MEDYA KÖŞESİ

Semerci’den, Bulut’a ekonomi dersi

Bulut; “Hem beş kuruşa bilet” satın alıp, “hem şoför mahallinde oturmak” isteyenlerden…

Semerci’den, Bulut’a ekonomi dersi

GAZETECİLER.COM

 

Yiğit Bulut’un, Kemal Derviş’e nasıl baktığını biliyorsunuz…

Bilmeyenlere hatırlatalım:

Amerika tarafında, Türkiye ekonomisini çökertmek üzere gönderilmiş ekonomi casusu”…

Yavuz Semerci ise Yiğit Bulut gibi düşünmüyor.

Bizce de Semerci gerçekçi, Bulut; komplocu…

Semerci; yaraya merhem olacak bütün ilâçların en acı otlardan yapıldığını biliyor…

Yine biliyor ki kan alan hemşirenin iyisi, işi bittikten sonra aynı yere pansuman yapandır

Bulut tam tersi…

“Hem elim günahta, hem canım cennette” olsun diyenlerden…

“Hem beş kuruşa bilet” satın alıp, “hem şoför mahallinde oturmak” isteyenlerden…

Bakın Semerci bugün neler yazmış ekonomi ile ilgili:

 

 

Acı ilacın faydaları...

Yavuz Semerci/Gazete HT

BAZEN iyi ki 2001 ekonomik krizini yaşadık ve atlattık diye düşünüyorum.

Kriz acı yaşatır.

İşsizlik ve yoksulluk getirir.

Biliyorum.

Ancak eğer 2001 krizini yaşamasa durumu idare ederek bugünlere gelmiş olsaydık, global krizin altında kalırdık.

2001 (inansal krizinden sonra sistemi adam edenleri, denetim ve gözetim mekanizmasını kuranları alkışlamamız gerekiyor.

Türk bankacılık sektörü, kıskanılacak bir mali disiplin içinde. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) son verileri, bankaların Türk halkının refahını ve yaşam standardını yükseltmek için finansal kaynak yarattığını gösteriyor.

2004 yılında yılda 26 milyar lira bireysel kredi kullandıran Türk bankaları, bugün yıllık 121 milyar liralık kredi kullandırmış durumda. Türk halkı borçlanarak konut ve taşıt almaya başladığı için kentlerimizde modern ve sağlıklı yapılar yükseliyor.

2001 krizinden önce yılda sadece 15-20 bin kişi (o da kısa vadeli) konut kredisi alabilirken, bu rakam bu yıl 300 binin üzerine (uzun vadeli) çıkmış durumda.

2004 yılında 5.5 milyar TL ihtiyaç kredisi kullandırılırken, son yıl 35 milyar TL kredi kullanılmış.

Elbette herkesin rahat bir dönem geçirdiği iddiasında değilim. Ancak temel bankacılık göstergeleri, doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Refah artışı, bankacılık bilançolarında çok net olarak gözüküyor.

Türk halkı borçlanırken, bir ödeyememe sorunuyla boğuşuyor mu?

780 milyar TL'lik bankacılık aktif büyüklüğü içinde takipteki kredilerin brüt kredilere oranı, 2005 yılında 4.8 iken, şu anda 4.9 oranında. Bozulma yok...

2006 yılında 25 milyon 155 bin kredi kartı müşterisinden 755 bini (yüzde 3'ü) ödeme problemi yaşıyormuş. Bugün 25 milyon 888 bin kredi kartı müşterisi var.

Bu kez 2 milyon 82 bin kişi (yüzde 8'i) ödeme sıkıntısı yaşıyor. Bu göstergede bir kötüye gidiş var ancak finansal sistem açısından ödeme sıkıntısı, sistematik bir risk oluşturacak parasal boyutta değil.

Başka bir deyişle, halk bankalara olan borcuna sadık ve ödüyor.

Ancak asıl sevindirici nokta, bankaların hâlâ büyümeyi finanse etmek için tüketici kredisi vermeye devam etmesidir.

Dünyada yaşanan krize rağmen bankaların sağlamlık göstergelerinde bozulma yok. Bankaların toplam öz kaynaklarının yaklaşık yüzde 80'i serbest sermaye. Yani nakit.

Toplam öz kaynaklarının aktiflere oranı ise yüzde 13'ler civarında.

Son yıllarda faiz oranlarındaki düşüşün bankaların kârını artırdığı ve kârlarının önemli bölümünü devletten kazandıkları söylenir. Verilere göre, Türkiye'de faaliyette bulunan 49 bankanın net faiz geliri, toplam brüt gelirlerinin (faiz ve faiz dışı gelirlerin toplamı) yüzde 27.9'ırrrü oVırşVüTiryoT. Yani sistem doğru çalışmaya başlamış.

