adını bile bilmediğim bir adaya gitti, dünyanın öbür ucunda.. Cengiz'in (Semercioğlu) yazısında okuyorum. İstanbul'dan bu Panama adasına gidiş 25 saat sürüyormuş..

Ne var orda?..

Acun'un yeni yarışması Survivor'un çekimleri.. Yarışma ilginç. Ada ilginç.. Panama ilginç.. Bizim "Cin" Ayşe, ordan çok keyifle okuyacağımız röportajlar getirecektir mutlak.. Bizim çocukluğumuzda Hikmet Feridun Es üstad yapardı böyle uzun yol röportajlarını.. Bayıla bayıla okur, dünyayı tanırdık.. Hollywood'a ilk Hikmet Ağabey'le gitmiştim, 7 yaşında.. Bali Adası'nı bana Hikmet Ağabey gezdirdiğinde 9 yaşındaydım..

Bunlar hoş şeyler.. Ama eksik..

Bu uzun geziyi, yarışmayı düzenleyen ve yayınlayacak olan televizyoncuların organize ettiğini düşünüyorum, tanıtım amacıyla..

Niye böyle düşünüyorum..

Çünkü işin adı gazetecilikse, o adını bilmediğim adadan önce gidilecek yerler var..

Uzun uzun gerilere gitmeye gerek yok. Son günlerden alalım örnekleri..

Bilmem kaçıncı Türk gemisini kaçırdı Somalili korsanlar..

Yahu merak etmiyor musunuz, O kadar mürettebatlı ve o sular netameli olduğu için silahlı o koca koca, o devasa gemileri, sandalla gelen üç beş çapulcu nasıl teslim alır ve kaçırır?. Üstelik o sularda şimdi, sivil gemileri korumak üzere harp gemileri dolanmıyor mu?.

Peki o zaman nasıl oluyor bu korsanlık işi?..

Bu ülkede bir gazeteci merak etmiyor mu?. Bir gazeteci "Hadi git" demiyor mu?. Ya da bir gazeteci "Ben gidiyorum arkadaş" diye yollara düşmüyor mu?.

Dönüp geldiğinde yazdıkları nasıl okunur?. Çektiği resimlere nasıl bakılır bir düşünün?.

İsveç Parlamentosu, Osmanlı'yı değil, genç Türkiye Cumhuriyeti'ni soykırımcı ilan etti. 1915'i, 1923'e taşıyarak..

Şimdi o İsveç hakkında, hem de 1990'larda alınmış bir soykırım kararı var. Ortaasya Ural Altay dilleri konuşan Sami ırkını yok etmek için, insanlık dışı önlemler almışlar. Kadınları kısırlaştırmışlar mesela.. Hani bizde dişi sokak köpeklerine yapıyorlar ya, nüfusları artmasın, ölünce tükensinler diye..

Aynisi..

Serpil yazdı köşemde.. "Toroslarda bir Türkmen köyüne gidin, bir de İsveç'in kuzeyindeki Sami köyüne.. Üstüne oturdukları kilimden, yedikleri yemeklere pek çok şeyin ortak olduğunu göreceksiniz" diye.. Şimdi çok mu zor, Kuzey İsveç'e bir röportaj yazarı, bir foto muhabiri göndermek ve Türkiye Cumhuriyeti'ni Soykırımcı ilan eden İsveç'in kendi halkına yaptıklarını, hem de bizimle kardeş, Orta Asya kökenli halkına yaptıklarını anlatmak..

Bu röportaj on gün sürse okunmaz mı?. Ya da bir televizyon belgesel yapsa?..

Hıncal Uluç’un diğer yazılarını

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar