Talat Atilla, "Türk medyasının Gladyo'su var" dedi ve tek tek anlattı!
Haftalarca CHP'de yaşanan Külliye krizi ile gündemden düşmeyen Talat Atilla, kendisinin fragman yazısı olarak nitelediği yazısında kendi ifadesiyle Türk medyasının Gladyo'sunu deşifre etti.
CHP'den Muharrem İnce'nin Külliye'ye gittiğinin iddia edilmnesi ile başlayan süreçte Rahmi Turan'ın "kaynağım" diyerek açıkladığı Talat Atilla, gazeteciler üzerinde oluşturulan baskıları ve kendi ifadesi ile Türk medyasının Gladyo'sunu deşifre etti.
İşte Talat Atilla'nın yine kendi ifadesi ile fragman yazısı:
23 gündür...
Kazma... Kürek... Bazuka...
Füze... S-400 ve nükleer başlıklı füzeler ile üzerine saldırılan...
Basın tarihinin en büyük yargısız infazlarından birisine maruz kalan bir gazetecinin...
Bir fragman yazısıdır bu...
Davalar ve tespitler için avukatlarımın son sözü söylemesinden sonra bana yönelik linç girişiminin perde arkasını isim isim, detayları ile yazacağım.
Kumpası hayat biçimi...
Havadaki oksijen...
Kanındaki alyuvar gibi görenlerin...
Bana yönelik eleştirilerine...
"Durun, dinleyin!" demeyi uygun görmedim...
Şüphesiz bir gören var diye.
Siyaseti, "Yalanı doğrudan daha etkili kullanma sanatı" yapanlara...
"Ama ya hakikat?" diye seslenmedim.
Şüphesiz bir işiten var diye...
Bana hakaret ve iftira eden siyasetçi ve gazetecilerin midelerinde uçuşan zevk kelebeklerini kovmadım.
Hakikati bir kuşatan var diye...
İnsana aitti ama insani değildi bana yapılanlar.
Tarihsel hafızası, "Höt deyince... 'Ih!' " diyenlerle dolu Türk basınının...
"Hadi açıkla!" diye başlayan histerik nöbetlerini...
Anneme ikinci kalp krizini geçirtene kadar buruk bir tebessümle izledim.
Kalplere bir serinlik veren var diye...
TELEFONUMU KİM GASP ETTİRMEK İSTEDİ?
Şöhret ve gücünü keskin bıçak gibi kullananlara yanıt vermedim.
"Şöhret afettir!" diye...
Haber kaynağımı öğrenmek için son çare...
Telefonumu gasp etmek isteyen takım elbiseli ama spor ayakkabılı ( !) delikanlıya...
Sadece dirsekle direndim!
Yüzündeki kanı da ben sildim!
Onun da bir annesi var diye!
Hayasız...
Çok hayasızsınız.
Kendimle gurur duyacağım fazla bir şeyim yok ama...
Güçlüye boyun eğmemeye çalışmak...
Zayıfa hiç vurmamak...
Bilerek düşmanıma dahi kumpas, tuzak kurmamak...
Sıradan insan olmak gibi bir kaç hasletimle gurur duyabilirim ancak.
Ya siz?
Öz bilincinize bir sorun!
BİR SABAH ANİDEN ALIRLARSA... GÖRÜRSÜN...
İktidara çok yakın kanalın sabah programcısı "Seni bir sabah aniden alırlarsa, derini yüzmeye gerek kalmadan bak nasıl konuşursun!" diye aleni tehditler savururken gözlerinin içi gülüyordu!
Velhasıl ben hariç herkes çocuklar gibi şendi!
MİT'in kontrolünde...
MİT'çi bile dediniz.
MİT, elbette devletin legal ve bu vatan için can siper hane çalışan bir kurumudur ama...
Gazeteci, kamuoyu adına tanıklık yapan bir soruşturmacıdır.
Gazeteci, hem kamuoyu adına tanıklık yapıp, hem de MİT'çi ya da MİT'in kontrolündeyse, o alçaklık yapıyor demektir.
