Üçüncü sınıf adamlarla Köylü Kapitalizmi
Ak Parti'nin kadrolaşma hezeyanında kullanılan üçüncü sınıf adamlar arasında ne fark var?..
ADNAN BERK OKAN
Sevgili Fatih;
Yazının başlığını "Köy çocukları Cumhuriyet’e minnet duymalı" diye atmışsın...
İyi de Fatih...
Samimi söyle...
Sen o köy çocuklarına minnettar mısın?..
Ben mi?..
Asla minnettar değilim...
Neden minnettar olayım?..
Ülkemi yöneten; cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, müsteşar olan o köy çocukları benim ülkeme acıdan, fukaralıktan ve demokrasisiz bir hayattan başka hiçbir şey vermediler...
Altmış yaşıma kadar hep "umutla" geldim...
Ama yok, yok, yok...
Bir baba çocuklarından birinin sanatçı olmak istemesine saygı duyuyorsa...
O çocuğunun bir yabancı ülkede lisans üstü eğitim yapması için fedakârlık ediyorsa...
Vefakat buna rağmen çocuğunun kendi ülkesinde iş bulmasına yardımcı olamadığı için yurt dışında çalışmasına razı oluyorsa...
O baba gelmiş, geçmiş ve mevcut hükümetleri kuran o beceriksiz, gustosuz, burnundan ileriyi göremeyen; sap çatı, kerpiç evden çıkıp birden altın kaplama musluklu villarda yaşamaya başlamış o köy çocuklarına neden minnet duysun?..
Ben duymuyorum Fatih...
Duymam da...
Al sana demokratik Devlet!..
Sevgili Fatih;
Haberi okudun mu bilmem...
Ama ben okudum ve kanımın donduğunu hissettim...
Neden mi?..
Şundan...
Aydın Valisi, şehrin Kurtuluş Günü kutlaması törenlerine Ak Parti Milletvekili ve Ak Parti İl Başkanı ile birlikte giriyor alana...
MHP ve CHP’li milletvekillerin ise elini bile sıkmıyor...
İşte senin köy çocukların bunlar!...
Peki...
Köy çocuklarının medyasında bu haberle ilgili aykırı bir söz okudun mu?...
Ben söyleyeyim: Hayır...
Çünkü yazamazlar...
İyi ama...
Hani bunlar "Bürokratik Devlet değil demokratik Devlet" istiyorlardı...
Hani o yüzden 12 Eylül'de "Evet" oyu vereceklerdi...
Öyle ya...
Bu haber yalan olmadığına göre o köylü arkadaşların aslında nasıl da yalan söyledikleri belli değil mi?..
Çünkü Fatih...
Bir şehrin valisi, muhalefet partili milletvekillerine elini uzatmıyor, (sanırsın vali değil de şehrin sahibi) ama iktidar partili milletvekillerinin özel kalem müdürü gibi çalışıyorsa orada demokratik değil, bürokratik devlet vardır...
Bu sistem hırsız partili üretir...
Sevgili Fatih;
Biraz düşündükten sonra kendime kızdım...
Bu haberi yadırgadığım için kendimi yadırgadım...
Normal değil miydi?..
Hem sadece Ak Parti iktidarına has bir durum değildi ki bu...
Sistem böyle kurulmuştu...
Sistem "Yöneten Parti Modeli" isimli demokrasi tuzağı bir sistemdi...
İktidar olan siyasi parti bütün ülkeyi parti teşkilâtlarıyla yönetiyordu...
Bir nevi Köylü Kapitaizmi yani...
İl Başkanları, ilçe başkanları ve teşkilâtlarda görev alan partililer emrediyor, köyden çıkıp gelmiş başbakanlar ve bakanlar da yerine getiriyorlardı...
Kamu ihaleleri parti teşkilâtları tarafından dağıtılıyor, karşılığında da elde edilen avantayı kendi aralarında paylaşıyorlardı...
Bu sistem hiç değişmedi...
Değiştirilemez de...
Çünkü...
Ne kadar taşralı uyanık, başarısız boşanma ve icra avukatı varsa...
Ne kadar taşralı uyanık, başarısız, kümes yapsa statik hesabı tutmadığı için küçük bir sallantıda yıkılan mühendis varsa...
Ne kadar taşralı uyanık, başarısız, adlarına "apartman" denilen o iğrenç projelerin altına imza atan beceriksiz mimar varsa...
Ne kadar taşralı uyanık,başarısız, köylülerle sıkı ilişki kurmuş başarısız eczacı varsa...
Ne kadar taşralı uyanık, başarısız, kamu ihalalerini kaparak palazlanmış hırsız esnaf varsa...
Bütün bunların bir araya gelip doldurdukları yasama organı ile içlerinden bazılarının da başbakan ve bakan yapıldığı sistemin adıdır "Yöneten Parti Modeli"...
