MEDYA KÖŞESİ

Türköne'den 'Erdoğansız yazamıyor' diyenlere yanıt

Türköne “Erdoğan’ın adı geçmeden yazı yazamıyorlar” eleştirisi getiren "yandaş medya"ya yanıt verdi.

Türköne'den 'Erdoğansız yazamıyor' diyenlere yanıt
Zaman yazarı Mümtazer Türköne, bugün köşesinde akademik eğitimini aldığı siyaset bilimi perspektifinden yanıt aradığı bir soruyu taşıdı:  "Erdoğan’sız” yazı yazmak mümkün mü?"

Soruya bir köşe yazarı gibi değil de bir siyaset bilimci gibi yaklaşan Türköne “Erdoğan’ın adı geçmeden yazı yazamıyorlar” eleştirisi getiren "yandaş medya"ya da, "Bu sorunun cevabı, politikanın en temel dinamiği hakkında açık bir fikir veriyor." diye yanıt verdi ve şöyle devam etti:

YANDAŞLAR HAKSIZ

"Politikayı yorumlamaya çalışırken Erdoğan’ı bir lahza unutmayı deneyin, Merih’ten gelen bir uzaylı gibi olan-biten her şeye yabancı kalırsınız. Tersinden Erdoğan’ı takip ettiğiniz zaman, geride bakmanız gereken neredeyse hiçbir şey kalmıyor. “Erdoğan’ın adı geçmeden yazı yazamıyorlar” eleştirisini yönelten ‘yandaşlar’ bu sebepten haksızlar.

Politikada başarının tek ölçüsü, iktidarı ele geçirmek ve elde tutmaktır. Elini uzatacağı yerde duran güç fırsatına, ahlâkî gerekçelerle sırt çeviren biri, ancak başarısızlığına mazeret uydurmuş sayılır. (...) Siyasetçi de ahlâk açığını, eline geçirdiği güçle kapatmayı tercih eder.

Erdoğan’ın siyasetin merkezî figürü olmayı başardığını, elindeki yalın gücün etkilerine bakarak teslim etmemiz lâzım. Ancak başarının çok önemli bir ölçüsü var: Siyasetçi kendi iradesini ve tercihini herkese kabul ettirerek başarılı olmuyor; şartlara olağanüstü bir intibak kabiliyeti sergileyerek ve önüne gelen fırsatları kullanarak gücün ve iktidarın sahibi haline geliyor. Siyasî yetenek dediğiniz çoğu zaman basitlik, sabır ve doğru zamanlama ile kendini belli ediyor. Geniş kitleleri ikna etmekle mükellef olan politikacı sade ve sabırlı olmak; ama en önemlisi zayıf olduğu zaman bile güçlü görünmek zorunda.

SİYASİ HAYATININ EN ZAYIF DÖNEMİ

Erdoğan siyasî hayatının en zayıf dönemini yaşıyor. 2002 seçimlerinde aldığı % 37 oya karşılık, kendisine oy vermeyenleri de temsil ediyordu. Bugün kendisine oy vermeyenleri düşman ilan eden ve dolayısıyla onları temsil yeteneğini kaybeden bir politikacı. “En iyi savunma saldırıdır” mantığı ile herkesi düşman ilan ederek etrafındaki kale duvarlarını tahkim etmiş oluyor. “Türkiye’yi geren ve kutuplaştıran kim?” diye sormuştum. Soruyu daha da basitleştirelim: Erdoğan’ı çekip çıkartsanız, Türkiye’de gerginlik kalır mı?

CD ÇALAR GİBİ EZBERLENMİŞ BİRKAÇ RETORİK

Sade, sabırlı ve fırsatları kollayan politikacı, CD çalar gibi ezberlenmiş birkaç retorikle politika yapar. Erdoğan’ın ezberindekiler çok fazla değil. Sabah’ın dün manşete çektiği, Köln dönüşü gazetecilere söylediği: “Hangi taşı kaldırsan altında o çıkıyor” sözü, sık sık kullanılan CD’lerden biri. Bahsettiği “paralel yapı” ve “çözeceğiz” diyor. “Ne zaman?” diye gelecek muhtemel soruyu peşinen cevaplıyor: “Bir takvimimiz var, ama bu ilan edilecek bir takvim değil.” Basitliğin ve aynı şeyi sabırla tekrarlamanın politikada işe yaradığını bilmeseniz, bu sözlere bayatlamış bir şaka gibi gülebilirsiniz. Türkiye büyük bir komplo ile karşı karşıya! Her taşın altında “o malûm yapı” var. O kadar sessiz ve görünmezler ki, 12 yıllık iktidar “her taş”tan tek bir tanesini bile kaldırabilmiş ve altındakini bizlere gösterebilmiş değil. Ya dehşet içinde kalacaksınız ya da kahkaha ile güleceksiniz. Tercih sizin.

KORKU ZAYIFLIĞIN İŞARETİDİR

Korku siyaseti zayıflığın işaretidir. Başbakan elindeki medya araçları ile etrafa korku saçıyor. Karşısında duranları hain oldukları için ezip yok etmekle, arkasında duranları ise kendisine sahip çıkmadıkları takdirde ezilip yok olmakla korkutuyor. Her iki durumda da ona inanmak ve korkmak zorundasınız.

Etki-tepki prensibi politikada farklı işler. Başbakan kin ve nefret söylemi ile toplumu kutuplaştırmaya, kemikleştirmeye ve böylece kitle desteğini sürdürmeye çalışırken, bu kutuplaşmayı tırmandırması gereken “karşı taraf” bu pervasız kışkırtmalara gelmemeyi tercih ediyor. Doğru bir tercih. Keşke toplum, bu açık kışkırtmalar karşısında pasif direniş eylemleri geliştirebilse.

TEK ÇARE SABIR...

Erdoğan’ın rolüne yer vermeden siyaseti analiz etmek imkânsız; ama bunu sürdürebilmek de pek mümkün değil. Tek çare sabır. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında kendiliğinden bir yumuşama oluşacak ve böylece “Erdoğan’sız” yazı yazmaya başlayacağız.

ÇOK OKUNANLAR