Bir gazeteci böyle olmadığı halde, bu iftiraya maruz kalıyorsa...
Bu iftirayı atan...
Atılan iftirayı köşesine, sitesine taşıyan da alçaklık yapıyor demektir.
Mahkeme ve yazı ile hesabını sormak boynumun borcudur.
Alçalanları... Alçaklık yapanları...
Alçalan ve alçaklık yapanlara tetikçilik yapanları...
Bir de bunların yancıları...
Topunuzu birden...
TALAT ATİLLA MİLLİYET’E NASIL GİRDİ?
“Haber kaynağını ifşa ederek ölümüne sebep olan" bir gazeteci olarak tarihte yerini alan Soner Yalçın da linç korosuna katıldı.
Bizzat Aylin Nazlıaka’nın doğruladığı “Atatürk’ün fotoğrafının TBMM’den indirilmesi” haberimi, “Ama sen mahkemeden bu haber yüzünden ceza aldın!” gibi spastik bir değerlendirmeyle karşıladı.
Soner Yalçın; haberim doğru değilse, Aylin Nazlıaka neden kovuldu?
Doğruysa, neden geri alındı?
Araştırmacı gazeteci olduğunu düşünen Yalçın, şahane bir soru daha sormuş bana köşesinden.
Gerçekten akıl dolu ve beni fena halde köşeye sıkıştırdığını itiraf edeyim!
"Talat Atilla'yı Milliyet'e kim yerleştirdi? "
Hımmmm...
Çok kritik bir soru bu:))
Demek istiyor ki;
"Olsa olsa MİT falandır. Yoksa, Milliyet, bu Talat'ı neden yazar olarak alsın ki? "
Yok be Soner kardeş. Seni hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim ama beni Milliyet'e öneren MİT falan değil, yılların basın emekçisi ve gazete yöneticisi Metin Işık...
Işık’ın bu önerisini hayata geçiren de, dönemin medya gurup başkanı Mehmet Soysal'dır.
Medyanın bunca yıldır içindesin ama...
Şu kadarcık bir araştırmacı gazeteciliğin yokmuş!
Demek birisi, senin denetiminin dışında bir yere gelince aklına hemen MİT geliyor öyle mi?
Hımmmm... Bak bu da ilginç!
BİR DOÇENTİN İLGİNÇ MESAJI
Soner Yalçın isimli gazeteci ile tanışıklığım yoktur.
Yüz yüze hiç görüşmesek de Barış Terkoğlu'nun objektif olmaya çalışan bir gazeteci olduğunu düşündüğüm için, Soner Yalçın'ın bu yazısını ODATV’de düzeltmesini rica ettim.
Hatta, cep telefonunu bularak, Soner Yalçın'a ve diğer gazetecilere yazılarını düzeltmeleri şansını da verdim...
Çünkü bazen yazının, dolduruşun şehvetine gelinerek yazılmış, aslında niyetin anlaşılan şey olmadığı yazılara da tarih şahit olmuştur.
Neyse...
Uzaktan uzağa Soner Yalçın gibi bir kaç gazetecide bir vatanseverlik...
Bir gazetecilik haysiyeti olduğunu düşünmüştüm.
Doçent bir okurum, "Talat bey vatanseverlere karşı bu tarz iftiraları yabancı servislere çalışan birisi yapabilir. Bu konuda tez çalışmam var. Daha da netleştireyim, CIA çalışması... Size saldıranların kimlikleri ve durdukları yer farklı gibi gözükse de hep aynı hedefe, benzer argümanlara ateş etmeleri tesadüf mü sanıyorsunuz? Eleştiri, eleştirmen sayısı kadar çeşitlidir ama bu konuda tek bir görüşte bir yığın insanın birleşmesi anlamlı değil mi? Emin olabilirsiniz... Gladyoya ait olmayanları ya susturdular ya da sansür ettiler. Unutmayın... Bu, organize bir ekip çalışması." diye mesaj atmış.
