POLEMİK

Türköne bombardımana devam ediyor

Türköne Zaman'daki köşesinden Hayrettin Karaman'a yüklenmeye devam etti, önceki gün AKP Müftüsü diyen Türköne bugün de "partizan" yakıştırması yaptı

Türköne bombardımana devam ediyor
Tamamıyla tevafuk. Hayrettin Hoca’yı “Parti Müftüsü” ilan ettiğim gün, köşesinde bu makamın hakkını veren bir fetva yayımladı. “Bu günaha nasıl girilir?”  başlığı altında, hem 17 ve 25 Aralık soruşturmalarından Hükümeti akladı; hem de hırsızlığın peşine düşenleri “günahkâr” ilan etti.

Böyle yazıyor bugün Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne köşesinde.
Âlim zulme ortak olursa? başlığını atmış köşe yazısına ve Yeni Şafak gazetesinin ilahiyatçı köşe yazarı Hayrettin Karaman'a yönelik bombardımana devam ediyor.

Son yazısında AKP Müftüsü, Parti Müftüsü diye sıfatlar ile eleştirdiği ve "verdiği fetvalar hırsızlığa kapı açıyor" dediği Karaman ile iligli olarak bugün de köşesinde   "Hoca ceffelkalem, sadece dinleme kayıtlarına dair TÜBİTAK raporuna dayanarak Hükümet’i pür ü pak, “yolsuzluklar ortaya çıkartılsın” diyenleri de önce “müfteri” sonra da “günahkâr” ilan ediyor."  yazan Türköne "Benim mevzu ettiğim tam olarak işte buydu" dedi.

Türköne yazısının sonunda ise asıl söylemek istediği şeyi dile getirdi: "Hükümet üzerine gelen yolsuzluk soruşturmalarını savuşturmak için, bir günah keçisi icat etti ve bütün fenalıkların faturasını onlara çıkardı. Hocanın bir âlim sıfatıyla sahip çıkması gereken, devletin bütün dehşetengiz gücünü kullanan İktidar değil, “haşhaşî”, “alçak”, “hain” nitelemelerine maruz kalan ve alenî bir zulme uğrayan insanlar olmalıydı."

İşte Türköne'nin yazısından çarpıcı bölümler:

BU DİNİN SİYASİ İSTİSMARI DEĞİL Mİ ?

"... hakikat peşindeki insanları, sırf iktidarı temize çıkartma kastıyla “günahkâr”a bağlamak ve bu meşrulaştırma ameliyesini “din âlimi” sıfatına dayandırmak, dinin alenî olarak siyasî maksatlarla istismarı değil midir?

ARAP SABUNU GİBİ VICIK VICIK DİN İSTİSMARI

Arap sabunu gibi vıcık vıcık “din istismarı” yaparak hırsızlığa kulp takmaya kalkana, “parti müftüsü” demeyip de ne diyeceksiniz?

Benim canımı sıkan Hoca’nın kanaati değil. Farklı gerekçelerle bu soruşturmaları yanlış bulabilirsiniz, her şeye rağmen Hükümet’i sonuna kadar savunmayı tercih edebilirsiniz. Türkiye’nin, dünyanın şartlarına gerekçe göstererek, “bu hükümete alternatif yoktur” diyebilir ve -velev ki oldu kaydıyla- “hırsızlığa-yolsuzluğa göz yumalım” diyebilirsiniz.

Hoca’nın yaptığı şey doğrudan dini, bu temize çıkartma işi için bir sopa gibi kullanması. Herkesi “günahkâr” olmakla suçlaması. Bir âlim, siyasî tarafı için inancını nasıl bu kadar sıradan bir araca dönüştürebilir? (...)

BİZLERE KATİL YAFTASI YAPIŞTIRIYOR

Hoca, “...kayıtların sahte olma ihtimalini niçin düşünmediniz? Bu ihtimal mevcut iken böyle bir cinayete nasıl iştirak ettiniz” derken, yani bizlere “katil” yaftası yapıştırırken sadece ve sadece yolsuzluk yaptığı iddia edilen hükümetin memurları vasıtasıyla hazırlanan bir rapora dayanıyor. Bir âlim böyle yaş bir tahtaya basmayacağına göre?

DAHA ÖNCE DE YOLSUZLUKLARA ARKA ÇIKMIŞTI

Hoca hakkında bir hükme ulaşmak için onun dinî içtihadına mı, yoksa takım tutar gibi serdettiği partizanlığına mı bakacağız? 17 Aralık soruşturması patladıktan hemen sonra Hoca, “...bir Erdoğan’ımız var; duam onu ve namuslu çevresini Allah’ın koruması, tavsiyem ise milletini, mukaddesatını seven herkesin bu korumaya vasıta ve yardımcı olmasıdır” diye yazarak (Yeni Şafak, “Derin Devlet de yapı da meşrû değildir” 22.12.2013”)  açıkça Hükümet’in yapmış olabileceği bütün yolsuzluklara arka çıkmıştı. Bugün sadece TÜBİTAK raporuna dayanarak, duasına bulduğu maddi gerekçeyi yeterli mi göreceğiz?

ZAMANE ULEMASI BÖYLEDİR DEYİP GEÇEMEYİZ

“Zamane uleması böyledir” deyip geçemeyiz. Ortada bütün milletin hukukunu ilgilendiren esaslı bir mesele olduğu gibi duruyor. Bir âlime düşen, partizanlık yaparak suçların soruşturulmasının önünü kesmek değil, hakikate ulaşmak için bütün engellere itiraz etmek olmalıydı. Yolsuzluk soruşturmaları ve TÜBİTAK raporu, “bir müsellesin dâhilî zaviyelerinin cem’i” gibi fetva makamının önüne gidecek bir geometri sorusu da değil. Yapacağınız şey yürütülen soruşturmanın selametine sahip çıkmaktan ibaret.

KARAMAN HÜKÜMETE DEĞİL CEMAATE SAHİP ÇIKMALIYDI

Daha fazlası var. Hükümet üzerine gelen yolsuzluk soruşturmalarını savuşturmak için, bir günah keçisi icat etti ve bütün fenalıkların faturasını onlara çıkardı. Hocanın bir âlim sıfatıyla sahip çıkması gereken, devletin bütün dehşetengiz gücünü kullanan İktidar değil, “haşhaşî”, “alçak”, “hain” nitelemelerine maruz kalan ve alenî bir zulme uğrayan insanlar olmalıydı. İftira suçunun daniskası, Hükümet’in sistematik marifeti. Partizanlıktan arındırınca Hayrettin Hoca’nın son yazısını bağladığı tavsiye muhatabını buluyor:  “Suç ve günahlarını itiraf ederek tevbe etmeleri ve haklarına tecavüz ettikleri kullardan helallik dilemeleri” lazım. Kimin zalim, kimin mazlum, kimin müfterî, kimin masum olduğunu bihakkın bilmesi gereken kişilerin başında o geliyor.

ÇOK OKUNANLAR