Serdar Turgut medyaya ne mesajı veriyor?
Çok üst düzey kültüre sahip biri, "aşağılık" bir insan olabileceği gibi, çok düşük kültürlü biri, "mükemmel temiz ahlâk" sahibi olabilir...
ADNAN BERK OKAN
Ne güzel söylemiş atalarımız...
"Atın önüne et, itin önüne ot koymak"...
Medyamız atın önüne et, itin önüne ot koyan yazarlar tarafından "işgal" edilmiş durumda...
Arkadaşın ekonomiyle ilgisi "lüks bir lokanntada hesap ödemek"ten ibaret...
Ama...
"Vergi" konusunda ahkâm kesiyor...
En iyi bildiği bir diğer konu "lüks otomobiller"...
Bir bakıyorsunuz "ekonomi" dersleri veriyor...
Ve aynı arkadaş çoğu kere de "ahlâklı" olmakla "kütürlü" olmayı karıştırıyor birbirine...
"Madem zengin, o halde mutlaka namussuz" zihniyetinde...
Kendisinin ve patronunun da zengin olduğunu unutuyor bu arada...
Ya da hatırlamak istemiyor...
Ona göre 600 bin dolarlık arabaya binen kişi "hırsız, namussuz, soysuz"...
1.6'nın altında motor gücüne sahip (Meselâ 1.598) otomobile binen vatandaş ise namuslu....
Bendenize sorarsanız...
Sokağa tüküren, burnunu temizleyen adamla; kargacık burgacık yollarda; yürümeyen trafikte 600 bin dolarlık otomobile binen kişinin tartışılması gereken değerleri "ahlâki" değil, "kültürel"dir...
Yani...
Bendenize göre iki gurup arasında kültür farkı yoktur...
Her iki gurubun davranışları da biraz "genetik", çokça da "eğitimsizlik" üzerine bina edilmiştir...
Ama...
"Kültür" ile "ahlâk" aynı şey değildir...
Çok üst düzey kültüre sahip biri, "aşağılık" bir insan olabileceği gibi, çok düşük kültürlü biri, "mükemmel temiz ahlâk" sahibi olabilir...
Ya da tam tersi...
Demek istemem şu...
"Kültür" ile "ahlâk" arasında hiçbir zaman "doğru orantı" yoktur, olamaz...
Biri yüksekse, diğeri de yüksek değildir yani...
Ya da birincisi "düşük" diye ikincisinin de "seviyesiz" olması gerekmez...
Şimdi geleyim asıl meseleye...
Arkadaşlarımızdan biri bugün "vergi Uzmanı" kesilmiş...
"Atem tutam men seni, şekere katam men seni" tadında bir makale döktürüyor...
"Dolaylı Vergiler" namussuzlukmuş arkadaşa göre...
"Adaletsiz"miş...
"Acımasız"mış...
Oysa...
Dolaylı Vergi, Liberal kapitalist ekonominin temel taşlarından biridir...
Çünkü "en adil vergi" türüdür...
"Dolaysız vergi" ise üreten ve mal/hizmet sunan sektörlerin kanını emmekle eşdeğerdir...
Yatırım yapıp, istihdam yaratarak üretime ve milli gelire katkı sağlayan çilekeş işadamlarının alın terlerini çalmaktır...
Devletin yaptığı en aşağılık hırsızlıktır...
Soruyorum arkadaşa:
Dolaylı vergiden vazgeçen Devlet ne yapacak?..
Vergi açığını nereden karşılayacak?..
Cevabını da ben vereyim bari...
Tabii ki vergisini düzenli ödeyen A, B, C v.s. özel sektör kurumlarının gelirlerine (kârlarına) baş vuracak...
Ve...
O gelirleri kırpıp kuşa çevirecek...
O şirket veya şirketler gurubu ne yapacak peki?..
Haliyle daha az yatırım yapacak...
Daha az yatırım, daha az istihdam...
Daha az istihdam, daha az üretim...
Daha az üretim, daha çok ithalât...
Daha çok ithalât, daha çok cari açık...
Daha çok cari açık, daha çok döviz ihtiyacı...
V.s, v.s, v.s...
İyi ama...
Üretim artmayınca neyi ihraç edeceksiniz?..
Yani arkadaş!..
Allah aşkına sen girme bu "ekonomi" topuna...
