MEDYA KÖŞESİ

Uğur Vardan: Hepimiz Erman Toroğlu'yuz!

Radikal spor müdürü Uğur Vardan, ihaleyi kazanan DIGITURK yönetiminin Papermoon gazetelecileri tarafından övülmesini eleştirdi...

Uğur Vardan: Hepimiz Erman Toroğlu'yuz!

Radikal spor müdürü Uğur Vardan, ihaleyi kazanan DIGITURK yönetiminin Papermoon gazetelecileri tarafından övülmesini eleştirdi, "Lige bu paraları ödeyen kurum, mesela Akşam çalışanlarına benzer şekilde değer biçip maaşlarını önce zamanında ödese" dedi...

 

'Hepimiz Erman Toroğlu'yuz...'

Son naklen yayın ihalesinde, havada uçuşan teklifler ve ardından 321 milyon dolara bağlanan nihai rakam, birdenbire “Madem bu lig bu kadar para ediyor, o halde kimi arızalardan kurtulmak ve ‘bembeyaz bir sayfa açmak’ için önemli bir fırsat olmalı” diye de algılandı. Daha doğrusu, parayı ‘kaptıran’ Lig TV kanadı böyle düşündü ve “Bundan böyle belki de sahaya inmem bile gerekebilir” refleksiyle, hemen her konuda hamle yapacağının sinyallerini yolladı. Ardından da “İlk hareket benden gelsin bari” diyerek ‘centilmence’ bir tavra girdi ve günah keçisi konumundaki Erman Toroğlu’yla yolları ayırdı. Malum Toroğlu, bütün kötülüklerin kaynağıydı. Ligdeki futbol kalitesinin, yöneticiler arasındaki savaşın, maçların oynandığı pazar gecelerinden başlayarak taa perşembelere kadar sarkan içi boş yorumcu geyiklerinin, tribünlerdeki faşizmin ve şiddetin, oyuncu karakterlerinin, ‘Milli Takım’ın başına teknik adam olarak Türk mü gelsin, yabancı mı?’ tartışmalarının, kısaca her bir şeyin müsebbibi oydu. Sağ olsun, bu hafta ligimiz kaldığı yerden devam ediyor; Toroğlu’suz hayatın ne kadar mükemmel olacağını göreceğiz...

Öte yandan Digiturk Genel Müdürü Ertan Özerdem önceki gün CNBC-e’ye yaptığı açıklamada, Toroğlu’nu bir anlamda kapı önüne koymalarını şöyle ‘teorize’ etti: “Lig TV bir pazarlama kanalı, sattığı ürünü pazarlamalı. Bizdeki bazı programlar bu formata uymuyor. Futbolun güzelliklerini ön plana çıkaracağız. Erman hoca da inanılmaz becerileri olan sevdiğimiz bir yüzdür ancak onun temsil ettiği düşünceler kanaldan gidiyor. Erman hoca ‘Ben 180 derece değiştim’ dese, neden olmasın? Şahsıyla hiçbir sorun yok. Maçların arkasında yapılan spor programının içinde biz artık farklı bir görüntüye dönüyoruz. Bununla Erman beyin tarzı birbiriyle uyuşmuyor” dedi. Kusura bakılmasın ama bu bence hem ‘ihanet’, gösterisi, hem de kendi varlığını yok eden bir açıklamadır. Biz buradan şunu anlıyoruz, Lig TV’de yanılmıyorsam dokuz yıldır yapılan ‘Maraton’ programı fuzuliydi, yanlıştı. O halde, Lig TV niye dokuz yıl boyunca, kendisinin de kalitesine inanmadığı programı sundu, bizi yani futbol ailesini bu programla meşgul etti?

