MEDYA KÖŞESİ

Senin oğlan i..e mi oldu?...

Biz erkeklerden hangimiz için babalarımıza böyle bir şikâyet yapılmadı ki ilk gençliğimizde?…

Senin oğlan i..e mi oldu?...
Biz erkeklerden hangimiz için babalarımıza böyle bir şikâyet yapılmadı ki ilk gençliğimizde?…
Ne şikâyeti mi?..
Eruğrul Özkök bugün yazmış…
Bakın nasıl…
 
 
 
“ANKARA” şiiri şu dizelerle başlıyor:
“ankara’ya
öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...”
 
***
 
Dün, Yılmaz Erdoğan’ın “Sahiler Düş Düşler Sahi” adlı yeni şiir kitabını okudum.
“Ankara” şiirine takıldım.
“alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti”
olan Ankara’yı böyle anlatıyor.
Cumhuriyet’in başkentine okumaya gelen çocukları anlatıyor:
Yani bir zamanların ben’ini, bizleri, çoğumuzu.
“hülasa kente hukuk mukuk okumaya
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları”nı.
 
***
 
Şiiri okurken, hayatımın 17 yılını geçirdiğim Ankara’yı düşündüm.
Zaman zaman kendimi şu soruyu sorarken buluyorum.
“Acaba Ankara’yı özlüyor muyum?”
18 yaşımda o şehre koşa koşa gitmiştim.
Tam 6 ay önce, İzmir’de bir gün bir arkadaşı babama kahvede, Beatles’a özenerek uzattığım saçlarım nedeniyle beni kahreden bir şey söylemişti.
“Şükrü Bey senin oğlan i... mi oldu” demişti.
Babam akşam eve gelmiş, ağlamaklı bir sesle bana bunu anlatmıştı.
Ama “Saçını kes” falan da dememişti.
Beni, hakkımda söylenen o söz değil, babamın üzülmesi kahretmişti.
O gece babama, “Ben bu şehri terk ediyorum baba. Sırf seni bu laflardan kurtarmak için” demiştim.
Ankara, 18 yaşımda bana ve uzun saçlarıma bağrını açan şehirdi.
Üç yıl uzun saçlarımla hiç rahatsız edilmeden gezmiştim.
1968 yılına geldiğimizde bu defa, Mülkiye’nin devrimcileri saçlarıma musallat olmuştu.
Hiç takmamıştım.
Yılmaz Erdoğan’ın şiirini okurken düşünüyorum.
Kar gerçekten o şehrin üzerine çok güzel serilirdi.
Çirkinlikler gider, geriye yaprakları dökülmüş ağaçlar altındaki Güniz Sokak kalırdı.
Çirkinlikler ve “resmi yalanlar” örtülünce, geriye “şehir” kalırdı.
 
Özkök’ün yazısının devamını ama bir düşünün…
Nereden nereye?...
45 yıl önce bir erkek çocuğu için en ağır hakaret ona “i..e” demekti…
Bugün ise bir çok şarkıcı, köşe yazarı, işadamı “i..e” olmakla övünüyor…
“Değişim” mi bu, yoksa “dönüşüm” mü?..
ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar