MEDYA KÖŞESİ

Taksim yasağının sahipleri şimdi utanıyor mu?

İsmet Berkan 1 Mayıs Taksim manzaralarını analiz ederken hayli çarpıcı bir 'devlet' eleştirisi de yaparken çarpıcı bir soru sormuş: Utandınız mı?

Taksim yasağının sahipleri şimdi utanıyor mu?
GAZETECİLER.COM
Taksim'deki görkemli 1 Mayıs kutlaması sadece manşetlere değil gazete köşelerine de damgasını vurmıuş bugün. Radikal'ın yayın yönetmeni İsmet Berkan 1 Mayıs Taksim manzaralarını analiz ederken hayli çarpıcı bir 'devlet' eleştirisi de yapmış. Berkan, 33 yıllık yasağın sahiplerine soruyor: Utandınız mı?

Bunca yıl korkan ve korkutanlar utandı mı?

Kimdi o, ‘Kork-mamız gereken tek şey korkunun kendisidir’ diyen Amerikan Başkanı? John F. Kennedy miydi? Hem de bu sözleri soğuk savaşın göbeğinde, soğuk savaşın başladığı yer olan Berlin’de mi söylemişti?
Bakın, ne kadar doğru bir şey söylediğini biz bile dün anlamadık mı?
Bunca yıl bizi 1 Mayıs ve Taksim sözcükleriyle korkuttular. İtiraf edelim, pek çoğumuz da sahiden korktuk.
Ne oldu dün Taksim’de?
Bütün o korkularımız, bu kez Lenin’in sözleriyle, tarihin çöp sepetine gitti.
Korkularımız tümüyle yapaydı. Evet tümüyle. Bizi korkutanlar, bilerek ve isteyerek yalan söylüyorlardı.
Bizi korkutmak için mesela 1 Mayıs sabahı Boğaz köprülerini kapatıyorlardı. İstihbarat almışlar, birileri büyük eylem yapacakmış.
Peki ama bütün gün köprü üzerinde arama yaptınız, istihbaratınızı destekler nitelikte herhangi bir şey buldunuz mu? Hayır, bulamadınız, çünkü istihbaratınız bizi ve daha önemlisi hükümeti kandırmak için söylenmiş bir yalandı.
Kafelerde oturmuş yemek yiyen insanların üzerine biber gazı sıktınız, onları dövdünüz. Çünkü korkutmaya devam etmek için ‘olay çıkması’ gerekiyordu; onu da siz çıkardınız.
Sabahın yedisinde Taksim meydanına kilometrelerce uzaktaki Şişli’de işçileri önce boyalı suyla ıslatıp sonra dövmenin mantığı neydi?
Amacınız üzüm yemek değildi, hiçbir zaman da olmadı. Siz hep bağcıyı dövmek istediniz, dövdünüz de.
Polisin işi kanunları uygulamak, bu yolla da vatandaşların özgürlüklerini yaşamasını sağlamaktır.
Vatandaşınızı düşman, tehdit görürseniz, ki İstanbul polisi toplumsal olayların tamamında bunu yaptı, vatandaşını düşman gördü, o vatandaşın özgürlüğünün güvencesi olmazsınız. Olmadınız da zaten.
Şimdi hangi dağda kurt öldü de İstanbul’un asayişinden sorumlu olanlar kanuni görevlerini hatırladılar ansızın, yüzbinden fazla işçi-emekçi dün nihayet özgürlüğünü yaşayabildi?
Hangi dağdaki hangi kurttuysa o, bence ona anıt mezar yapmak lazım.
Bizi bunca yıl korkutanlar, bunca yıl karar verme makamında olup korktuğu için sıradan bir özgürlük olan toplantı ve gösteri özgürlüğünü engelleyenler dün utandılar mı acaba?
Ortada tek bir polis bile gözükmediği halde yüzbinden fazla insanın bir meydana düzenli bir şekilde toplanıp sonra da kimsenin burnu kanamadan dağıldığını görünce utanan kimse olmuş mudur acaba?
***
Ben iddia ediyorum, bize dayatılan korkuların tamamı Taksim-1 Mayıs korkusu gibidir, sanaldır aslında.
Bugün itibarıyla ne bir irtica tehlikesi gerçek bir korkudur bu ülkede ne de askeri darbe tehlikesi.
Aslında korkmamız gereken tek bir şey var: Bizi korkutmaya ve korkutarak bize istediklerini yaptırmaya çalışanlar. Ergenekon, yargılandığı haliyle o çeşit işler yapan bir örgüt.
***
Gerçekten de, korkulara sahip olmaktan korkmalıyız en önce.
Çünkü korkularımız varsa özgürlüklerimizden kolayca vazgeçiyoruz. O yüzden bizi korkutmak istediklerini cesurca sorgulamalıyız: Bu korku gerçek mi, gerçekse ne kadar gerçek?
Korkmayın. Korkmayalım.
Yorumlar