Süleyman Özışık yazdı: Üç yazardan üç hastalıklı yazı!
Türkiye gerek sağlık altyapısı gerekse aldığı erken önlemler sayesinde koronavirüs ile mücadelede parmak ısırtan bir başarıya imza attı. Dünya Türkiye'nin bu başarısını konuşmaya devam ediyor. Türkiye yazarı Süleyman Özışık da" Elin gâvuru en azından arada bir hakkımızı teslim ediyor.Ama içimizde olup hiçbir zaman yanımızda olmayanlar!" dedi ve Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil ve Can Ataklı' ya tepki gösterdi.
Türkiye korona ile mücadelede olduğu gibi dünyaya yaptığı sağlık yardımıyla da gerçek anlamda lider ülke olduğunu gösterdi. Süleyman Özışık dünyaya kabul ettirdiğimiz bu gerçeği yanımızda olmayan birilerine kabul ettiremediğimizi söyledi.
"Öyle hastalıklı bir şekilde saldırıyor ülkesine öyle gaddarca saldırıyor, öyle buram buram nefret kokan cümlelere yer veriyor ki inanamazsınız!" ifadelerini kullanan Özışık, Can Ataklı, Yılmaz Özdil ve Emin Çölaşan örneği verdi. Özışık,"Koronadan bile tehlikelisiniz!Neyse ki şansımız var da bulaşıcı değilsiniz!" dedi.
Üç yazardan üç hastalıklı yazı!
Türkiye gerek sağlık altyapısı gerekse aldığı erken önlemler sayesinde koronavirüs ile mücadelede parmak ısırtan bir başarıya imza attı.
Bunu ben söylemiyorum, dünya söylüyor.
Sözlerimde abartı seziyorsanız, girin internete, açın herhangi bir ülkenin medyasını oradan okuyun veya seyredin.
Amerikan medyasına, İngiliz medyasına, İspanya, İtalya veya Alman medyasına göz atın. Hatta tepeden tırnağa Türkiye düşmanı olan İsrail medyasına bakın.
Mesela BBC'yi, mesela CNN'i seyredin. Ya da New York Times veyahut Haaretz gazetelerine göz gezdirin. Benim basit şekilde anlattığım bu başarıya nasıl övgüler düzdüklerine gözlerinizle şahit olacaksınız.
Hepsinin tartışmasız kabul ettiği gerçek şu:
Türkiye korona ile mücadelede olduğu gibi dünyaya yaptığı sağlık yardımıyla da gerçek anlamda lider ülke olduğunu gösterdi.
Ama gelin görün ki dünyaya kabul ettirdiğimiz bu gerçeği içimizde olup hiçbir zaman yanımızda olmayan birilerine kabul ettiremiyoruz birader!
Açın dünya medyasını bir kenara, bizim medyamızı bir kenara koyun. Önce dünya medyasına, sonra bizim medyaya göz gezdirin. Hangisi Türk, hangisi İsrailli, hangisi dost, hangisi düşman ayırt edemezsiniz.
Elin gâvuru en azından arada bir hakkımızı teslim ediyor.
Ama içimizde olup hiçbir zaman yanımızda olmayanlar!
Öyle hastalıklı bir şekilde saldırıyor ülkesine öyle gaddarca saldırıyor, öyle buram buram nefret kokan cümlelere yer veriyor ki inanamazsınız!
Bakın size birkaç örnek vereyim.
Bunların "Ben PKK'nın yerinde olsam ramazan ayında saldırırım" diyen bir Emin Çölaşan'ı var biliyorsunuz. Geçenlerde "Bu adam ya zilzurna sarhoş kafayla bu yazıyı yazdı, ya da gerçekten akıl sağlığını kaybetti" dedirtecek bir yazı kaleme almış.
Yazıdaki cümlesi şöyle:
"Türkiye 65 yaş üstü hastaların sağlık maliyetini karşılamadığı için onları eve kapattı!"
