Tanrı vergi kaçırır mı?
Başbakan’ın soyadının “bitişik” yazıldığını unutmuş olmalı ki onu komutanlara (subaylara) şikâyet etti…
ADNAN BERK OKAN
Ertuğrul Özkök’ün bugünkü yazısında, “ (Davos'ta) Dünyanın en etkin 100 medya gurubunun üyesi olarak toplantıları izliyorum” deyişini okuyunca okumayı bıraktım ve arkama yaslanıp geçmiş ile gelecek arasında gittim geldim…
“Geçmiş tamam da geleceği nasıl gördün?” diye düşünenleriniz olabilir…
Söyleyeyim: Beyin dediğimiz o mucizevî gri hücremi kullandım…
***
Ertuğrul Özkök’ün seneye de Davos’a giderse eğer “Dünyanın en etkin 100 medya gurubunun üyesi” olarak gidemeyeceğini öngördüm…
“Nereden nereye?” diye sordum kendime…
Aydın Bey’in kızlarından birinin “benim Babam Türkiye’nin Tanrısıdır” döneminden, “Senin baban Türkiye’nin en azılı vergi kaçakçısıdır” vaziyetine…
“Çöküş” denilebilirse de henüz “Dünyanın en etkin 100 medya gurubu” olarak biliniyor…
Çünkü henüz gerçekten öyle…
Ama daha ne kadar sürecek?..
STAR TV başta olmak üzere, ilk göz ağrısı MİLLİYET’i satacak…
VATAN’dan (daha doğrusu bazı yazarlarından) ise zaten kendi kurtulmak istiyor…
Hükümetle arasını aslında Ertuğrul Özkök’ün değil, Zafer Mutlu’nun açtığını nihayet anlamış…
***
Duyduğuma göre gerçek dostlarından biri, “yanlış hedefi bombaladın” demiş Aydın Bey’e…
“Yanlış Hedef” kim?..
Başbakan mı yoksa görevden aldığı Ertuğrul mu?..
Bana verilen bilgiye göre bu söz, Ertruğrul ile Zafer’in kıyaslanması sırasında söylenmiş…
Neyse…
Kim olursa olsun, gazete patronluğu süresince, “basiretli bir işadamı” gibi davranarak siyasal iktidarlara yakın duran Aydın Doğan sonunda çok büyük hata yaptı…
Karşısında, Çiller Hanım’ın ortak olduğu ya da Mesut Bey’le merhum Ecevit’in başbakanı oldukları güçsüz koalisyon hükümeti gibi “kendisine ve medyasına mahkûm” hükümet olduğunu düşündü…
Ama Ak Parti Hükümeti ve bilhassa Başbakan Erdoğan “çetin ceviz” çıktılar…
Yutulacak lokma olmadıklarını gösterdiler….
***
Aydın Bey birkaç kez hükümete yaklaşmak, Erdoğan’la arasındaki buzları eritmek istedi ama olmadı...
Bu sefer, 28 Şubat sürecinde olduğu gibi ordumuza sarıldı…
Ak Parti ve Erdoğan’dan sadece olağandışı şartlarda kurtulabileceğini düşündü…
Başbakan’ın soyadının “bitişik” yazıldığını unutmuş olmalı ki onu komutanlara (subaylara) şikâyet etti…
“Alın şu er Doğan’ı başımdan” demek istedi…
Komutanlar belli ki 28 Şubat döneminin komutanlarına hiç benzemiyorlardı…
“Er Doğan”ın ise Başbakan olan değil, son dönemlerde iktidar karşısında “er” gibi davranan Doğan olduğunu tahmin ettiler…
Onu dinlemediler..
Bu arada bir “nokta” koyup bir konuyu hatırlatmak istiyorum…
***
Orduda Albay’a kadar olan rütbeli subaylar halktan kopuk yaşamazlar.
Her ne kadar Orduevlerinden dışarı pek çıkmazlarsa da, halkla da sıcak temas içindedirler...
Mütevazı yaşarlar…
Taşra kentlerinden birinde görevliyseler, şehir kulübünde dost sohbetlerine katılırlar…
Ama…
Omuzlarındaki yıldızlar, generalliği işaret ettikten sonra halktan kopuş, varlıklı kesimlerin aileleriyle temas başlar…
Hele bir de görev yeri İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi büyük şehirlerimizdeyse artık sadece kentin en varlıklı aileleri ile görüşülür…
Çocuklar büyümüş, kimisi bir üniversiteden mezun olmuş ve yurt dışında master yapmayı istemektedir, kimisi ise pahalı özel üniversitelerden birine kapak atmak peşindedir…
İşte o aşamada; varlıklı işadamlarımızın merhametleri(!) ön plâna çıkar…
Hele o işadamımız Ordu’ya mal satıyorsa; merhameti birkaç kat artar(!)..
Paşamızın çocuklarına karşılıksız “burs” verilir…
Ve o andan itibaren paşamız artık ordudan daha çok, çocuklarına merhamet edip burs veren merhametli işadamımızın dediklerini yapar…
Aydın Doğan da, işte bu merhametli(!) işadamlarımızdan biridir…
Merhametinin semeresini de 28 Şubat sürecinde, ordunun en üst kademesinden aldığı destekle görmüştür…
Ve…
İş hayatında 1998 yılına kadar kazandığı paranın 5 mislini, 28 Şubat sürecinde generallerin baskısıyla kurdurduğu hükümet ve ondan sonra gelen DSP – MHP – ANAP koalisyonu zamanında kazanmıştır…
***
Ancak…
Erdoğan ne Ecevit’e, ne Bahçeli’ye ve hele ne de Yılmaz’a benzemektedir…
Üç gün daha fazla iktidarda kalma korkusu da olmadığı için midir ne; başbakan olduğu ilk yıllarda kendisine “kayıtsız koşulsuz destek veren” ama karşılığında hiçbir şey istemeyen Aydın Doğan’ın sonradan ardı arkası kesilmeden gelen “ekonomik” taleplerinin hepsine “hayır” demiştir…
Buna rağmen, Doğan Gurubu karşısında “iktidardan gelen gücünü” kullanmayı hiç düşünmediği şuradan bellidir ki; isteseydi Aydın Doğan’ı çok daha önceleri bitirebilirdi…
Aydın Doğan kendi kendini bitirdi…
Büyük ihtimalle (ağır cezada alacağı hapis cezası bildiğim kadarıyla tecil edilemez) önümüzdeki yıllarda hapse de girecek…
Ne diyeyim:
Kendi etti kendi bulacak…