Tekin kitaplarıyla çözüme katkı sunuyor
'Kürt Sorunu ve Sayılmayan İsyanlar' ile 'Vatan Millet Diyarbakır' adıyla iki kitabı bir arada yayımlanan yazar Bülent Tekin, kitaplarının çözüm sürecine katkı sağlayacağını ifade etti.
GAZETECİLER.COM - Gırgır Dergisi yazarı Bülent Tekin'in 'Kürt Sorunu ve Sayılmayan İsyanlar' ile 'Vatan Millet Diyarbakır' adında iki kitabı çıktı.
Sokak Kitapları Yayınları'nda 'Kürt Sorunu ve Sayılmayan İsyanlar' ile 'Vatan Millet Diyarbakır' adıyla iki kitabı bir arada yayımlanan yazar Bülent Tekin, kitaplarının çözüm sürecine katkı sağlayacağını ifade etti.
Kürt meselesini 'Kürt Sorunu ve Sayılmayan İsyanlar" adındaki kitabında değerlendiren Tekin, sorunun Yavuz Sultan Selim döneminde başladığına dikkat çekti.
Bu kitap, barış sürecine katkı yapacağı durumların söz konusu olabileceği gibi, bu kitabın bugüne kadar, kendi açısından yayımlanamamasını bir talihsizlik olarak gördüğünü belirten yazar Bülent Tekin şunları kaydetti:
"Kürt sorununu, Kürt ve Türk siyasetçileri daha çok, Osmanlı'nın son zamanlarına ve Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal'in Kürtlere ihanet etmesine bağlamaktadır. En fazla 1806 yılında Abdullah Paşa isyanına kadar gidebiliyorlar.
Kürt ve Türk yazarlarının büyük bir kısmı sanki Kürt sorunu Osmanlı'nın son zamanlarında ve ona müteakip, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları İttihat ve Terakki Cemiyeti'nden kaynaklanan dünya görüşleriyle aynı siyaseti izlettirmeleri ve bu izlenim sonucunda Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürtleri, Türkleştirme amacıyla asimile etmesine bağlayan bir politika ile irdelemekteler.
Ben kitabımda, Kürt sorununun 100-200 yıllık olmadığı düşüncesindeyim. Kürt sorunu 1514 yılına dayanmaktadır. Ben bu kitapta, Kürt sorununu Yavuz Sultan Selim dönemine denk geldiğini ve o dönemde başladığını, problem orada başlamaktadır.
Kürt ve Türklerin karşılaşması hatta daha sonra Farslarla yaşanan ilişkilerinin yanı sıra, 1. ve 2. Dünya Savaşı'nda Kürtlerin bölünme temelinin 1514 yılında o dönemdeki Kürtlerin önderleri arasında önemli biri olan İdris-i Bitlis'in faaliyetlerine bağlamaktayım. Kürtler ve Türkler 1514 yılında Çaldıran Savaşı'nda ittifak oluşturmalarıyla Kürt sorununu başlatmış oldular. Kürtler adına İdris-i Bitlisi, Türkler adına ise, Yavuz Sultan Selim Amasya'da bir antlaşmaya imza atmışlardı.
Bu anlaşma aslında birlikteliği meydana getirmiştir. Ama bu birliktelik, çok güçlü olan Osmanlı devletiyle, beylikler şeklinde yaşayan çokça bölünmüş Kürt beylerinin mücadelesi veya dengelerini bir araya getirme şeklindeki uzlaşının da oluştuğu düşüncesindeyim.
Kürtler Osmanlı döneminde zaman zaman isyan etmişlerdir. Bu isyanları, Osmanlı devleti bir ihanet olarak görmüş. Aynı zamanda Kürt beyleri bu isyanları milli bir mücadele olarak görmemişlerdir. Fakat Kürt beyleri kendi iktidarlarını koruma açısında bile olsa burada bir zengin bir sınıfın, yoksul köylüler üzerindeki tahakkümünü getiren bir biçimi de olsa sonuçta Osmanlı'ya karşı, bir baş kaldırılışı çok cılız da olsa, milliyetçi yönü zaman zaman bazı isyanlar da olmuştur.
Ama Türk veya Kürt yazarları bu isyanları daha çok başkaldırı olarak değerlendiriyorlar. Bunu bir isyan olarak yorumlamıyorlar. Tüm bu yönleriyle ben sayılmayan isyan olarak değerlendirdim bu isyanları. Öteki ve anlatılmayan yüzüyle, resmi tarihin dışında bu kitapta anlatmaya çalıştım"
Bir diğer kitabı 'Vatan Millet Diyarbakır' adında mizahi bir dille yazan Tekin, bu kitapta amacı Türk ulusalcılarının Kürt sorununa bakışını ironi bir biçimde kaleme aldığını söyledi.
Tekin, "Diğer kitabım, Vatan Millet Diyarbakır. Bu da çok Türk ulusalcıları her zaman Kürtleri veya Müslümanları, demokratları ve buna benzerleri tehlikeli görüp, Türk ulusalcılığın merkezi ve korku içerisinde birlikte devleti tutma yöntemiyle gündeme getirdiği politikalardan oluşan bir kitaptır. Türk ulusalcıları ve şovenist Türk milliyetçileri daha çok 'vatan, millet, Sakarya, din iman gibi değerleri ağızlarına pereseng etmeleri ve bu yöntemin bittiği zaman çok da fazla, Amed, Dersim, Fakiye Teyran, Ahmedi Xani, Cegerxwin bir takım değerlerin isimlerini de sayarak bütün sloganvari söylemleri bir araya getirip, Türk milletçiliğini sanki Kürtlerin de adına konuşarak, Kürtleri de çok sevmiş gibi yaparak, Türk devletinin ulusalcı yönünü de tutarak, devlet partilerinin yöntemleriyle devam etmelerinden dolayı bir tepki olarak bu kitabı yazdım. Biraz ironik, mizahi yönüyle olmakla beraber ciddi yazılarda bulunmaktadır" şeklinde konuştu.
