Süleyman Özışık İstanbul Sözleşmesi hakkında uyardı
Türkiye Gazetesi yazarı Süleyman Özışık, bugün kaleme aldığı yazısında İstanbul Sözleşmesi'nin toplumun altına dinamit döşediğini, sözleşmeye bakıldığında herhangi bir sıkıntı durumu yokmuş gibi görünse de mahkemeye gidildiğinde etkilerinin ortaya çıktığını ve sözleşmeden derhal çekilmesi gerektiğini yazdı.
Son günlerin en çok konuşulan konularından İstanbul Sözleşmesi ile ilgili toplumun farklı kesimlerinden açıklamalar gelmeye devam ediyor.
Türkiye Gazetesi yazarı Süleyman Özışık da bugünkü yazısında İstanbul Sözleşmesi ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktalara değindi.
Sözleşmenin, görünürde herhangi bir sıkıntıya sebebiyet vermediğini ifade eden Özışık, içeriğindeki maddeler mahkeme boyutuna taşındığına sıkıntıların ortaya çıktığını belirtip sözleşmeyi yeni bir anayasa gibi dayatılmış olarak örnekledi.
İşte Süleyman Özışık'ın o yazısı:
İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili herkes elindekini eteğindekini döktüğüne göre konuşma sırası bana gelmiş demektir.
Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce İstanbul Sözleşmesi'ni eleştiren bir video çekimi yapmıştım.
O videoyu izleyenler hatırlayacaktır.
Sözleşmenin, ülkenin aile bütünlüğünün altına âdeta dinamit döşemek olduğunu söylemiş ve iktidarın bu sözleşmeden geri çekilmesi gerektiğini belirtmiştim.
Ne söylemiştim?
Sözleşmede bahsi edilen "Toplumsal Cinsiyet" kavramının, erkek ve kadından ziyade yeni bir cinsiyet türüne işaret ettiğini, LGBT'lilerin yeni bir cinsiyet türü olarak ilan edildiğini belirtmiştim.
‘Kadına Yönelik Şiddet'in Türkiye'ye oranla Avrupa'da çok daha fazla olduğunu, bizim bu konuda Avrupa'dan ders almaya ihtiyacımızın olmadığını, kadına yönelik şiddetin kendi örf, âdet, ahlak ve inanç ölçülerimizde çözebileceğimizi söylemiştim.
Türkiye'de "Süresiz Nafaka" diye bir sektörün oluştuğunu ve boşanan kimi kadınların bu madde üzerinden ömür boyu ballı nafaka aldığını, bunun büyük bir adaletsizlik olduğunu söylemiştim.
"Kadının beyanı esastır" maddesinin, beraberinde korkunç sonuçlar getirdiğini, bir beyan ile erkeklerin; tecavüzcü, dayakçı ve istismarcı sayılabildiğini ve bunun bir cinnet hâline dönüştüğünü belirtmiştim.
Şimdi birileri diyebilir ki İstanbul Sözleşmesi'nde bahsini ettiğin detaylar yok.
Evet yok.
Zaten mesele de burada.
İstanbul Sözleşmesi yeni bir anayasa gibi bize dayatılmış durumda. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda da bugün idare edildiğimiz kanunların pek çoğu açıkça yazılmamış değil mi?