ANALİZ

Taha Akyol hangi fikrimi pekiştirdi?..

1793 Fransız Anayasası, gerektiğinde yönetime başkaldırıyı bile “yasal” kabul ediyordu…

Taha Akyol hangi fikrimi pekiştirdi?..

ADNAN BERK OKAN

 

220 yıl önce (1793) yapılan Fransız Anayasası’nın 29. Maddesi şöyle der:

“hükümet halkın haklarını ihlal ettiğinde isyan; halk için ve halkın her bir bölümü için hakların en kutsalı ve görevlerin en kaçınılmazıdır”.

Yine aynı anayasanın 37. Maddesi ise şöyle:

“Özgürlüğün gelişmesini durdurmak ve insan haklarını ortadan kaldırmak için bir halka savaş açanlarla; sıradan bir düşman olarak değil, ‘katil’ ve ‘isyancı çete’ olarak herkes mücadele etmelidir…”

 

İtiraf ediyorum:

Kimi bakanları, iktidar ya da muhalefet milletvekillerini dinlerken ve bazı köşe yazarlarımızı okurken; 220 yıl önce yazılan ve halen yazılmış anayasaların “en demokratik” olanı diye tanımlanan Fransız Anayasası’nın tarif ettiği demokrasinin “gerçek” demokrasi olduğunu düşünmüyor değilim…

Günümüz demokrasisinin (en azından bizde ve kimi gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde) aslında “çok sorunlu” bir rejim olduğu aklımdan geçmiyor değil…

Örnek mi?..

Meselâ günümüz demokrasisi o kadar “fazla eşitlikçi” ki; mesleğinin en başarısız insanlarını bile sadece siyaseti/insan ilişkilerini çok iyi yapabildiği için milletvekili seçtirip, en önemli bakanlıklardan birinin başına getirebiliyor…

İşte bu fazla eşitlikçilik, demokrasinin de “mükemmel” bir rejim olmadığını gösteriyor…

Peki…

 

“Daha iyisi var mı?”…

Ne yazık ki yok…

Ne yazık ki; en sakat, en yetersiz ve en yeteneksizlerin bile bir seçim sandığı ile devasa ülkeleri yönetebilecek makamları işgal ettiği halde daha iyisi yok…

Yani…

Günümüzde; en kötü, en eksikli, en ayıplı demokrasi bile, “en munis (nasıl olacaksa), en başarılı” askeri rejimden daha iyi…

1793 Fransız Anayasası, gerektiğinde yönetime başkaldırıyı bile “yasal” kabul ediyordu…

Yani…

Mübarek’e başkaldırı ne kadar “yasal” idiyse, Mursi’ye karşı yapılan başkaldırı (o da sekülerlerin, laiklerin, Kıptilerin, Hıristiyanların hak ve özürlüklerini kısıtlıyordu) da o kadar yasaldı…

Ve haliyle günlerdir Sisi’ye karşı yapılan başkaldırı da en az o kadar yasaldır…

 

Hukukumuz için ayıp

Günümüz demokrasileri işte bu nedenle; halkların gazını alabilmek için yurttaşların yönetime olan itirazlarını mitinglerle, yürüyüşlerle, toplantılarla protesto etme, edebilme haklarını koruma altına almıştır…

Günümüz Türkiye’sinde 1793 Fransız Anayasası gibi “fazla özgürlükçü” bir anayasa olsaydı; Taksim Gezi Parkı Protestoları veya Cumhuriyet Mitingleri “yasal kalkışma” olarak kabul edilecekti…

Bugünkü anayasamız o tür protestoların “kalkışma/isyan” niteliğinden kurtulmuş olması için o eylemlere “yasal protesto” adını verdiği halde kimilerinin “kalkışma/isyan” olarak tanımlaması, demokrasimiz için ayıptır…

Hukukumuz için ayıptır…

 

İİT Tüzüğü şöyle diyor

Bu girişi yaptıktan sonra, Türkiye’nin bu “fazla eşitlikçi” demokrasisinin, bir ülkeyi yönetenlere “saçmalama, zırvalama ve cahil olabilme hakkı” tanıdığı için (kendi adıma) kahroluyorum…

Ve ne kadar haklı olduğumu, Taha Akyol’un bugünkü Hürriyet’te “Tek başına” başlığı altında yayımlanan makalesini okuduktan sonra daha iyi anladım…

Taha Akyol makalesinin bir yerinde İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) tüzüğünün, Teşkilât’ın olağanüstü toplantıya çağırılabilme şartını aktarıyor okurlarına…

Tüzük şöyle diyor:

“…… böyle bir çağrının geçerli olabilmesi için ‘üye devletlerin mutlak çoğunluğunun’ bunu onaylaması şart!.. Ya da üye devletlerin Dışişleri bakanlarından oluşan Konsey’de yine ‘mutlak çoğunluğunun’ bu çağrıyı onaylaması zorunlu!” (Madde 9 ve 10)”

 

Akyol bu maddeleri hatırlattıktan sonra soruyor:

“İhsanoğlu (veya Davutoğlu) böyle bir teşebbüste bulunsaydı, bırakın ‘İslam ülkelerinin mutlak çoğunluğunun onayı’nı, tek İslam ülkesinin desteğini görürler miydi?!”

 

“Çapsız olma” özgürlüğü...

İşte bu yalın gerçeğe rağmen; dünyanın “en beyefendi, en iyi niyetli, en hakkaniyetli” devlet adamı kimliği taşıyan insanlarından biri olan Genel Sekreter Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu suçlayan bakanların olması; demokrasinin “fazla eşitlikçi” bir rejim olduğu konusundaki fikirlerimi pekiştirdi…

Yani…

Çapsızlık bile tabii ki demokratik hak ve özgürlüklerdendir…

Ama…

Sıradan insanlar için haktır…

Eğer bir insan, bir devletin yönetimine katılacaksa “çapsız” olma hakkına sahip değil…

“Çapsız olma” özgürlüğünden vazgeçmek zorunda olduğunu kabul edecek…

Ya kabul etmezse…

Fransız Anayasası’nın ilgili maddeleri mutlaka devreye girecek o zaman da…

 

[email protected] 

ÇOK OKUNANLAR