Gel sen kadın/kız işinden söz et...
Pet yaz...
Ped yaz...
Otomobil yaz...
Puro yaz...
Hatta Galatasaray yaz...
Ama "ekonomi" yazma...
Vergi konusuna dalma...
Çünkü hiçbir şey bilmiyorsun be arkadaş!..
İşi hemen "namuslu/namussuz" alt çizgisine çekiyorsun...
Öyle absürd bir iddia atıyorsun ki ortaya...
Bırak ekonomistleri, kargalar bile güler...
Çünkü...
"Namusluya her şey pahalı" diye bir şey olmadığı gibi, "namussuza her şey ucuz" demek de absürd bir savdır...
Eğer Hukuk sisteminiz doğru dürüst çalışıyorsa...
Eğer yargınız gerçekten adilse...
Namussuz için hayat çekilmeyecek kadar pahalıyken, namuslu için "bedava"dır...
Namussuz için bedeli ne midir?..
Cezaevinin nem kokan koğuşları tabii ki...
Demek istemem şu arkadaş!..
Gel, namuslu / namussuz arabesk tartışmasından vazgeç de "hukuk devleti nasıl olunur?" diye bir araştırma yap...
Yakınındaki hukukçulara sor...
Ders çalış...
Sonra yaz...
Tamam mı kardeş!..
[email protected]
Ne güzel söylemiş atalarımız...
"Atın önüne et, itin önüne ot koymak"...
Medyamız atın önüne et, itin önüne ot koyan yazarlar tarafından "işgal" edilmiş durumda...
Arkadaşın ekonomiyle ilgisi "lüks bir lokanntada hesap ödemek"ten ibaret...
Ama...
"Vergi" konusunda ahkâm kesiyor...
En iyi bildiği bir diğer konu "lüks otomobiller"...
Bir bakıyorsunuz "ekonomi" dersleri veriyor...
Ve aynı arkadaş çoğu kere de "ahlâklı" olmakla "kütürlü" olmayı karıştırıyor birbirine...
"Madem zengin, o halde mutlaka namussuz" zihniyetinde...
Kendisinin ve patronunun da zengin olduğunu unutuyor bu arada...
Ya da hatırlamak istemiyor...
Ona göre 600 bin dolarlık arabaya binen kişi "hırsız, namussuz, soysuz"...
1.6'nın altında motor gücüne sahip (Meselâ 1.598) otomobile binen vatandaş ise namuslu....
Serdar Turgut medyaya ne mesajı veriyor? Serdar Turgut'un pazar günü evlilik üzerine yaptığı analizlere bayılıyorum... Bu arada kendisine naçizane bir de tavsiyem var... Amerika'da yaşanan bir dönüşümü, bir yeniliği yazdığı zaman daima, "Peki ama bütün bunlar bizi ilgilendirir mi" sorusunu duyuyormuş ya; takmasın kafasına... Sadece küçük bir not koysun yazılarının altına... "Amerika'daki bir değişim, bir gelişim, bir akım bir süre sonra mutlaka ülkemize de geliyor... Ben şimdiden uyarıyorum... Uyarılarıma göre şimdiden tedbir alan kazanır"... İlle de Amerika'da "evlilik" kurumunun giderek bittiğine yönelik tespitleri doğru... Çünkü yeni Liberal Kapitalizm anlayış "çekirdek aile"den nefret ediyor... Çünkü... Çekirdek aile "tek ev" demek... Çekirdek aile: Tek buzdolabı, Tek çamaşır, bulaşık makinesi... Tek televizyon... Tek otomobil... Tek yatak odası v.s. demektir... Bölünmüş ailelerde ve evlilik olmadığı durumlardaysa bu saydıklarımın tüketimini ikiyle çarpın... Amerika ve hatta bütün dünya Kapitalizmi kısa sürede bütün petrol üreticisi despot krallık ve diktatörlerin halklarının tümünü "tüketici" yapamayacağına göre; aileleri bozacak, parçalayacak veya evliliği caydıracak... Şimdi bizim medyaya düşen görev Serdar'ın çok önceden ortaya koyduğu bu gerçeğe göre tavır almaktır... Alır mı?.. Bilmem... Şimdiye kadar gelecekle ilgili bir çabası olmadı bizimkilerin... Belki bundan sonra olur... |
Bendenize sorarsanız...
