MEDYA KÖŞESİ

'Türkiye'nin Suriye'de derdi ne?'

Star genel yayın yönetmeni "Suriye'nin mevcut rejimi Türkiye için sanıldığı gibi bir tehlike barındırmıyordu..." yazdı ve sordu: 'Türkiye'nin Suriye'de derdi ne?'

'Türkiye'nin Suriye'de derdi ne?'
GAZETECİLER.COM - Star Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu köşesinde son günlerdeki gündem maddelerinin en tepesindeki yerini koruyan o soruyu yorumladı: "Türkiye'nin Suriye'de derdi ne?"

İşte Karaalioğlu'nun kaleminden çarpıcı bir Suriye analizi:

ESAD GİTMEDİKÇE SURİYE SORUNU KANLI OLACAK

"... Beşşar Esad rejimine siyasi ve duygusal yatırım yapmış, Suriye'yi 2005'te ABD'nin koyduğu hedef tahtasından çekip kurtarmış bir ülke olarak Türkiye'nin hissettiklerini bir başka ülkenin hissedebilmesi de mümkün değil.

Esad'ın gidişi uzadıkça Suriye sorunu daha kanlı olacaktır, bu belli. Geçen hafta sonundan itibaren Güney Kore-İran hattında sayısını muhtemelen kendisinin de unuttuğu kadar çok görüşme yapan Başbakan Erdoğan'ın çabasının temelinde bu yatıyor. Dünyanın bir adım atması için illa daha fazla kan dökülmesi ve daha çok katliamın beklenmesi gerekmesin.

SURİYE NE TEHDİTTİ NE DE TEHLİKE AMA...

Bu kaygı yok sayıldığında Suriye'nin mevcut rejimi Türkiye için ne sanıldığı gibi bir tehlike, ne de istese bile terörü destekleyecek bir potansiyel barındırıyor.

Türkiye'nin çabası kendi çıkarından dolayı değildir. Esasen, Ankara olup bitenlere göz yumacak olsa, bir yıl öncesine kadar hem Esad'ın Gül-Erdoğan ikilisinin en iyi dostu hem de vizeleri kaldırıp ortak bakanlar kurulu toplayan Suriye, Türkiye'nin en güvenilir bölgesel partneri olmaya bugün de devam edecekti. Yani, mesele çıkar bile olsa, Ankara zaten bu çıkarı mevcut rejimle çok iyi ilişkiler kurarak çoktan elde etmişti. Rejim değiştiğinde bile daha iyisi zaten olamaz.

BAŞBAKAN ERDOĞAN KULAĞI ÜSTÜNE YATMADI

Ama Erdoğan kulağının üstüne yatmadı ve aksine halkın isteklerine kulak tıkayan Esad'a karşı Suriye halkının yanında saf uttu. Üstelik, muhalefeti ve direniş gücü henüz olgunlaşmamış bir halkın...

Unutmamak gerekir ki Suriye Libya gibi değildir, şartları tamamen farklıdır. Libya'da güçlü aşiretler ve güçlü liderleri olan güçlü bir muhalefet vardı. Esad ise hala ordu, bürokrasi, seçkinler ve zenginler blokundan ciddi kayba uğramadı ve arkasında Rusya (Çin ve İran da) gibi güçlü bir koruyucu güç ittifakına sahiptir.


Mustafa KARAALİOĞLU mkaraalioglu@stargazete.com
Türkiye’nin Suriye’de derdi ne?
29 Mart 2012 Perşembe

Suriye’yle uzun bir sınırımız var ve bu ülkedeki trajedi bir komşu ülke olarak tahammül edilebilecek gibi değil. Üstelik, Beşşar Esad rejimine siyasi ve duygusal yatırım yapmış, Suriye’yi 2005’te ABD’nin koyduğu hedef tahtasından çekip kurtarmış bir ülke olarak Türkiye’nin hissettiklerini bir başka ülkenin hissedebilmesi de mümkün değil.

