Selim İleri: Türkiye bunları yaşamaya yazgılıydı
Edebiyatçı yazar ve senarist Selim İleri, Türkiye'nin "geriye gittiği" yolundaki eleştirileri doğru bulmadığını savunarak, "Türkiye bunları yaşamaya yazgılıydı" dedi.
Selim İleri'nin Olması gerektiği gibi de oluyor. Sadece bazen çok sarsıntılı yaşıyoruz" sözleri dikkat çekti.
"Türkiye'de tam bir kutuplaşma olduğunu düşünmüyorum. Böyle gösteriliyor" diyen İleri, "Bu ülke 50 yıl boyunca hep gerilimliydi. Belki bir tek Özal döneminde biraz sükunet olmuştu. Bugün herkesin insan olarak 'Bu gerilimi nasıl yatıştırırız, nasıl daha barışçıl bir söyleme doğru yol alabiliriz?' diye düşünmesi lazım. İnanıyorum ki birleştirici bir söylemde buluşulacaktır" görüşünü dile getirdi.
"Hâlâ babasından kalma 100 yıllık Corona daktiloyla yazdığını" söyleyen Selim İleri, İsmail Cem’in çıkardığı Politika Gazetesi’nde yazdığı ve sanat dünyasından birçok isimle arasının açıldığı yazıları için "Gerçekten anlamsız, yaralayıcı, terbiyesiz, küstah ve çirkin yazılardı" ifadesini kullanıyor. "O yazıları hayatımın en büyük vicdan azaplarından birisi olarak görüyorum" diyen İleri, "Yıllar sonra genç bir okur toplamış, hediye olarak getirdi. 'Aman atın ya da ne yaparsanız yapın' dedim" diye konuştu.
Habertürk gazetesinden Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan (15 Ocak 2017) Selim İleri'nin açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
Türkiye bu 50 yılda iyiye mi gitti yoksa kötüye mi sizce?
Mimari açıdan İstanbul 50’lerin sonundan itibaren çok tahrip oldu. Bugün elde kalanı korumak anlamında daha bilinçli bir yaklaşım var. Siyasi açıdan ise bunları yaşamakla yükümlüydük. Türkiye gibi Doğu ve Batı’nın ortasında kalmış bir ülkenin siyasi senteze ulaşması kolay değildi. Türkiye bunları yaşamaya yazgılıydı. Olması gerektiği gibi de oluyor. Sadece bazen çok sarsıntılı yaşıyoruz...
Yaşadığımız günlerin çok kötü olduğunu düşünen, “Geriye gidiyoruz” diyenler de var...
Öyle düşünenlere saygı duyuyorum ama ben öyle düşünmüyorum. Türkiye bu çetrefil yerlerden geçmeye yazgılı bir ülke. Türkiye'de tam bir kutuplaşma olduğunu düşünmüyorum. Böyle gösteriliyor. Bu ülke 50 yıl boyunca hep gerilimliydi. Belki bir tek Özal döneminde biraz sükunet olmuştu. Bugün herkesin insan olarak “Bu gerilimi nasıl yatıştırırız, nasıl daha barışçıl bir söyleme doğru yol alabiliriz?” diye düşünmesi lazım. İnanıyorum ki birleştirici bir söylemde buluşulacaktır.
"HAYATIMIN EN BÜYÜK VİCDAN AZAPLARINDAN BİRİ"
Kitapta özellikle ölen insanlarla ilgili hep tatlı anıları yazmaya çalıştığınızı söylüyorsunuz. Ama bir dönem, dedikodu yazarlığı yapıp çok kalp kırmışsınız!
Evet, İsmail Cem’in çıkardığı Politika Gazetesi’nde. Gerçekten anlamsız, yaralayıcı, terbiyesiz, küstah ve çirkin yazılardı... O yazıları hayatımın en büyük vicdan azaplarından birisi olarak görüyorum. Yıllar sonra genç bir okur toplamış, hediye olarak getirdi. “Aman atın ya da ne yaparsanız yapın” dedim.
O yazılar yüzünden kimler küsmüştü ?
Başta Oğuz Atay. Meşhur Oğuz Atay küskünlüğü oradan kaynaklanır. Sinema dünyasından çok sevdiğim aziz dostum Cüneyt Arkın da küsmüştü. Attila Bey küsmemişti ama o da birkaç kez “Bu kadar çiğ olmasa olmaz mı” diye fikrini açıklamıştı. İnsan o tarz yazıların ilgi çektiğini gördüğü vakit kanalize oluyor. İnsanlar “O gün ne yazmış” diye bakıyor ve dedikodusu yapılıyor. Bu size bir şahsiyet kazandırdı sanıyorsunuz. Aslında içinizi yiyip, bitiriyor. Sonra bende de vicdan azabına dönüştü. Özellikle Oğuz Atay meselesi...
Sonradan barışmışsınız sanırım.
Evet Oğuz’un bana inceliklerle dolu mektubundan sonra barıştık... Sonra biliyorsunuz ne yazık ki onu kaybettik.