Köylü modeli demokrasi
Buyur işte sevgili Fatih...
Bu sistemde:
Valiler...
Emniyet müdürleri...
Defterdarlar...
Milli eğitim müdürleri...
Müftüler...
İmamlar...
Öğretmenler...
Devlet hastanelerinin ve SGK hastanelerinin başhekimleri parti teşkilâtları tarafından tayin edilir...
Bakanlar sadece imza atarlar atama evrakına...
Haliyle vali, yönetmek için gittiği şehirde iktidar partisi milletvekillerine özel kalem müdürlüğü yapar...
Başbakan ve bakanlar geldiğindeyse protokol başkanı olarak onları karşılar şehrin dışında...
Tam bir Devlet Kapitaizmi...
Daha da fenası...
Köylü Kapitaizmi...
Oysa değerli kardeşim;
Benim de içlerinde bulunduğum milyonlarca normal, ortalama vatandaş 2002'de ve 2007'de "Yöneten Parti Modeli"nden nefret ettikleri için gidip Ak Parti'ye oy verdiler...
Ama sonra ne oldu?...
Ak Parti, nefret ettiğimiz o modeli yıllardır uygulayarak ülkeyi değil kendilerini zengin eden eski iktidar partilerinden daha beter çıktı...
Daha devletçi...
Daha bürokrat...
Daha despot...
Daha Faşist...
Ve şimdi...
İşte o Ak Parti'nin anayasasının oylanmasına birkaç gün kaldı...
Bir baskı, bir baskı...
İşin kötüsü medyaları tam bir saksağan...
Hem beceriyorlar hem de becerilmiş gibi bağırıyorlar...
Üçüncü sınıf adamlar demokrasisi
Sevgili Fatih;
Tekraren söylüyorum...
bu ülkede anayasa, ideoloji, vb. sorunu yoktur...
Bu memlekette tüm siyasi partilere, medyaya, bürokrasiye, iş ve sanat dünyasına; hâsılı bütün taraflara eşit dağılan bir İNSAN HAMMADDESİ SORUNU vardır!
Dün CHP'nin, DP'nin, ANAP'ın, SHP'nin, DYP'nin kadrolaşma çabalarında kullanılan üçüncü sınıf adamlarla bugün Ak Parti'nin kadrolaşma hezeyanında kullanılan üçüncü sınıf adamlar arasında ne fark var?..
Hiç...
Değerli kardeşim;
Mevlâna'nın o güzelim sözünü bir kez daha hatırlatayım...
"Havuza su taşıyan borular çamurlu olursa, havuzun suyu temiz olur mu?.."
Eldeki insan hammaddesi bu Fatih...
Bakanlar işte bu hammaddeden üretiliyor...
Bakan bey kardeşim duyarsa kızacak ama Allah aşkına sen sor o söylesin...
Normal şartlarda bırak küresel bir holdingimizi, irice bir yerel şirket bile kendisini hukuk müşaviri olarak işe alır mı?..
Lütfen cevap ver alır mı?..
Haaa...
Zannetme ki kendisinden öncekiler daha iyiydi Fatih...
Asla...
Hepsi aynıydı...
Yani Fatih;
Var ya işte o köy çocukları...
Keşke cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, müsteşar vb olmasaymışlar...
Olmuşlar da ülkeye katkıları ne olmuş Fatih?..
Dört askeri darbe...
Fukaralık...
Yolsuzluk...
Hırsızlık...
Eş-dost kayırma...
Torpil...
Ve işte en son, KPSS namussuzluğu!..
Yoksa o namussuzluğu da TÜSİAD yaptı da köy çocuklarının üstüne mi attı suçu?..
Anayasa'ya, şuna buna değil Fatih...
Külliyen bu çürümüş insan hammaddesine "HAYIR!" diye yırtınıyorum yıllardır...
Temel fıkrası gibi...
Trafik polisi Temel'i çevirip ehliyetini istemiş...
Temel iki elini açmış:
"Yok!"...
"Nasıl yani yok?"
"Haçan baa ehliyet mi ferdinuz ki şimdi isteysuuz..."
Ey siyasetçi!..
Milleti adam ettiniz mi ki şimdi siz kendiniz de adam olasınız!..
Siz çok övdüğünüz, zeki, çevik ve aynı zamanda imtihan sorularını çalıp yandaşlarına verecek kadar ahlâklı olan bu miletin içinden çıkmadınız mı?..
Ne kaa ekmek o kaa küfte!...
Ey siyasetçi!..
Az daha unutuyordum...
Siz hiç TÜSİAD'çıların meydanlarda veya salonlarda birbirlerine; "şerefsiz!.. haysiyetsiz!.. Hırsız!.. Ben senin soyunu bilirim!" diye bağırdıklarını duydunuz mu?...