Sokak Kitapları Yayınları'nda 'Kürt Sorunu ve Sayılmayan İsyanlar' ile 'Vatan Millet Diyarbakır' adıyla iki kitabı bir arada yayımlanan yazar Bülent Tekin, kitaplarının çözüm sürecine katkı sağlayacağını ifade etti.
Kürt meselesini 'Kürt Sorunu ve Sayılmayan İsyanlar" adındaki kitabında değerlendiren Tekin, sorunun Yavuz Sultan Selim döneminde başladığına dikkat çekti.
Bu kitap, barış sürecine katkı yapacağı durumların söz konusu olabileceği gibi, bu kitabın bugüne kadar, kendi açısından yayımlanamamasını bir talihsizlik olarak gördüğünü belirten yazar Bülent Tekin şunları kaydetti:
"Kürt sorununu, Kürt ve Türk siyasetçileri daha çok, Osmanlı'nın son zamanlarına ve Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal'in Kürtlere ihanet etmesine bağlamaktadır. En fazla 1806 yılında Abdullah Paşa isyanına kadar gidebiliyorlar.
Kürt ve Türk yazarlarının büyük bir kısmı sanki Kürt sorunu Osmanlı'nın son zamanlarında ve ona müteakip, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları İttihat ve Terakki Cemiyeti'nden kaynaklanan dünya görüşleriyle aynı siyaseti izlettirmeleri ve bu izlenim sonucunda Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürtleri, Türkleştirme amacıyla asimile etmesine bağlayan bir politika ile irdelemekteler.
Ben kitabımda, Kürt sorununun 100-200 yıllık olmadığı düşüncesindeyim. Kürt sorunu 1514 yılına dayanmaktadır. Ben bu kitapta, Kürt sorununu Yavuz Sultan Selim dönemine denk geldiğini ve o dönemde başladığını, problem orada başlamaktadır.
Kürt ve Türklerin karşılaşması hatta daha sonra Farslarla yaşanan ilişkilerinin yanı sıra, 1. ve 2. Dünya Savaşı'nda Kürtlerin bölünme temelinin 1514 yılında o dönemdeki Kürtlerin önderleri arasında önemli biri olan İdris-i Bitlis'in faaliyetlerine bağlamaktayım. Kürtler ve Türkler 1514 yılında Çaldıran Savaşı'nda ittifak oluşturmalarıyla Kürt sorununu başlatmış oldular. Kürtler adına İdris-i Bitlisi, Türkler adına ise, Yavuz Sultan Selim Amasya'da bir antlaşmaya imza atmışlardı.
Bu anlaşma aslında birlikteliği meydana getirmiştir. Ama bu birliktelik, çok güçlü olan Osmanlı devletiyle, beylikler şeklinde yaşayan çokça bölünmüş Kürt beylerinin mücadelesi veya dengelerini bir araya getirme şeklindeki uzlaşının da oluştuğu düşüncesindeyim.
Kürtler Osmanlı döneminde zaman zaman isyan etmişlerdir. Bu isyanları, Osmanlı devleti bir ihanet olarak görmüş. Aynı zamanda Kürt beyleri bu isyanları milli bir mücadele olarak görmemişlerdir. Fakat Kürt beyleri kendi iktidarlarını koruma açısında bile olsa burada bir zengin bir sınıfın, yoksul köylüler üzerindeki tahakkümünü getiren bir biçimi de olsa sonuçta Osmanlı'ya karşı, bir baş kaldırılışı çok cılız da olsa, milliyetçi yönü zaman zaman bazı isyanlar da olmuştur.
Ama Türk veya Kürt yazarları bu isyanları daha çok başkaldırı olarak değerlendiriyorlar. Bunu bir isyan olarak yorumlamıyorlar. Tüm bu yönleriyle ben sayılmayan isyan olarak değerlendirdim bu isyanları. Öteki ve anlatılmayan yüzüyle, resmi tarihin dışında bu kitapta anlatmaya çalıştım"
Bir diğer kitabı 'Vatan Millet Diyarbakır' adında mizahi bir dille yazan Tekin, bu kitapta amacı Türk ulusalcılarının Kürt sorununa bakışını ironi bir biçimde kaleme aldığını söyledi.
Tekin, "Diğer kitabım, Vatan Millet Diyarbakır. Bu da çok Türk ulusalcıları her zaman Kürtleri veya Müslümanları, demokratları ve buna benzerleri tehlikeli görüp, Türk ulusalcılığın merkezi ve korku içerisinde birlikte devleti tutma yöntemiyle gündeme getirdiği politikalardan oluşan bir kitaptır. Türk ulusalcıları ve şovenist Türk milliyetçileri daha çok 'vatan, millet, Sakarya, din iman gibi değerleri ağızlarına pereseng etmeleri ve bu yöntemin bittiği zaman çok da fazla, Amed, Dersim, Fakiye Teyran, Ahmedi Xani, Cegerxwin bir takım değerlerin isimlerini de sayarak bütün sloganvari söylemleri bir araya getirip, Türk milletçiliğini sanki Kürtlerin de adına konuşarak, Kürtleri de çok sevmiş gibi yaparak, Türk devletinin ulusalcı yönünü de tutarak, devlet partilerinin yöntemleriyle devam etmelerinden dolayı bir tepki olarak bu kitabı yazdım. Biraz ironik, mizahi yönüyle olmakla beraber ciddi yazılarda bulunmaktadır" şeklinde konuştu.