POLEMİK

Taraf yazarından CHP ve MHP'ye kötü haber

"Sosyal demokrasi miadını doldurdu" diyen Prof. Dr. Halil Berktay CHP'nin tarihinde hiç bir dönem evrensel anlamıyla sosyal demokrat olmadığını ileri sürdü.

Taraf yazarından CHP ve MHP'ye kötü haber
GAZETECİLER.COM - Taraf gazetesinden Ümit Aslanbay ve Dicle Baştürk’ün hazırladığı CHP dosyasında bugün Prof. Dr. Ayşe Kadıoğlu, Prof. Dr. Halil Berktay, CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce ve Prof. Dr. İştar Gözaydın var.

Taraf gazetesi yazarı Prof. Dr. Halil Berktay, “CHP’nin yaşadığı kriz, sosyal demokrasinin krizi değil. CHP hiçbir zaman, 19. yüzyıldan bu yana bildiğimiz şekli ve tarihiyle sosyal demokrasinin bir temsilcisi olmadı. Bir ara Bülent Ecevit CHP’yi oraya oturtmaya; dünya çapında sosyal demokrasi ile CHP’nin Türkiye’deki muhalif konumu arasında bir bağlantı oluşturmaya çalıştı. Ama bu, hiçbir zaman kök salmadı. CHP içinde sosyal demokrasiyi düşünme ve özümlemeye yönelik bir çaba oluşmadı” yorumunu yaptı.

İşte Berktay'ın çok tartışılacak CHP yorumu:

CHP'NİN KRİZİ SOSYAL DEMOKRASİ KRİZİ DEĞİL

- Sosyal demokrasinin durumu ile CHP'de yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

CHP'ye ilişkin meseleler ile evrensel planda sosyal demokrasiye özgü meseleler, bir bakıma birbirlerine biraz bağlı ama çok da örtüşmüyor. Çünkü CHP'nin yaşadığı kriz, sosyal demokrasinin krizi değil. CHP hiçbir zaman, 19. yüzyıldan bu yana bildiğimiz şekli ve tarihiyle sosyal demokrasinin bir temsilcisi olmadı. Bir ara Bülent Ecevit CHP'yi oraya oturtmaya; dünya çapında sosyal demokrasi ile CHP'nin Türkiye'deki muhalif konumu arasında bir bağlantı oluşturmaya çalıştı. Ama bu, hiçbir zaman kök salmadı. CHP içinde sosyal demokrasiyi düşünme ve özümlemeye yönelik bir çaba oluşmadı.

- Bir çaba var mıydı sizce?

Kısa sürelidir; o da 1970'lerin olağanüstü krizinde, 12 Mart sonrasının ve 12 Eylül'e gidişin sarsıntıları içinde yok olup gitti. Ecevit'in kendisi bir İskandinav sosyal demokratı gibi davranırken, bu davranışın düşünsel temellerini partisine öğretemedi; üstelik bu daha uzun vâdeli projeye fazla dalıp güncel siyasetin icaplarını ihmal etti; yaklaşan darbeye karşı parlamentoyu korumak uğruna merkezci ittifaklar kurmayı beceremedi. 12 Eylül'den sonra Arayış dergisiyle tekrar denedi ama siyasî yasaklar genişleyiverdi ve CHP de, dergi de kapatıldı.

1983-1992 çalkantılarının ardından, Deniz Baykal'ın 1992'de tekrar açılan CHP'nin başına geçmesi ve tek adamlığını 15 küsur yıl dayatması, Ecevit'in başlattığı sosyal demokratlık çabasından tamamen kopmayı beraberinde getirdi. Böylece CHP, 12 Eylül kesintisinin ardından tekrar Cumhuriyetin kurucu, Atatürkçü partisi kimliğiyle sahneye çıktı.

Bunda, 28 Eylül 1997 "hafif darbe"sine koyu laikçi ve Atatürkçü bir yanıt vermesinin de payı var; 21. yüzyılın ilk on yılı boyunca AKP'nin yükselen başarısını kıskanmasının payı var; yüzde 20'lerde tıkanıp kalmasının marjinalleştiğini ve bir daha hiç seçimle iktidara gelemeyecek olduğunu algılamasının payı ver. Her ne olduysa CHP, 50'lerde Demokrat Parti'ye, 60'larda Adalet Partisi'ne muhalefette olduğu dönemlere göre bile daha fazla Atatürkçüleşerek ve ulusalcılaşarak, ordudan medet uman, Cumhuriyet mitinglerinin başını çeken, TSK'yı bir darbe yapmaya daha teşvik eden bir çizgi izledi. Bu, âdetâ yeni bir Recep Peker dönemidir.

Avrupalılaşma ve demokratikleşme hamleleri AKP'den gelirken, bir zamanların "muasır medeniyet"çi CHP'si bu hamlelere yetersiz diye değil fazla ve aşırı diye; evrenselci açıdan değil devletçi-milliyetçi açıdan, zamanını şaşırmış bir anti-emperyalizm söylemine sığınarak karşı çıktı. Bu da bir yerde iflas etti. Deniz Baykal bir komployla uzaklaştırıldı ve Kemal Kılıçdaroğlu gelmesi bir yenilenme tevatürüne yol açtı. Yenilikçi denenler ister istemez Ecevit'in sosyal demokrat denemesiyle zihinsel bir bağ kurmaya çalıştı.

CHP SOSYAL DEMOKRAT OLMAYI DENEMİYOR

- Peki, CHP şimdi sosyal demokrat olmayı deniyor mu?

Denemiyor ve denemesi de imkânsız. Ben sadece yanılsamalarımızın kaynağını; CHP'yi neden bir sosyal demokrasi problemi gibi gördüğümüzü anlatmaya çalışıyorum. Bugün CHP'nin, sosyal demokrasinin dünya çapındaki kriziyle sadece şöyle bir ilgisi var: CHP'nin yaşadığı kriz ile dünyadaki sosyal demokrat partilerin ve sosyalist enternasyonalin yaşamakta olduğu kriz, bir bakıma aynı yerden, dünyanın değişmesinden ve tüm sağ-sol mevzilenmelerinin altüst olmasından kaynaklanıyor.

- Sosyal demokrasinin dünyadaki durumu nedir?

Sol kavramı bizde çok yanlış bir biçimde, komünistlik, sosyalistlik ve/ya sosyal demokratlıkla özdeş anlamda kullanılıyor. Oysa toplumda her dönemde siyaset yelpazesinin görece muhafazakar bir sağ tarafı ve görece radikal, yenilikçi bir sol kanadı olur. Mesele şu ki, 19. yüzyılın ikinci yarısından Sovyetlerin çöküşüne kadar aşağı yukarı yüz yıl boyunca siyaset yelpazesinin solunu derece derece sosyal demokrat, sosyalist ve komünist partiler doldurdu. Bu, ampirik bir olgudur. Ne ki bu durumun uzun sürmesi, Marksizm ve Marksizmden türeyen çeşitli akımlar eşittir sol (ve bunların dışında sol olmaz) gibi bir saplantıya yol açtı.

Şimdi bu tarihsel örtüşmenin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu da sol nedir, sağ nedir konusunda bir kafa karışıklığına yol açıyor. Sanayi Devrimi sonrasında insanların kapitalizmin hiyerarşisine, eşitsizliklerine, güvensizliğine karşı tepkisi, bir dönem belirli bir mecraya akmıştı.

19. yüzyılda komünizm, sosyalizm ve sosyal demokrasi aynı şeydi. Terimler farklıydı ama hepsi aynı anlama geliyordu. Sovyet devrimiyle ve Üçüncü Enternasyonal'in kurulmasıyla, sosyalist ve sosyal demokrat başka, komünist başka oldu. Ama sonuçta hepsi ya çöktü ya söndü. En katastrofik biçimde, Sovyetlerle birlikte uluslararası komünist hareket de yıkıldı ve sosyalizm tarihî dönemi kapandı.