Yeri gelmişken, ihale sonrası, hayatlarındaki en büyük meşgalenin ‘futbol ve sinema’ olduğuna inandığım (çünkü yazacak başka şey bulamıyorlar) köşelemeciler ve de özellikle ‘Papermoon gazeteciliği’ temsilcileri, Özerdem’in ne kadar büyük bir poker oyuncusu olduğundan dem vurup muhteşem analizlere soyundular, şöyle dediler, böyle dediler. Benimse naçizane kanaatim, kalitesini çok bildiğimiz ligimizin hiç de bu kadar yüksek bir bedeli olmadığı. O muhteşem ‘pokerciler’ de, bütün dinamikleri ve kaynakları (oyuncu, yönetici, basın ve taraftar) kaostan beslenen ve neredeyse akılcı hiçbir yanı olmayan bu ligin bedelini de, bir ‘akılsızlık’ örneğinin sonucu, bu fiyatlara yükselttiler (Yeri gelmişken bu lige bu paraları ödeyen kurum, mesela kendi çatısı altındaki gazetecilere de, mesela Akşam çalışanlarına benzer şekilde değer biçip maaşlarını önce zamanında ödese, sonra yükseltse, sonra da çalışma koşullarını daha iyi şartlara kavuştursa).
Gelelim Erman Toroğlu meselesine... Salı günkü yazısında Mehmet Demirkol da başka ifadelerle değindi, ben de farklı cümlelerle aynı limana varmak istiyorum: Toroğlu bu sistemin bir ürünüdür. Onu bu başkanlar, bu futbolcular, bu basın, bu taraftarlar yaratmıştır. Lig TV, tipik bir Türk refleksi göstermiş ve en kolayını tercih etmiştir. Yarın geceki Fenerbahçe-Denizlispor maçıyla açılacak olan ikinci yarı boyunca hep birlikte göreceğiz ki, ne başkanlar, ne yönetimler, ne futbol zihniyetleri, ne yorumcular, ne de taraftar, kendi ‘ilkelerinden’ vazgeçmeyecektir (umarım tersi olur). Hatta bu vazgeçmezlik, korkarım ki “Keşke Erman hoca olsaydı da duruma el koysaydı” cümlesine bile bizi mahkûm edebilir. Toroğlu, elbette benim de birçok görüşüne karşı çıktığım, olaylara yer yer ‘magandaca’ yaklaşımlarıyla “Bu ne akıl, bu ne ziyan” dediğim bir kişilikti. Bir filozof edasıyla futboldan siyasete, ordudan domatesin kalitesine, çocukların ilk cinsel deneyimlerinde babalarının rolünden gerdek gecesi haleti ruhiyesine kadar, bilumum konularda bir ahkâm merkezine dönüştürülmüştü (Keza bu toplum, bir doktordan hem canavar, hem de yarışma sunucusu bile yarattı; bakınız Ahmet Çakar örneği). Ama, öyle bir dengeler bütününde ayakta duruyoruz ki, demokrasi, görüldüğü üzre günün birinde Erman Toroğlu’na da lazım oluyor. Ben de üzerime düşen vazifeyi yapıyor ve bugünler için ‘Hepimiz Toroğlu’yuz” (!) diyorum...

‘Tandem’in diğer ayağında yer alan Şansal Büyüka’nın yola onsuz devam etmesi ise, belki vefasızlıkla da açıklanabilir ama ondan öte, bu ikilinin yollarını ayırması bir ‘sitcom’ klasiğinin sona ermesidir. Büyüka’yı yıllardır okurum, doğrusu pek bir orijinal görüşüne rastlamadım. Hep bilinen sağduyulu mesajları tekrarlayan, “Aman öyle yapmayalım aman böyle yapmayalım, futbol bir markadır koruyalım, büyük takım bu demek, büyük takım şu demek” mealinde, kendi kuşağının klasik orta yolcu tavrını yansıtan bir ‘fikir adamı’dır. Ama Toroğlu’yla birlikte, topu yere indiren, kanatlara açabilen, duvar pası yapabilen bir özelliğe kavuşmuştu, sanırım bu sonradan gelişen yetenekleri de, ‘partneri’ olmadan ölmeye mahkûmdur.

Öte yandan futbolumuzun ‘yeni dünya düzeni’nde ölmeye mahkûm başka şeyleri de olacak. Mesela bundan böyle maç özetleri sadece pazar akşamları TRT ekranlarından yayımlanacak ya, böylece en azından pazar geceleri rahatlayacağız diye umuyorum. Çünkü artık ‘kahvehane muhabbetleri’, iyiden iyiye sıkıcı hale gelen yorumcular, pazarları sanırım ekranları terk etmek zorunda kalacaklar (inşallah öyle olur). Ama bu durumda pazartesileri kıymete binecek. Malum, pazartesileri tiyatrolar kapalıdır ama bundan böyle ancak sabah saat 10.00’dan itibaren görüntülere kavuşan kanallar, gün boyu maç özetlerini sunacak, akşama da ‘İleri sar, geri sarcılar’ın ekmeği çıkacak. Dolayısıyla gündem sanırım bir gün sonrasına kayacak, perşembelere kadar süren tartışmalar cuma akşamı, bir sonraki haftanın ilk maçına kadar sürecek. Ne diyeyim, iyi sardıran kazansın...

UĞUR VARDAN/RADİKAL

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar