ANALİZ

Tarif ettiğim Liberal Sosyalist Erdoğan mı yoksa?..

Türkiye sağda veya solda Tayyip Bey kadar Müslüman, Tayyip Bey kadar Sosyal demokrat, Tayyip Bey kadar Liberal....

Tarif ettiğim Liberal Sosyalist Erdoğan mı yoksa?..

ADNAN BERK OKAN

 

1929 doğumlu (yaşı belli oldu diye bana kızacak ama nasıl olsa kim olduğunu açıklamayacağım) sevgili büyüğümle bayram vesilesiyle yaklaşık üç gün birlikte olduk bizim köyde…

Bol bol sohbet ettik, yürüdük…

Hatta birkaç kere de yarım saati geçmeyecek şekilde yüzdük bizim köyümüzün Maldiv sahillerini aratmayan denizinde…

Daha en baştan hemen söylemeliyim ki; değerli büyüğüm, otuz yıldır ekonomi konusundaki görüş ve tespitlerime destek verip beni yüreklendirenlerden…

Eski başbakanlardan birine bir süre danışmanlık yaptığım için beni halen affetmediğini söylemekten ise bir türlü bıkmayanlardan…

 

Çok iyi bir internet gezgini aynı zamanda…

84 yaşında ve hem “Q” hem de “F” klavyeyi hemen hemen aynı hızda kullanabiliyor…

Gözleri benden daha iyi görüyor…

Benden daha dik yürüyor…

Sesi benden daha gür çıkıyor…

Sabahları “en zengin kahvaltı” nasıl yapılırsa o da öyle yapıyor…

Kahvaltısı en az bir saat sürüyor…

Öğle yemeklerinde ağzına bir lokma bile ekmek koymuyor…

Mümkünse birkaç parça köfte ya da az pişmiş dana veya kuzu eti…

Tavuk ve hindi (Daha doğrusu kanatlı hayvan.) etinden nefret ediyor…

Haftada iki gün ve en erken öğleden sonra saat 5 ya da en geç 6’da balık ve roka yiyor…

Balık yemediği diğer beş gün en geç saat altıda akşam yemeğini bitirmiş oluyor…

Ki…

Genellikle beyaz peynir, domates ve birkaç parça “cin biber” (acaip acı)…

Ekmek yine yok…

 

Az daha unutuyordum…

Sabahları kahvaltıdan en az yarım saat kadar önce yarım litre su ile bir çay kaşığı karbonata içiyor…

Akşam yemeğinin üzerinden yaklaşık üç saat kadar geçince bir avuç ceviz, sekiz on adet kırmızı üzüm ve 20 – 25 gram kadar eski kaşar atıştırıyor…

Yanlarında bir kadeh kırmızı şarap alıyor…

Bunların haricinde hiçbir şey geçmiyor boğazından…

Ve…

Ben de son 12 – 13 yıldır onun bu beslenme sistemini uygulamaya çalışıyorum…

Yok efendim elbette aynen değil…

Uygulayabildiğim kadar…

Meselâ, bir türlü karbonat almaya alışamadım…

Haftada iki gün balık yiyemiyorum…

Hem de balığın hası çıkıyor yaşadığım köyde…

Ama…

Evde kömür ızgaramız yok

Yanmaz tavadan nefret ediyorum…

Restoran ise bizim gibi SSK emeklisi bir aile için fazla lüks…

Yine de kendimce ve imkânlarım el verdiğince değerli büyüğümün uyguladığı yaşama tarzını uyguluyorum…

Ama…

İstanbul’a vardığım andan itibaren bu programım da berbat oluyor…

Hemen hiçbirine uyamıyorum…

 

Daha ilk yürüyüşümüzde;

“Ekonomi yazmadığın için sana kızıyorum… Bırak onunla bununla uğraşmayı da ekonomi yaz” dedi kırıcı olmayan ama sert bir ifadeyle.

“Yazdığım sitenin adı gazeteciler.com ve haliyle konumuz da gazeteciler”…

Az biraz mahcup bir ses tonuyla söyledim bunu…

“E tamam işte canım” dedi hemen…  “Onları da alkışlıyorsun, kaybettiriyorsun, günün yazarı seçiyorsun, kazandırıyorsun ya bu yeter onlara…”

Güldüm tabii…

Aslında söyledikleri hoşuma gitmişti…

Ekonomi konularında (Her zaman olmasa da.) yazmayı ben de seviyordum ama değerli büyüğümün tavsiyelerine uyabilmem pek de “gerçekçi” değildi…

İtiraz ettim:

“Sen beni kovdurmak mı istiyorsun ne?.. Eğer bana verebileceğin daha iyi bir iş varsa hemen başlayayım ekonomi yazmaya…”

Eliyle havayı dövdü:

“kovulmazsın kovulmazsın korkma; senden daha ucuza çalışanını mı bulacaklar?..”

 

Hani açıkça söylemese de

“Kelepir fiyatına” gittiğimi hatırlatmak ister gibiydi…

“Yani iyi olduğum değil de ucuz olduğum için mi iş veriyor patron bana?..” diye sordum…

“Evlâdım onu demek istemedim tabii ama” diye başladı cevabına ve beni kırdığına üzüldüğünü ifade eden bir ses tonuyla devam etti…

“Hem bu kadar insanı kendine düşman et; hem istediğin, yani uzmanı olduğun konuyu yazama… Olur mu?..  Yani senin için yanlış, eksiklik, nakıs (Osmanlıca eksiklik) onu demek istedim”…

Daha sonra benim cevap vermemi beklemeden, “Liberal Sosyalistim” diye yazdığım eski yazılarımı hatırlattı…

Eski başbakanlardan Tansu Çiller’e “Tansu Blair Çiller” adını takarken aslında ona nasıl bir ekonomi politika izlemesi gerektiğine ilişkin tavsiyelerimi, önermelerimi benden dinlediği o günleri hatırlattı…

O günlerde de bana nasıl destek verdiğini, geleceği doğru okuduğumu ve o konuda yazmaya devam etmem gerektiği konusunda bana yaptığı tavsiyeleri bir bir ve neredeyse söylediği zaman ve mekâna kadar belirtti.