2001 krizinde banka sayısının azalmasını, bankalara el konulmasını, şube sayılarının ve çalışanlarının azalmasını dert etmiştik. Rakamlar diyor ki; 2005 yılında 6 bin 537 olan şube sayısı 9 bin 374'e çıktı. Çalışan sayısı ise 138 binden 182 bine ulaştı. Mevduat sayısı 82 binden 93 bine, kredi müşterisi sayısı 29 binden 38 bine fırladı.

Bunlar iyi gelişmeler. Bugün refahlarını artıracak nitelikte uzun vadeli kredi kullananlar, geçmişte kızdıkları Kemal Derviş ve ekibine teşekkür borçlu. Elbette bu tabloyu bozmayan ve o günlerde alınan önlemleri titizlikle devam ettiren AK Parti de önemli bir görev yapmıştır.

Ağlamak ve yetersizlikleri vurgulamak mümkün. Hükümetin ekonomik performansını eleştirmek de.

Ama bir ülkenin finans sistemi sağlıklı ise gelecekten korkmayın.Türk bankacılık sektörü, kıskanılacak bir mali disiplin içinde. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) son verileri, bankaların Türk halkının refahını ve yaşam standardını yükseltmek için finansal kaynak yarattığını gösteriyor.

2004 yılında yılda 26 milyar lira bireysel kredi kullandıran Türk bankaları, bugün yıllık 121 milyar liralık kredi kullandırmış durumda. Türk halkı borçlanarak konut ve taşıt almaya başladığı için kentlerimizde modern ve sağlıklı yapılar yükseliyor.

2001 krizinden önce yılda sadece 15-20 bin kişi (o da kısa vadeli) konut kredisi alabilirken, bu rakam bu yıl 300 binin üzerine (uzun vadeli) çıkmış durumda.

2004 yılında 5.5 milyar TL ihtiyaç kredisi kullandırılırken, son yıl 35 milyar TL kredi kullanılmış.

Elbette herkesin rahat bir dönem geçirdiği iddiasında değilim. Ancak temel bankacılık göstergeleri, doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Refah artışı, bankacılık bilançolarında çok net olarak gözüküyor.

Türk halkı borçlanırken, bir ödeyememe sorunuyla boğuşuyor mu?

780 milyar TL'lik bankacılık aktif büyüklüğü içinde takipteki kredilerin brüt kredilere oranı, 2005 yılında 4.8 iken, şu anda 4.9 oranında. Bozulma yok...

2006 yılında 25 milyon 155 bin kredi kartı müşterisinden 755 bini (yüzde 3'ü) ödeme problemi yaşıyormuş. Bugün 25 milyon 888 bin kredi kartı müşterisi var.

Bu kez 2 milyon 82 bin kişi (yüzde 8'i) ödeme sıkıntısı yaşıyor. Bu göstergede bir kötüye gidiş var ancak finansal sistem açısından ödeme sıkıntısı, sistematik bir risk oluşturacak parasal boyutta değil.

Başka bir deyişle, halk bankalara olan borcuna sadık ve ödüyor.

Ancak asıl sevindirici nokta, bankaların hâlâ büyümeyi finanse etmek için tüketici kredisi vermeye devam etmesidir.

Dünyada yaşanan krize rağmen bankaların sağlamlık göstergelerinde bozulma yok. Bankaların toplam öz kaynaklarının yaklaşık yüzde 80'i serbest sermaye. Yani nakit.

Toplam öz kaynaklarının aktiflere oranı ise yüzde 13'ler civarında.

Son yıllarda faiz oranlarındaki düşüşün bankaların kârını artırdığı ve kârlarının önemli bölümünü devletten kazandıkları söylenir. Verilere göre, Türkiye'de faaliyette bulunan 49 bankanın net faiz geliri, toplam brüt gelirlerinin (faiz ve faiz dışı gelirlerin toplamı) yüzde 27.9'ırrrü oVırşVüTiryoT. Yani sistem doğru çalışmaya başlamış.

2001 krizinde banka sayısının azalmasını, bankalara el konulmasını, şube sayılarının ve çalışanlarının azalmasını dert etmiştik. Rakamlar diyor ki; 2005 yılında 6 bin 537 olan şube sayısı 9 bin 374'e çıktı. Çalışan sayısı ise 138 binden 182 bine ulaştı. Mevduat sayısı 82 binden 93 bine, kredi müşterisi sayısı 29 binden 38 bine fırladı.

Bunlar iyi gelişmeler. Bugün refahlarını artıracak nitelikte uzun vadeli kredi kullananlar, geçmişte kızdıkları Kemal Derviş ve ekibine teşekkür borçlu. Elbette bu tabloyu bozmayan ve o günlerde alınan önlemleri titizlikle devam ettiren AK Parti de önemli bir görev yapmıştır.

Ağlamak ve yetersizlikleri vurgulamak mümkün. Hükümetin ekonomik performansını eleştirmek de.

Ama bir ülkenin finans sistemi sağlıklı ise gelecekten korkmayın.

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar