Süheyl Batum'la Mümtazer Türköne'nin kaplanları...
“Darbe yap da bizi bu hükümetten kurtar” demek istemişse ben şahsen Batum'un zekâsından şüphe ederim.
ADNAN BERK OKAN
Bu ülkede yıllardır herkes birbirini "Niyet okumayı bırak" diye azarladı.
O halde bugün hiç kimsenin niyet okumaya hakkı yok…
O halde hiç kimse birinin açıklamasında geçmeyen kelimeleri o cümle arasına yerleştirme hakkına sahip değil…
O halde hiç kimse birinin söylediklerinin arasına kullanmadığı kelimeleri koyup niyetini okuyamaz…
Okursa, "sen aslında şöyle demek istedin" derse ahlâkından şüphe edilir...
Hâsılı…
İyi ahlâklı bir insan her söylediğinin yanlış anlaşıldığından şikâyet edip, "niyetimi okumayın" diye itiraz ediyorsa kendisi de başkasının niyetini okumayacaktır...
Ama buna rağmen okuyorsa o kişiye söylenecek söz, tek kelimenin üç kez tekrarından ibarettir:
“Haydi oradan haydi haydi...”
Değerli meslektaşlarım...
Sözü dün alkışladığımız Prof. Süheyl Batum’un askerle ilgili açıklamasına getireceğim…
Ne söylediğini tekrar etmeyeceğim çünkü içim dışım o cümle doldu…
Bu memleketin başka sorunu yokmuş gibi bütün televizyon ekranları Süheyl Batum’un o söylediklerini tartışıyor günlerdir…
Ne tartışması?..
Herkes o açıklamalardan hareketle birbirine “hakaret” ediyor…
Oysa Süheyl Batum’un açıklaması net:
Diyor ki; “ben askere ‘ne duruyorsunuz darbe yapsanıza’ demedim"…
Doğru söylüyor…
Zira o açıklamanın hiçbir yerinde böyle bir cümle yok…
Darbe sözcüğü yok…
İhtilâl eylemi yok…
Operasyon diye bir fiil yok…
Peki ne var?..
Batum’un söylemediği bir cümleyi ters yüz edip “niyet okuma” var.
Değerli meslektaşlarım;
Ortada bir "yanlış anlama" var ama sizinki mi yoksa benim ki mi gelin tartışalım.
Ben sizlerin doğru düşünmediğiniz kanaatindeyim...
Çünkü...
Siz ağız birliği etmişçesine Süheyl Batum'un askeri, “darbe” yapmaya davet ettiğini ileri sürüyorsunuz?..
Ben ise bunu nereden çıkardığınızı bir türlü çözemiyorum...
Öyle ya...
Aklı başında bir insan, herhangi bir güçten yardım istemeye niyetliyse o gücü aşağılar mı?..
Mahallenin serserilerinden dayak yiyen aklı başında bir adam mahallenin kabadayısından yardım isterken; "Hadi oradan be papucumun kabadayısı... Sen benim beş yaşındaki kardeşimi bile dövemezsin" diye hakaret eder mi?..
Batum da eğer orduyu darbe yapmaya çağıracak olsaydı "kâğıttan kaplan" benzetmesi mi yapardı?..
Yoksa; “Aslan ordu, kahraman ordu, vatansever ordu” diye Yiğit’leşir miydi?..
Yani normal zekâlı bir insan birisine hem "sen kaplansın ama etten, kemikten, kastan değil, kâğıttan yapılmışsın... Oyuncaksın... Bitiksin" deyip hem de “gel beni kurtar!” der mi?
Eğer Batum, askeri hem alil gösterip hem de “darbe yap da bizi bu hükümetten kurtar” demek istemişse ben şahsen Batum'un zekâsından şüphe ederim.
Yani Başbakan'ın "Anayasa profesörü olsan ne yazar" deyişi ve buna Burhan Kuzu ile Ahmet İyimaya'nın gösterdikleri çocuksu sevinç bir araya getirildiğinde bence son ikisinin zekâları konusunda biraz durup düşünmek daha sağlıklıdır...
Şunu demek istiyorum...
Süheyl Hoca askere "Kâğıttan Kaplan" diyerek durum tespiti yapmıştır...
Askerin "kaplan" olduğunu ancak "zayıflığını" anlatmak istemiştir...
O tespitine “yanlış” diyecek en son kişiler ise daha düne kadar askere yapmadık hakareti bırakmayan “asker düşmanları”dır…
Bir anayasa hukukçusunun "kâğıt bir kaplan" olarak tanımlayarak zayıflığını cümle âleme ilân ettiği silâhlı bir kurumdan nasıl olup da "hadi kardeşim neden duruyorsunuz darbe yapsanıza" demek istediği yorumunu yapmak kara mizahtır…
Bırakın niyet okumayı da işinize bakın…
Amaaa...
Süheyl Batum askere "hakaret etti" diyorsanız o zaman aynı benzetmeyi (kâğıttan kaplan) Mümtazer Türköne yaparken neredeydiniz?..
Neden savcılığa suç duyurunda bulunmadınız?..
Batum'un askerle futbol topu gibi oynamasından korktunuz da Türköne'nin futbol yeteneği olmadığı için mi kendisini "zararsız" gördünüz?..
Siz yok musunuz siz...
İnsanı öldürürsünüz...
Söyleşirken de güldürürsünüz...
Hangi kurbağadan korkarlar?..
Köyün ağasını en çok güldüren şey, köyün delisinin kurbağa sandığı küçük, yeşil bir kadife parçasını görünce dans eder gibi hoplayıp sıçramaya başlamasıymış...
Ağa kahveye girince elinde hazır bulundurduğu yeşil kadife parçasını yere atar, bunu gören deli ayaklarının altında ateş parçaları varmış gibi sıçraya sıçraya dans edermiş.
Ağa bu duruma kahkahalarla güler, sonra da deliyi çağırıp,
“Git bizim konağa da hanım sana ekmek versin, yağ versin, peynir versin, tuz versin” dermiş.
Köylü de ağanın konağına giderek bunları alır ve ağanın yeşil kadife parçasını yere atmasını beklemeye başlarmış.
Bir gün ağa kasabaya gitmiş. Köyün fukaralarından biri de deli ile eğlenmek istemiş. O da küçük bir yeşil kadife parça bulup deli kahveden içeri girince yere atıvermiş ama deli oralı bile olmamış. Fukara köylü bir kez daha eğilip kadife parçayı almış ve delinin önüne fırlatmış. Deli yine oralı olmamış. Fukara merak edip neden korkmadığını sorunca. Deli cevabı yapıştırmış:
“Ben sadece ağanın kurbağasından korkarım, seninkinden değil”..
Süheyl Hoca'nın hatası kendisini Mümtazer Türköne zannetmek.