Esad’ın gidişi uzadıkça Suriye sorunu daha kanlı olacaktır, bu belli. Geçen hafta sonundan itibaren Güney Kore-İran hattında sayısını muhtemelen kendisinin de unuttuğu kadar çok görüşme yapan Başbakan Erdoğan’ın çabasının temelinde bu yatıyor. Dünyanın bir adım atması için illa daha fazla kan dökülmesi ve daha çok katliamın beklenmesi gerekmesin.

Bu kaygı yok sayıldığında Suriye’nin mevcut rejimi Türkiye için ne sanıldığı gibi bir tehlike, ne de istese bile terörü destekleyecek bir potansiyel barındırıyor.

Türkiye’nin çabası kendi çıkarından dolayı değildir. Esasen, Ankara olup bitenlere göz yumacak olsa, bir yıl öncesine kadar hem Esad’ın Gül-Erdoğan ikilisinin en iyi dostu hem de vizeleri kaldırıp ortak bakanlar kurulu toplayan Suriye, Türkiye’nin en güvenilir bölgesel partneri olmaya bugün de devam edecekti. Yani, mesele çıkar bile olsa, Ankara zaten bu çıkarı mevcut rejimle çok iyi ilişkiler kurarak çoktan elde etmişti. Rejim değiştiğinde bile daha iyisi zaten olamaz.

Ama Erdoğan kulağının üstüne yatmadı ve aksine halkın isteklerine kulak tıkayan Esad’a karşı Suriye halkının yanında saf uttu. Üstelik, muhalefeti ve direniş gücü henüz olgunlaşmamış bir halkın...

Unutmamak gerekir ki Suriye Libya gibi değildir, şartları tamamen farklıdır. Libya’da güçlü aşiretler ve güçlü liderleri olan güçlü bir muhalefet vardı. Esad ise hala ordu, bürokrasi, seçkinler ve zenginler blokundan ciddi kayba uğramadı ve arkasında Rusya (Çin ve İran da) gibi güçlü bir koruyucu güç ittifakına sahiptir.

Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Medvedev’e de ülkesinin desteğinin yol açtığı tabloyu anlattı. Rusya katliamlardan rahatsız ama Libya’da olduğu gibi bir uluslararası müdahaleyi yanlış buluyor. Dahası, Libya denkleminde ikinci planda olmanın rövanşı saydığı için Esad’a destek veriyor ve dünyayı bu trajedi karşısında eylemsiz bırakarak kilitliyor.

Daha vahimi, bu desteğin artık yerinde kalması mümkün olmayan bir diktatöre verilmesidir. Muhtemelen uzak olmayan bir süre sonra Esad da devrilecek ama o gün gelene kadar Suriyeliler’in ödediği bedel bugünkünden daha kanlı olacaktır.

Dolayısıyla Suriye muhalefetinin güçlenmesini beklemenin rasyonalitesi yoktur. Meşruiyetini yitirmiş bir yönetime karşı muhalefetin önce güçlendirilmesi gerekmektedir.

Başbakan dün de Tahran’da yine aynı tema çerçevesinde Suriye’nin bölgedeki en büyük destekçisi olan İran yönetimiyle konuştu. Bugün de dini lider Ali Hamaney’le görüşecek.

İran reform ihtiyacını kabul ediyor ancak bunların yine Esad tarafından yapılması gerektiğine inanıyor. Türkiye’nin yaklaşımı ise malum; bu saatten sonra Esad’ın değil reform yapmak kan dökmeyi durdurması bile mümkün görünmüyor.

Önemli bir not ve çok önemli bir nokta. Başbakan’ın İran ziyareti Suriye krizinden daha çok uranyum zenginleştirme, yani nükleer çalışmalar konusuyla da ilgili. Gündemde bu konu var. Obama görüşmesinin gündeminde de vardı. Hem de tahminlerin ötesinde bir “kaygı” zemininde.

Bölgede bütün konular bir parça akraba ve İran’ın Suriye pozisyonu aynı zamanda “nükleer” gerilimden de kuvvet alıyor. Ne var ki İran’ın İsrail ve ABD ile yaşadığı gerginlik hem bölgenin, hem de dünyanın en büyük sorununa dönüşebilir. Ve bir ölçüde dönüşmüş durumda da...

ÇOK OKUNANLAR