1919-20'den itibaren parlamenter demokratik bir çizgi izlemiş olan sosyal demokrasinin de aslında söyleyecek çok fazla bir şeyi kalmadı. Sosyalist Enternasyonal yelkenlerini herhangi bir yeni ve ciddi rüzgâr doldurmayan bir ritüeller kabuğu haline geldi. Belki şu söylenebilir: SE biraz daha ciddi olsaydı, bu rezil ve berbat CHP'yi biraz frenler; meselâ Deniz Baykal'a sen nasıl darbecilik yaparsın veya Kemal Kılıçdaroğlu'na sen nasıl Kürt haklarına karşı Türk milliyetçiliğine oynamaya devam edersin diyebilirdi. Ancak onların da pek düşünce disiplinlerinin kalmamış olmaması, CHP'nin dağınıklığını kolaylaştırıcı bir rol oynadı.

SOSYAL DEMOKRASİ MİADINI DOLDURDU

- Siz miadını doldurduğunu söylediğiniz sosyal demokrasinin yerine ne koyuyorsunuz?

Türkiye bir büyük iç savaştan çıkışa doğru gidiyor; 21. yüzyılın şafağında yeni bir Türkiye siyaset sahnesi şekilleniyor. Burada ister istemez aklıma 20. yüzyılın diğer iki büyük iç savaşı, İspanya ve Yunanistan örnekleri geliyor. Şimdi açık konuşalım; onlar iç savaştıysa, Türkiye'deki hem Kürt savaşı, hem askerî vesayet rejimine ve Ergenekon darbeciliğine karşı mücadelem itibariyle, bu iki cephede, haydi haydi iç savaştır. Tabii bir cephesi biraz Fırat'ın doğusunda kaldı; sarsıntısı Beyaz Türkiye'ye taşmadı. Veya Türkiye'ye sirayeti militarizmi ve darbeciliği güçlendirmesiyle oldu. Ama galiba bütün bunların sonuna geliyoruz. Kim nasıl tarif ederse etsin, bir uzlaşma olacak...

MHP VE CHP BİTECEK, AKP İLE KÜRT PARTİLERİ KALACAK

- O zaman nasıl bir siyaset sahnesi oluşacak?

Bir büyük merkez sağ parti olmaya devam edecek, herhalde AKP. Sadece değilse de esas olarak bir "Türk partisi" olacak. MHP'nin ve CHP'nin ise varlık nedenleri çok zayıflayacak. AKP'nin karşısında bir veya birkaç Kürt partisi yer alacak. Daha demokrat Kürt grupları kendilerini PKK'nın hegemonyasından özerkleştirebilecekler ve bağımsız olarak ortaya çıkabilecekler mi; bunu zaman gösterecek.

Bu siyaset sahnesinde sol eksik. Türkiye'nin tabii yeni bir sola ihtiyacı var. İçinde, büyük ölçüde sosyalizm geleneğinden gelen insanlar yer alabilir. Ama bu, eski sosyalizm düşüncesinden hayat alamaz. Böyle bir parti, öncelikle bir Türk ve Kürt partisi, hattâ bir Türk, Kürt ve Müslüman demokrat partisi olmalıdır. AKP'nin de PKK tabanına dayanacak bir Kürt partisinin de karşısında, radikal, muhalif, eleştirel Türk aydınlarını, Kürt aydınları ve İslâmcı demokrat aydınları birleştiren bir parti istiyorum.

Şöyle bakalım: üç düşünce ve siyasal kültür geleneği; üç de mağduriyet damarı var Türkiye'de. Hiçbirinin dünya görüşüne ve gelecek projesine diğerleri üzerinde öncelik tanımayan bir sentez mümkün olabilir. Evet, muazzam bir düşünce çabası gerektirir. Ama hiç olmazsa bu düşünce çabası, sosyalizmi ve/ya sosyal demokrasiyi onarmak ve yeniden tanımlayıp canlandırmak gibi, artık tarihen imkânsız bir çıkmaza kanalize edilmemiş olur.

ÇOK OKUNANLAR