ANALİZ

Serhat Bey; gidin babanızın ellerini öpün ve sorun....

Ve hemen… Babacığınıza telefon açın… Ya da yanına kadar gidin… Ellerini öpün…

Serhat Bey; gidin babanızın ellerini öpün ve sorun....

ADNAN BERK OKAN

Sevgili Serhat Albayrak;

Zannediyorsunuz ki çoookkk uzun süredir başınızın üzerinde parıldayan güneşiniz hiç batmayacak…

Sanıyorsunuz ki sizin de üzerinize bir gün karanlıklar çökmeyecek…

Kanaatiniz o ki; size hiç “gece” olamayacak…

Güneş hangi gün batmamış ki sevgili kardeşim?..

Kimin üzerine çökmemiş ki karanlıklar?...

Bir tek gününü bile olsa “gece” olmadan geçiren var mı?..

İnanırım ki siz de bir dönemler trajik acılar çekmişsinizdir…

Tahmin ederim ki bir zamanlar başınızın üzerinde sürekli parlayan güneşi görmeye hasret kaldığınız dönemler olmuştur…

Muhtemeldir ki bitmeyen gecelerin olmayan sabahlarında “ahlar, vahlarla” çile doldurmuşsunuzdur…

En azından; büyük mücadele insanı babanızın yanında bazı karanlıklara tanık olmuşsunuzdur…

Ve…

O karanlıklar geçip güneş doğunca üzerinize…

Artık bir daha o parlayan güneşinizin hiç sönmeyeceğini umut ediyorsanız eğer; heyhat!..

Yine batacak bir zaman gelip de güneşiniz…

Yine ruhunuzu karartacak ışıltısız geceleriniz…

Yok, hayır…

Temennim değil bu…

Yüce Yaratan böyle yaratmış kâinatı…

 

Sevgili kardeşim…

Şimdi de bu girişi neden yaptığımı anlatmaya çalışayım…

Gençsin…

Mutlaka kariyer de yapmışsın ki Türkiye’nin ekonomik boyut olarak dördüncü (Doğan, Şahenk, Ciner’den sonra) büyük medya gurubunun en tepesindesin…

Gurubun başına geçtiğin günden – Ki o gün Sabah & atv Türkiye’nin ekonomik ve marka değeri olarak ikinci büyük gücüydü- beri yönettiğin gurubun “kâr” ettiği görülmüş şey değil…

Bunun yanı sıra son aylarda yönettiğin gurubun marka değeri de erozyona uğradı…

Şimdilik iktidar gücüyle ayakta duruyor…

Sanıyorsunuz ki bu iktidar hep sürecek…

Sanıyorsunuz ki keser dönmeyecek, sap dönmeyecek…

Haliyle gün gelecek ve hesap da dönecek?..

Bilmeyebilirsiniz ama babacığınıza sorun…

Sorun ve o size ne çileler çektiğini…

Pardon…

Kendisine ve dava arkadaşlarına ne çileler çektirildiğini anlatsın…

Ama…

Bir şeyi daha sorun…

Şu son on iki yılda, kendisine çile çektirenlerden intikam alıp almadığını sorun…

Size “Müntekim” sıfatının sadece Allah’a yakıştığını, sadece onun dilediğini hiç yargılamadan cezalandırabileceğini anlatacaktır…

 

Değerli kardeşim…

Batı demokrasilerinde de medya taraf tutar…

Ama…

Batı demokrasilerinde medya “taraftar” olmaz…

Hiçbir siyasi partiye amigoluk yapmaz…

Gençsin…

Elbette o günleri yaşamadınız…

Ama babacığınız ve ben Watergate Skandalını ve o müthiş iki gazeteciyi çok yakından izledik…

Ellerimizi paralarcasına alkış tuttuk o iki gazeteciye (Washington Post muhabirleri, Bob Woodward ve Carl Bernstein)…

Bilinir ki Washington Post devlete yakın bir gazetedir…

Haliyle cumhuriyetçilere de uzak değildir…

Ama…

Cumhuriyetçi Nixon, devlete yakın Washington Post tarafından düşürülmüştür…

Neden?..