2000 yılı olmalıydı...

Eşlerimizle birlikte Kıbrıs'a gitmiştik. 

Girne Kibele Restoran'da yaptığımız sohbeti hatırlayıp hatırlamadığımı sordu…

“Unutur muyum?” dediğimde kocaman bir kahkaha attı…

“Yahu yemeği unutmamışsındır tabii, ben sana o gün söylediklerimi hatırlayıp hatırlamadığını sordum” dedi…

“Ben de onu kast ettim zaten” deyince konuşmasını sürdürdü:

“İyi ya o zaman neden son zamanlarda liberal sosyalist ekonomiyle ilgili şeyler yazmıyorsun?.. Oğlum o bir zamanların liberalizmi yok artık… O liberalizm vahşi kapitalizmden beter çıktı… Ama piyasa ekonomisinden vazgeçmek de imkânsız... O halde yazsana o eski yazılarını, ya da çıkar yeniden aynen yayımla… Galbraith’i bana sen tanıttın yahu ne çabuk unuttun?..”


Gülümsemeye çalıştım:

“Tamam, ekonomi yazayım; zaten ben de çok istiyorum ama kimse okumaz ki”…

İtiraz etti…

“Denedin mi?” diye sorduktan sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti:

“Hayır, denemedim ama okur kavga okumak istiyor. İsim görmek, isimler üzerinden eleştiriler okumak istiyor… En çok okunan yazarların onun bunun ismini vermeleri, isimler üzerinden yazmaları, birbirleriyle kayıkçı kavgası yapmaları boşuna mı ağabey?..”

“Tamam işte; sen de liberal sosyalist uygulamaları yapmakta gecikenlerle kavga et, onlara nerede ve nasıl yanlış yaptıklarını anlat… isim isim say herifleri…”

“Ağabeyciğim; bizim siyasetçi ve gazeteci milleti akıl almayı değil akıl vermeyi seviyor…”

“S..tir et sen onları… Okumazsa okumasınlar; sen yaz… Kavga da edeceksen dedim ya sana ait diğer köşelerde et kavganı…”

 “Düşüneyim… Bir de patronla konuşayım… Eğer sitenin ilkelerine ters gelmezse seni dinleyeceğim söz…”

“Oğlum patronlar sevmez öyle akıl veren yazarları, sorarsan tabii ki ‘sen işine bak’ diyecektir… Ama sen ekonomi yazdıkça sitenin saygınlığı artacak ve o da sana karışmayacaktır sen beni dinle…”

“Düşüneceğim”…

“Düşünme, yaz…”

 

Evet ey güzel insanlar…

İşte bu minvalde konuşmalar geçti değerli büyüğümle aramızda…

Ama daha çok da siyaset konuştuk…

Sadece Türkiye’de değil bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde artık siyaseti üreticilerin değil tüketicilerin belirleyeceğini söyledi yine her zaman olduğu gibi…

Ki…

O konuda (övünmek gibi olmasın) benim bundan 20 yıl kadar önce yazdıklarımdan çok etkilendiğini söylemeden de geçmedi…

Hatta çocuk gibi yanağımı okşayıp haklı çıktığımı ve çıkacağımı bile söyledi…

ABD’de cumhuriyetçilerin geniş halk kitleleri karşısında çok yıprandığını belirtti…

Yıllar yıllar önce ondan öğrendiğim ve birçok yazımda kullandığım bir Kennedy sözünü hatırlattı…

Müteveffa Kennedy şöyle demişti:

“Az sayıda varlıklı, çok sayıda dar gelirlinin sosyal refahını temin edemezsek demokrasimizi koruyamayız”…

 

Bunu hatırlattıktan sonra devam etti:

“Ak Parti sadece İslâm dinini değil, milletimizin fukaralığını da iyi kullandı. Tam bir sosyal demokrat parti gibi vaat etti, liberal kapitalist parti gibi uygulamalar yaptı. İç siyasette mahalli idi dış siyasetteyse global… Barış sürecinin zamanlamasını iyi yaptı… Süreç her şeye rağmen iyi gidiyor… Henüz onun bu politikalarını aşabilecek bir siyasi parti yok…”

Bir süre sustu…

Gözlerini gözlerimin içine dikti ve sanki son hamleyi yaparmış gibi bitirdi:

“Türkiye sağda veya solda Tayyip Bey kadar Müslüman, Tayyip Bey kadar Sosyal demokrat, Tayyip Bey kadar Liberal, Tayyip Bey kadar da disiplinli, Tayyip Bey kadar cesaretli bir lider çıkmadığı sürece Erdoğan başkan, cumhurbaşkanı veya başbakan olarak Allah ömür verdiği sürece iktidardan gitmez…”

 

Ne dersiniz?..

Sahiden de gitmez mi?..

Yoksa Erdoğan’ın kaderi (kimileri o kadere ABD- AB – İsrail” diyor) ağlarını örmeye başladı ve benim değerli büyüğüm bunu göremiyor mu?..

Ben ne mi düşünüyorum?..

Kısmen büyüğümün haklı olduğunu…

Kısmen de haksız olduğunu ama ömrü merkez sağ partilere destek vermekle geçtiği için Erdoğan’ın devam etmesini temenni ettiğini…

 

 [email protected]
ÇOK OKUNANLAR