Bu cümleyi okuduğunuz an "Ya yürü git be şizofren herif" demeniz gerekiyor. Ama gelin görün ki bu şizofrenik düşünceye dahi inanan sözde gazeteci adamları, ekrana çıkıp bu deli saçması iddiayı utanmadan, sıkılmadan dile getiriyor.
"Peki aynı devlet 18 yaş altı gençleri niye eve kapattı benim bıngıldak zekâlı arkadaşım?" diye soruyorsun.
Far görmüş tavşan gibi kalakalıyor, hık mık edip susuyor.
Bunların bir de adı Can olan yazarları var. O da Emin Çölaşan tarzı bir yazı kaleme almış. Yazının içinde mantık yok, zekâ yok. Sadece kin var, nefret var, öfke var.
Sağlık Bakanı'nın her akşam açıkladığı veriler adama batmış.
"Sağlık konularıyla ilgilenen bir kişi, her akşam ekrana çıkıyor ve bazı rakamlar söylüyor" diyor. Sağlık Bakanı bile demiyor, demek istemiyor dikkat edersiniz.
Hele hele Bilim Kurulu'ndan bahsederken, “Bunların neyin Bilim Kurulu olduğunu pek anlayamadık geçen iki buçuk aydan fazla zaman içinde. Çünkü heyete konulan kişilerin bilim insanı olduğu söyleniyordu ama nasıl bir bilimden söz ettiklerini pek çıkaramadık" diyecek kadar kendini kaybediyor.
O da irdeleyecek bir şey bulamamış olacak ki 65 yaş üstü insanımızı yazı konusu yapmış. 65 yaş üstüne getirilen yasağı öyle ahmakça, öyle sefilce cümlelerle dejenere etmeye çalışmış ki anlatmaya kelimeler yetmez!
"Okuyun, anlarsınız" diyeceğim ama okumayın vallahi akıl sağlığınızdan olursunuz.
Ve bunların bir de villa hırsızlığıyla adından söz ettiren "Atatürk tüccarı" yazarı var.
Yılmaz Özdil.
Onun durumu çok daha feci. Mesele, kaçak yaptığı villaya gelmesin diye ne yapacağını şaşırmış durumda ya.
Öyle şeyler yazmış ki anlatamam!
"Toplumu Bilim Kurulu değil, 'sanat kurulu' iyileştirebilir" diyor mesela! Nasıl olacakmış o iş diye merak ediyorsanız, kendisinden dinleyelim:
"İnsanlığın aynı anda ölümle burun buruna geldiği, herkesin kendi hayatını sorguladığı şu salgın döneminde, hâlâ parasal önlemlerle normalleşme beklemek, olan bitenden hiç ders alınmadığının kanıtıdır. İyileşme denilen kavram, sadece fiziksel değildir. Sanat tedavisine ihtiyacı var Türkiye'nin… Gerçek sanatçıların terapisine ihtiyacı var. Müzik lazım. Şiir lazım. Resim lazım. Heykel lazım..."
Biliyorum, insan okurken devreleri yakacak duruma geliyor, "Bu ne demek istedi şimdi?" diye sormadan edemiyor.
Onun için size yazdığı yazının mealini yapayım:
Diyor ki "villa yolsuzu" arkadaşımız:
"Ekonomik tedbirleri öncelemeyin kardeşim. Koronadan kurtulmak istiyorsanız şiir yazın, resim yapın, müzik çalın ve de en önemlisi heykel dikin!"
E, şimdi dönün, bunların savunduğu belediye başkanlarına bakın. Sanatçılarına oluk oluk para akıtıyorlar mı?
Akıtıyorlar!
Peki heykel?
Her gün bir noktaya dikiyorlar.
Başka?
Başka yok, bitti!
Hizmet anlayışı bundan ibaret!
Sonra da "Bize niye hastalıklıymışız gibi bakıyorsunuz" diyorlar. E, yalan mı söyleyelim yani.
Hastasınız kardeşim. Vallahi hastasınız, billahi hastasınız!..
Koronadan bile tehlikelisiniz!
Neyse ki şansımız var da bulaşıcı değilsiniz!