Nixon’un partisinin yaptığı affedilemez bir demokrasi ayıbıydı da ondan…

Ve…

Yine biliyoruz ki; Watergate olayının soruşturulması emrini veren de yine bizzat Nixon’dur…

Bunları neden hatırlattım?..

 

Söyleyeyim…

Sabah’ın, önce gizlice kaydedilen ve sonra da alenen yayınlanan yasa dışı kasetlere karşı takındığı tavır alkışı hak edecek kadar yüksek gazetecilik ahlâkı ürünüdür…

Özel hayatların mahremiyetini savunması…

Gizlice çekilmiş özel konuşmaların yayınlanmasına karşı verdiği mücadele kutsaldır…

Kaydı yapanların da yayınlayanların da hak ettikleri bir dille kınanması da demokrasiye gönül vermiş gazetecilik gereğidir…

Ama…

Sabah, gizli kamera çekimlerini veya dinlemeleri yapanların ve yayınlayanların yargı önüne çıkarılmaları için gereken tek bir adım bile atmamıştır…

Yargıyı da ve en önemlisi bütün ülkenin her kurumundan sorumlu Hükümeti de; o ahlâksızca kayıtları yapıp yayınlayanları tespit edip yargı önüne çıkarması için baskılamamıştır…

O konuda en başarılı gazeteciliği, Sabah’ın kimi köşelerinde eleştirinin ötesinde hakaretlerle sindirilmeye çalışılan merkez medya sergilemiştir…

Ve…

Sabah bir konuda daha sınıfta kalmıştır…

Batılı demokrasilerin hukukun üstünlüğü, yargının bağımsız ve tarafsızlığı konusundaki hassasiyetini algılayamamıştır…

Gelişmiş bütün batı demokrasilerinin ceza kanunlarında “bir suçu açığa çıkaran delillerin elde ediliş yöntemlerinin yasal olup olmadıkları sorgulanmaz”…

Bir suçu açığa çıkarıyorsa “bu delil kanunen kabul edilemez” denilmez, denilemez…

Sabah, Batılı demokrasilerde uygulanan bu hukuk kuralını görmezden gelmiş, görmezden gelmeyen medya yöneticileri ve yazarları ise hakaret yağmuruna tutmuştur…

 

Yani sevgili Serhat Albayrak;

Gazetenizin taraf olması yadırganacak bir şey değil…

Ama…

Gazetenizdeki bazı köşelerde meslektaşlarınıza hakaretler ve tehditler savrulması için o kişilere bizzat talimat verdiğinizin konuşulması bile sağlam karakterinize gölge düşürmektedir…

Ve…

Ben bu iddialara inanmak istemiyorum…

Henüz çok gençsiniz…

Henüz gecenin koyu ve rahatsız edici karanlığıyla baş başa kalmamış olabilirsiniz…

Henüz başınızın üzerinde parıldayan güneş gözlerinizi kamaştırdığı için önünüzü görmüyor da olabilirsiniz…

Ama lütfen…

Ve hemen…

Babacığınıza telefon açın…

Ya da yanına kadar gidin…

Ellerini öpün…

Sonra da o ünlü “Rüzgâr” şarkısındaki gibi şunları söyleyin:

“Bana gazeteciliği anlat babacığım…

Bana özgürlüğü anlat…

Bana objektifliği anlat…

Bana hoşgörüyü…

Bana demokratlığı…

Bana sevgiyi…

Bana barışı…

Bana dostluğu anlat”…

O zaman göreceksiniz ki yanlış olan, bir siyasi partiden taraf olmak değil…

Yanlış olan;

“sizinle aynı işi yapan ama başka mahallelerde oturup başka tarz düşünen, başka tarz yaşayan insanları aşağılamak, ötekileştirmek, baskılamak, yıldırmak, hakaret ve tehditlerle işlerini yapamaz hale getirmek”tir…

Örnek mi?..

Bugün Sevilay Yükselir’in; tek amacı “barış, dostluk, kardeşlik, hoşgörü” talep etmek olan Hüseyin Gülerce gibi bir beyefendiye yaptığı hakaretlerdir…

Umarım Gülerce’den özür dilenecektir...

[email protected]

ÇOK OKUNANLAR