Ben onlardan duymadım ama sizlerden o edepsizlikleri düzeysizlikleri işitmeye bıktım...
[email protected]
Sevgili Fatih;
Yazının başlığını "Köy çocukları Cumhuriyet’e minnet duymalı" diye atmışsın...
İyi de Fatih...
Samimi söyle...
Sen o köy çocuklarına minnettar mısın?..
Ben mi?..
Asla minnettar değilim...
Neden minnettar olayım?..
Ülkemi yöneten; cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, müsteşar olan o köy çocukları benim ülkeme acıdan, fukaralıktan ve demokrasisiz bir hayattan başka hiçbir şey vermediler...
Altmış yaşıma kadar hep "umutla" geldim...
Ama yok, yok, yok...
Bir baba çocuklarından birinin sanatçı olmak istemesine saygı duyuyorsa...
O çocuğunun bir yabancı ülkede lisans üstü eğitim yapması için fedakârlık ediyorsa...
Vefakat buna rağmen çocuğunun kendi ülkesinde iş bulmasına yardımcı olamadığı için yurt dışında çalışmasına razı oluyorsa...
O baba gelmiş, geçmiş ve mevcut hükümetleri kuran o beceriksiz, gustosuz, burnundan ileriyi göremeyen; sap çatı, kerpiç evden çıkıp birden altın kaplama musluklu villarda yaşamaya başlamış o köy çocuklarına neden minnet duysun?..
Ben duymuyorum Fatih...
Duymam da...
Al sana demokratik Devlet!..
Sevgili Fatih;
Haberi okudun mu bilmem...
Ama ben okudum ve kanımın donduğunu hissettim...
Neden mi?..
Şundan...
Aydın Valisi, şehrin Kurtuluş Günü kutlaması törenlerine Ak Parti Milletvekili ve Ak Parti İl Başkanı ile birlikte giriyor alana...
MHP ve CHP’li milletvekillerin ise elini bile sıkmıyor...
İşte senin köy çocukların bunlar!...
Peki...
Köy çocuklarının medyasında bu haberle ilgili aykırı bir söz okudun mu?...
Ben söyleyeyim: Hayır...
Çünkü yazamazlar...
İyi ama...
Hani bunlar "Bürokratik Devlet değil demokratik Devlet" istiyorlardı...
Hani o yüzden 12 Eylül'de "Evet" oyu vereceklerdi...
Öyle ya...
Bu haber yalan olmadığına göre o köylü arkadaşların aslında nasıl da yalan söyledikleri belli değil mi?..
Çünkü Fatih...
Bir şehrin valisi, muhalefet partili milletvekillerine elini uzatmıyor, (sanırsın vali değil de şehrin sahibi) ama iktidar partili milletvekillerinin özel kalem müdürü gibi çalışıyorsa orada demokratik değil, bürokratik devlet vardır...
Bu sistem hırsız partili üretir...
Sevgili Fatih;
Biraz düşündükten sonra kendime kızdım...
Bu haberi yadırgadığım için kendimi yadırgadım...
Normal değil miydi?..
Hem sadece Ak Parti iktidarına has bir durum değildi ki bu...
Sistem böyle kurulmuştu...
Sistem "Yöneten Parti Modeli" isimli demokrasi tuzağı bir sistemdi...
İktidar olan siyasi parti bütün ülkeyi parti teşkilâtlarıyla yönetiyordu...
Bir nevi Köylü Kapitaizmi yani...
İl Başkanları, ilçe başkanları ve teşkilâtlarda görev alan partililer emrediyor, köyden çıkıp gelmiş başbakanlar ve bakanlar da yerine getiriyorlardı...
Kamu ihaleleri parti teşkilâtları tarafından dağıtılıyor, karşılığında da elde edilen avantayı kendi aralarında paylaşıyorlardı...
Bu sistem hiç değişmedi...
Değiştirilemez de...
Çünkü...
Ne kadar taşralı uyanık, başarısız boşanma ve icra avukatı varsa...
Ne kadar taşralı uyanık, başarısız, kümes yapsa statik hesabı tutmadığı için küçük bir sallantıda yıkılan mühendis varsa...
Ne kadar taşralı uyanık, başarısız, adlarına "apartman" denilen o iğrenç projelerin altına imza atan beceriksiz mimar varsa...
Ne kadar taşralı uyanık,başarısız, köylülerle sıkı ilişki kurmuş başarısız eczacı varsa...
Ne kadar taşralı uyanık, başarısız, kamu ihalalerini kaparak palazlanmış hırsız esnaf varsa...
Bütün bunların bir araya gelip doldurdukları yasama organı ile içlerinden bazılarının da başbakan ve bakan yapıldığı sistemin adıdır "Yöneten Parti Modeli"...
Köylü modeli demokrasi
Buyur işte sevgili Fatih...