Neyse, o kadarını bilemem. Bence ileri bir değerlendirme... Olayı anlamaya çalışıp iyi niyetle yorumlamaya çalışanları bu sınıfa sokmam. Ama tarih bazen “Beklenmeyeni bekle” diye kulağımıza fısıldar...
Soner Yalçın bir yere kaybolma!
Sana soracağım tonlarca soru olacak!
Sorularımın en küçüğü;
İster sev, ister sevme ama sevenleri tarafından Sözcü'nün fikir namusu kabul edilen Yılmaz Özdil'e bile kabadayılık yapacak gücü nereden bulduğun olacak!
Bak Soner Yalçın;
Eğer o gazetede Sözcü’nün vicdanı Emin Çölaşan...
Duayen Uğur Dündar...
Bir Yılmaz Özdil beni eleştirseydi, üzülür ve dikkate alırdım...
Bu arada sizin Ertuğrul'a fazla girmeye gerek yok.
Karikatür bir tip haline geldi.
Kalemi güçlü ama ruhu kötü.
Sen orada kal Ertuğrul!
Nehirden ceset beklemeye, özlemle hayatına devam et!
Hele hele “Aman cümbüşe gecikmeyim... Bir taş da ben atayım!” diyen Necati Doğru’ya ne demeli?
Vah zavallı vah!
İLK TERCİHİM HABERTÜRK’TÜ AMA...
İsmi Basın Konseyi olarak geçen, âdeta "Kurtlar Vadisi" olan ŞEY de beni kınadı!
Roller dağıtılırken aval aval bakacak kadar saf değildiler elbette!
Bir gazeteci de çıkıp, Basın Konseyi’ne, "Ama Talat Atilla'ya yaptığı bir haber nedeniyle cep telefonu ve bilgisayarına el koyun diye mahkemeye gidenlere karşı ölü numarası yapmıştınız ya hani... Şimdi mi dirildiniz utanmazlar!" diyemedi!
Talat'a bülbül olan dilleri aniden lal oldu!
"Neden Ahmet Hakan'a çıktın? " diye etmedik hakaret ve iftira kalmadı...
Televizyonların neredeyse tamamı taciz derecesine varan ısrarla ekrana çıkmamı istedi.
Haberim konuşulurken haberi konuşmayı çok anlamlı bulmadım. Özne ben değildim çünkü. O yüzden tekliflere hayır yanıtı verdim.
Ancak sonra haber bağlamından kopup ismim özne haline getirilince, kendimi anlatmam zorunlu oldu.
Dolayısıyla; bu süreçte ısrar eden kanallardan biri olan Habertürk TV ve burada tercihim zaman zaman kavga etsek de, mert olduğunu düşündüğüm...
Geçmişte sahibi olduğum turktime.com'da bir sene başyazarlık yapan Fatih Altaylı oldu...
Ancak Altaylı, "İsim açıklamayacaksan olmaz! " deyince "Canın sağ olsun!" dedim...
Belli ki kendi inisiyatifini aşan bir durum olmuştu!
İnternethaber.com sahibi Hadi Özışık’ın, Habertürk'te "Talat Atilla, buraya ya da başka bir yere bir şekilde çıkacaktır." demesi de, Altaylı'ya çıkacağım bilgisinin bir şekilde sızdığını ya da Hadi Özışık'ın bir şekilde öğrendiğini gösteriyor!
Habertürk, bazı gazetecilerin, geçmişte kendilerini eleştirdiğim ve gerçeğin üstünü örtmek için bu olayda beni yargısız infaz yaptıkları bir numaralı kanal oldu!
Diğer gazetecilere olduğu gibi Habertürk'teki sunucu, gazeteci ve gazeteci görünümlülere...
Tek tek, yazılı ve hukuki hak ettikleri yanıtları ÇOK BERRAK bir şekilde vereceğim!
TERÖRİSTE TEK KELİME KONUŞAMAYANLAR BANA SALDIRDI!
Ahmet Hakan yayın için ikinci tercihimdi...
Ahmet Hakan ile hiç yüz yüze gelmesek de, vicdanına güvendim. Özellikle TV programlarında vicdani duruşunu hep hissettim...
