MEDYA KÖŞESİ

Taraf yazarı Namık Çınar köşesini kime bıraktı?

Taraf yazarı Namık Çınar, bugün köşesini bir başka gazeteciye devretti. İşte o isim ve yazdıkları:

Taraf yazarı Namık Çınar köşesini kime bıraktı?

Taraf yazarı Namık Çınar, bugün köşesini bir başka gazeteciye devretti.

"İktidara muhalefet ettiği için zorbaca el konarak ekranları karartılan BUGÜN TELEVİZYONU Genel Yayın Yönetmeni ve BUGÜN GAZETESİ köşe yazar cesur kardeşim Tarık Toros’u, bir günlüğüne de olsa, köşemde konuk etmekten onur duymaktayım." diyen Çınar Toros'un yazısını şu notla paylaştı:

"Davetime icabet ettiği için kendisine müteşekkirim. Onun kalemini kırmaya kalkanlar, isterse yeniden iktidar olsunlar, ta orta yerlerinden çatlasınlar!"

İşte Tarık Toros'un Namık Çınar'ın köşesinde yazdıkları:

Siyaha düşmeyeceğiz

TARIK TOROS

Televizyonculukta mesleğin onuru namına en temel şey şudur: Sinyali havada tutmak ve siyaha düşmemek.

Sonrası gelir, içini doldurursunuz. 

Siyaha düşmek, televizyonculuğun namus meselesidir.

Birkaç saniye bile siyaha düşülse sorumlusundan yazılı savunması alınır.

Bu savunmalar üçü bulunca, o kişiyle yollar ayrılır.

O derece hayatidir.

28 Ekim Çarşamba günü, Türkiye’nin en büyük medya gruplarına polis gücüyle giren birkaç adam, iki kanalı kararttı, hem de saatlerce.

Yine aynı birkaç adam, devedişi gibi iki gazetenin basımını durdurdu.

Gazeteler de siyaha düştü.

O gün orada bir avuç kişi silahların namlusunun gölgesinde mesleklerinin onurunu koruyorlardı, başka bir şey değil.

Ellerinde hukuki bir evrak, sağlam bir gerekçe olsa kapılar ardına kadar açılırdı.

Yoktu.

Olmadığı için arkalarındaki iradenin gazlamasıyla dağılın anonsu bile yapmadan arkadaşlarımı gazladılar.

Aynı iradenin talimatıyla copladılar.

TOMA’lardan su sıktılar.

Tüm yasal mevzuatı çiğneyip demir makasla kapımızı kestiler.

Sonrasındaki diğer adımları da tamamıyla kanunsuzdu.

Ve bunu çok iyi biliyorlardı.

Türkiye son iki yıldır, “Mahkeme kararına gerek yok. Kapısını kırın. O adamı alın. Yasa yapar, yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız” keyfiliğiyle idare ediliyor.

28 Ekim Çarşamba günü bunun nirvanası tüm ülkenin gözü önünde dakika dakika canlı yaşandı, izlendi ve kayda geçti.

Arkadaşlarımızı liste yapmış İPEK MEDYA’ya almıyorlar.

Talimatlarına laf söyleyeni izne çıkarıyorlar.

Niye?

Seçimden sonra yasal mevzuatı kılıfına uydurup güya geçmiş bir haftanın suçlarını temizleyecekler de ondan.

Antetsiz kâğıt parçalarına, tarihsiz, derme çatma el yazılarıyla sözde “kararlar” alıp altını imzalıyorlar.

Hesap etmiyorlar ki, o imzalar bir gün gelecek onları tırmalayacak.

Sular çekildiğinde, “Merak etmeyin, yürüyün bildiğiniz gibi, ele geçirin, polis desteği alın, imza atmaktan çekinmeyin, başınıza bir şey gelmeyecek” diyen beyefendileri de ortalarda görünmeyecek.

Gazeteci olunca meseleye “medya” zaviyesinden bakıyoruz.

Tek başına öyle mi?

Bir gece yatıyorsunuz ülkenin en zengin adamısınız, sabah kalkmışsınız malınıza mülkünüze devlet çökmüş!

Mülkiyet hakkına tecavüzün yanında basın hürriyeti çerez kalır.

Ve bu konu, Magna Carta dâhil tüm toplumsal sözleşmelerin ortak ve en önemli unsurudur.

Bin sene geçti, aynı sıkıntılar yaşanıyor.

Bu, muktedirlerin eski devirlerdeki gibi sonuç aldığı veya alacağı manasına gelmiyor.

Gelmemeli.

Neden mi?

Çünkü Türkiye artık bir açık toplum.

Açık toplumlarda baskı ve şiddetin bir son kullanma tarihi var.

Ve bu tarih, asla seçim tarihlerine endeksli değil.

Ekranlarımız kararmış olabilir.

Lakin kimse enseyi karartmasın.

Siyaha düşmedik, düşmeyeceğiz.

ÇOK OKUNANLAR