Bu sistemde:
Valiler...
Emniyet müdürleri...
Defterdarlar...
Milli eğitim müdürleri...
Müftüler...
İmamlar...
Öğretmenler...
Devlet hastanelerinin ve SGK hastanelerinin başhekimleri parti teşkilâtları tarafından tayin edilir...
Bakanlar sadece imza atarlar atama evrakına...
Haliyle vali, yönetmek için gittiği şehirde iktidar partisi milletvekillerine özel kalem müdürlüğü yapar...
Başbakan ve bakanlar geldiğindeyse protokol başkanı olarak onları karşılar şehrin dışında...
Tam bir Devlet Kapitaizmi...
Daha da fenası...
Köylü Kapitaizmi...
Oysa değerli kardeşim;
Benim de içlerinde bulunduğum milyonlarca normal, ortalama vatandaş 2002'de ve 2007'de "Yöneten Parti Modeli"nden nefret ettikleri için gidip Ak Parti'ye oy verdiler...
Ama sonra ne oldu?...
Ak Parti, nefret ettiğimiz o modeli yıllardır uygulayarak ülkeyi değil kendilerini zengin eden eski iktidar partilerinden daha beter çıktı...
Daha devletçi...
Daha bürokrat...
Daha despot...
Daha Faşist...
Ve şimdi...
İşte o Ak Parti'nin anayasasının oylanmasına birkaç gün kaldı...
Bir baskı, bir baskı...
İşin kötüsü medyaları tam bir saksağan...
Hem beceriyorlar hem de becerilmiş gibi bağırıyorlar...
Üçüncü sınıf adamlar demokrasisi
Sevgili Fatih;
Tekraren söylüyorum...
bu ülkede anayasa, ideoloji, vb. sorunu yoktur...
Bu memlekette tüm siyasi partilere, medyaya, bürokrasiye, iş ve sanat dünyasına; hâsılı bütün taraflara eşit dağılan bir İNSAN HAMMADDESİ SORUNU vardır!
Dün CHP'nin, DP'nin, ANAP'ın, SHP'nin, DYP'nin kadrolaşma çabalarında kullanılan üçüncü sınıf adamlarla bugün Ak Parti'nin kadrolaşma hezeyanında kullanılan üçüncü sınıf adamlar arasında ne fark var?..
Hiç...
Değerli kardeşim;
Mevlâna'nın o güzelim sözünü bir kez daha hatırlatayım...
"Havuza su taşıyan borular çamurlu olursa, havuzun suyu temiz olur mu?.."
Eldeki insan hammaddesi bu Fatih...
Bakanlar işte bu hammaddeden üretiliyor...
Bakan bey kardeşim duyarsa kızacak ama Allah aşkına sen sor o söylesin...
Normal şartlarda bırak küresel bir holdingimizi, irice bir yerel şirket bile kendisini hukuk müşaviri olarak işe alır mı?..
Lütfen cevap ver alır mı?..
Haaa...
Zannetme ki kendisinden öncekiler daha iyiydi Fatih...
Asla...
Hepsi aynıydı...
Yani Fatih;
Var ya işte o köy çocukları...
Keşke cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, müsteşar vb olmasaymışlar...
Olmuşlar da ülkeye katkıları ne olmuş Fatih?..
Dört askeri darbe...
Fukaralık...
Yolsuzluk...
Hırsızlık...
Eş-dost kayırma...
Torpil...
Ve işte en son, KPSS namussuzluğu!..
Yoksa o namussuzluğu da TÜSİAD yaptı da köy çocuklarının üstüne mi attı suçu?..
Anayasa'ya, şuna buna değil Fatih...
Külliyen bu çürümüş insan hammaddesine "HAYIR!" diye yırtınıyorum yıllardır...
Temel fıkrası gibi...
Trafik polisi Temel'i çevirip ehliyetini istemiş...
Temel iki elini açmış:
"Yok!"...
"Nasıl yani yok?"
"Haçan baa ehliyet mi ferdinuz ki şimdi isteysuuz..."
Ey siyasetçi!..
Milleti adam ettiniz mi ki şimdi siz kendiniz de adam olasınız!..
Siz çok övdüğünüz, zeki, çevik ve aynı zamanda imtihan sorularını çalıp yandaşlarına verecek kadar ahlâklı olan bu miletin içinden çıkmadınız mı?..
Ne kaa ekmek o kaa küfte!...
Ey siyasetçi!..
Az daha unutuyordum...
Siz hiç TÜSİAD'çıların meydanlarda veya salonlarda birbirlerine; "şerefsiz!.. haysiyetsiz!.. Hırsız!.. Ben senin soyunu bilirim!" diye bağırdıklarını duydunuz mu?...
Ben onlardan duymadım ama sizlerden o edepsizlikleri düzeysizlikleri işitmeye bıktım...
[email protected]