Sokağa tüküren, burnunu temizleyen adamla; kargacık burgacık yollarda; yürümeyen trafikte 600 bin dolarlık otomobile binen kişinin tartışılması gereken değerleri "ahlâki" değil, "kültürel"dir...
Yani...
Bendenize göre iki gurup arasında kültür farkı yoktur...
Her iki gurubun davranışları da biraz "genetik", çokça da "eğitimsizlik" üzerine bina edilmiştir...
Ama...
"Kültür" ile "ahlâk" aynı şey değildir...
Çok üst düzey kültüre sahip biri, "aşağılık" bir insan olabileceği gibi, çok düşük kültürlü biri, "mükemmel temiz ahlâk" sahibi olabilir...
Ya da tam tersi...
Demek istemem şu...
"Kültür" ile "ahlâk" arasında hiçbir zaman "doğru orantı" yoktur, olamaz...
Biri yüksekse, diğeri de yüksek değildir yani...
Ya da birincisi "düşük" diye ikincisinin de "seviyesiz" olması gerekmez...
Şimdi geleyim asıl meseleye...
Arkadaşlarımızdan biri bugün "vergi Uzmanı" kesilmiş...
"Atem tutam men seni, şekere katam men seni" tadında bir makale döktürüyor...
"Dolaylı Vergiler" namussuzlukmuş arkadaşa göre...
"Adaletsiz"miş...
"Acımasız"mış...
Oysa...
Dolaylı Vergi, Liberal kapitalist ekonominin temel taşlarından biridir...
Çünkü "en adil vergi" türüdür...
"Dolaysız vergi" ise üreten ve mal/hizmet sunan sektörlerin kanını emmekle eşdeğerdir...
Yatırım yapıp, istihdam yaratarak üretime ve milli gelire katkı sağlayan çilekeş işadamlarının alın terlerini çalmaktır...
Devletin yaptığı en aşağılık hırsızlıktır...
Soruyorum arkadaşa:
Dolaylı vergiden vazgeçen Devlet ne yapacak?..
Vergi açığını nereden karşılayacak?..
Cevabını da ben vereyim bari...
Tabii ki vergisini düzenli ödeyen A, B, C v.s. özel sektör kurumlarının gelirlerine (kârlarına) baş vuracak...
Ve...
O gelirleri kırpıp kuşa çevirecek...
O şirket veya şirketler gurubu ne yapacak peki?..
Haliyle daha az yatırım yapacak...
Daha az yatırım, daha az istihdam...
Daha az istihdam, daha az üretim...
Daha az üretim, daha çok ithalât...
Daha çok ithalât, daha çok cari açık...
Daha çok cari açık, daha çok döviz ihtiyacı...
V.s, v.s, v.s...
İyi ama...
Üretim artmayınca neyi ihraç edeceksiniz?..
Yani arkadaş!..
Allah aşkına sen girme bu "ekonomi" topuna...
Gel sen kadın/kız işinden söz et...
Pet yaz...
Ped yaz...
Otomobil yaz...
Puro yaz...
Hatta Galatasaray yaz...
Ama "ekonomi" yazma...
Vergi konusuna dalma...
Çünkü hiçbir şey bilmiyorsun be arkadaş!..
İşi hemen "namuslu/namussuz" alt çizgisine çekiyorsun...
Öyle absürd bir iddia atıyorsun ki ortaya...
Bırak ekonomistleri, kargalar bile güler...
Çünkü...
"Namusluya her şey pahalı" diye bir şey olmadığı gibi, "namussuza her şey ucuz" demek de absürd bir savdır...
Eğer Hukuk sisteminiz doğru dürüst çalışıyorsa...
Eğer yargınız gerçekten adilse...
Namussuz için hayat çekilmeyecek kadar pahalıyken, namuslu için "bedava"dır...
Namussuz için bedeli ne midir?..
Cezaevinin nem kokan koğuşları tabii ki...
Demek istemem şu arkadaş!..
Gel, namuslu / namussuz arabesk tartışmasından vazgeç de "hukuk devleti nasıl olunur?" diye bir araştırma yap...
Yakınındaki hukukçulara sor...
Ders çalış...
Sonra yaz...
Tamam mı kardeş!..
[email protected]