Yayında da bana bir kalleşlik yaptığını söyleyemem...
25 gün boyunca haksız yere basın tarihinin en büyük linçlerinden birisine uğramış bu satırların yazarı, CNN Türk’te kendini daha iyi ifade edebilirdi.
El yordamı ile yaşayan, profesyonel olma duygusunu bile iç dünyasında dizayn olarak gören bu satırların yazarı...
Kumpasçı olarak suçlanıyordu!
Ben kendimi yeterince ifade edemezken...
Terör örgütlerine...
ABD'ye karşı ağzından tek kelime çık(a)mayanların profesyonelliği, en üst düzeydeydi!
Bana, "Kapı kapı dolaştın haberi çıkarmak için... " diyenler var.
Hele bu konuda bana kıyasıya eleştireler getiren bir gazeteci vardı ekranlarda...
Verdi, veriştirdi.
Esti, gürledi...
"Haberi sen niye yazmadın? Rezalet! Gazetecilik ne halde geldi! " diye bas bas bağırıyordu!
Oysa...
Sık sık övündüğü itibarlı ödülü benim sayemde almıştı!
Rahattı ama...
Emindi kendinden...
Daha doğrusu benden!
Çıkıp, "Utanmaz! Madem gazeteci gazeteciye kaynaklık etmez. Sen niye benim haberimle sırıtarak ödül aldın? " demeye tenezzül etmeyeceğimi biliyordu!
Belki de haklıydı!
"Arkadaş, gazeteci gazetecinin kaynağıdır. Bazen jest için... Bazen haber kaynağın deşifre olmasın diye... Bazen de senin haberlerine yer verdiği için kendini borçlu hissedersin ve haber verirsin..." hepsi bu...
UFO GÖREN MASUM GAZETECİLER!
Aman ya rabbi!
Tüm gazeteciler, UFO gören masum köylü pozlarında "Hayır, biz hiç duymadık böyle bir şey... Zinhar yapmayız!" diye etik kralı kesildiler...
Kimi; "Haber kaynağı ben değilim dedin. Sonra da benim dedin. Vay yalancı vay! " diyerek müthiş bir detayla üzerime geldiler!
İstismarını yapanlar, işin doğrusunu en iyi bilenler!
Sizleri tek tek şefkatle kucaklayacağım yazılarla!
Devleti... Devlet Başkanını...
Ana muhalefeti... Muhalefeti...
Hatta terör örgütlerini kışkırttılar üzerime üzerime...
Kışkırtmaya da devam ediyorlar...
Sadece hayâsız değil...
Korkaktılar aynı zamanda...
Çakısı bile olmayan...
1. 72 boyunda...
88 kilo bir adamdan korkacak kadar ödleksiniz siz!
Sağcısı da...
Solcusu da...
Kötüsünüz siz!
Siz; bana hakaret ve iftiralar yapıldığında kendimi savunduğum yazı/twitlerimi dahi yayın organlarınızda yayınlayamayacak kadar korkak ve hesapçısınız!
"Höt deyince sıyıranlardansını?!" siz...
Gölgenizden...
Vicdanınızdan...
Kendinizden...
Hakikatten korkuyorsunuz.
Sanıyorsunuz ki...
Biz korkuyorsak, herkes korkar!
Vallahi korkmuyorum.
Billahi korkmuyorum.
Masumla baş edilemeyeceğini hayat size öğretecek!
Ya istiklâl ya ölüm!
Sahibi olduğum yayın organı, çok sattığını iddia ettiğiniz gazetelerin ve sitelerin 3 katı şimdi...
Tam da oradan hak ettiğiniz değeri objektif olarak göreceksiniz.
Medya Gladio'su kendisini gizlemeyi hep başardı.
Ta ki bu olaya kadar!
Anlamak için eleştirenleri ayırın. İftira, hakaret ve siyaseti dizayn etmek için koltuktan hoplayanlara bakın yeter!
Türk medya Gladio'sunu göreceksiniz! Görmek için bu satırların yazarına ateş edenlere bakmanız yeterli.