Sedat Ergin Hürriyet'te Salı günü başlıyor!
Ayşe Arman bugün önemli bir röportajla karşımızda. Arman'ın konuğu ise usta gazeteci Sedat Ergin.
GAZETECİLER.COM - Ayşe Arman bugün önemli bir röportajla karşımızda. Arman'ın konuğu Sedat Ergin. Ergin, Milliyet süreci, Hürriyet sitcomu hakkındaki fikirleri bundan sonra nasıl bir çizgi izleyeceği gibi konulara açıklık getirmiş. yarın da devam edecek...
"HAMİŞ: Bütün bir röportaj boyunca sitcom gazeteceliğiyle alakası olmadığını söyleyen Sedat Ergin, ısrarım karşısında beni kıramadı, bu fotoğrafları çektirdi. O da "Beni de sitcomcu yaptın sonunda" diye takıldı fotoğrafları çektirdikten sonra. Adamı pişman ettirmeyin! Ben zorladım tamam mı, suçlu benim...
Sitcom gazeteciliği sizin için ne ifade ediyor?
- Pek bir şey ifade etmiyor. Ben o ekolden gelmiyorum. Ama renkli bulduğumu itiraf etmeliyim. Bu tanım Ertuğrul Özkök’e ait. Gazeteciler ve köşe yazarları özel hayatlarını okurla paylaşıyorlar, kendileri de haber oluyorlar. Sen de onlara dahilsin...
Siz bu gazetecilik türüne karşı mısınız?
- Karşı olup olmamak gibi bir meselem yok. Ama ben daha ziyade Anglosakson ekolüne mensubum. Bu ekolde gazeteciler kendilerini geri çekerler, okuru olgularla baş başa bırakırlar. Birinci tekil şahıs kullanmazlar.
Bu anlayış geride kalmadı mı? "Benim bunu aşmam gerekiyor" diye hissettiğiniz olmuyor mu?
- Hayır efendim.
Neden?
- Nasıl yani neden? Ben gazeteciliği böyle gördüm, böyle yetiştim. Herkes kendi gazetecilik anlayışını, çizgisini icra etsin.
Sizde içten içe bir küçümseme var sanki sitcom gazeteciliğine karşı...
- Yok hayır. Ben de okuyorum, söylüyorum renkli...
Peki sizin yaptığınız gazetecilik türünün renksizlikle suçlanması sizi rahatsız eder mi?
- Hayır etmez.
Sıkıcılıkla?
- Hayır, ben halimden hoşnutum. Şunu kabul ediyorum, sırf benimki gibi bir gazetecilik yaptırırsan, gazetenin tirajını yere çakıp, işine veda edersin. Talep diğerine. Ama ben de buyum. Mesleğimi böyle icra edip, böyle emekli olmak istiyorum. İkisi yan yana bir denge bulursa amenna...
Belki biraz da gazeteciliğe nasıl başladığınızla ilgili...
- Aynen. Benim gazeteciliğe başlamam ve kariyerimin şekillenmesi, geleneksel bir çizgi üzerinde seyretti. Ankara’da önce Başbakanlık ve Meclis muhabirliği yaptım, ardından diplomasi muhabiri olarak uzmanlaştım. Washington’da 6 yıl görev yaptım, Türk-Amerikan ilişkilerini izledim, Türkiye’ye Atlantik’in diğer yakasından baktım. Dönüşte 12 yıl Ankara temsilciliği. Bu tür görevler, sitcom konseptine pek uygun değil. O yüzden sitcom yönüm maalesef eksik kaldı!
Yok canım, niye maalesef olsun? Yeniden Hürriyet yazarısınız, salıdan itibaren yazılarınız başlıyor. Önümüzdeki günlerde sitcom’un hangi parçası olacaksınız!
- Tabii ki profesyonel ölçüler esas, Ertuğrul Özkök’ün vereceği görevleri yapacağım. Onun hayatını kolaylaştırmaya çalışacağım. Kendimi müessesenin üstünde görmeyeceğim. Ama yayın yönetmeninin bana uygun rol ve görevler vermesini beklemek de, benim hakkım. Onun muhakemesine güveniyorum. Mesela hacca göndermek açısından, ben doğru bir seçim olmam! Ama benim bilmediğim taraflarımı ortaya çıkaracak olursa, ona da itiraz etmem...
Milliyet’teki tiraj kaybını nasıl açıklıyorsunuz? Anglosakson gazeteciliği Türkiye’de prim yapmıyor, bu mudur?
- Yok hayır. Pek çok etken var ama aslolan şu: Genel yayın yönetmeni olarak, ben bu kaybı durduracak beceriyi sergileyemedim. Sorumluluk tabii ki öncelikle bana ait. Ama doğrudan, konjonktürden kaynaklanan kayıplar da oldu. Mesela AKP’nin kapatılmasına gazete olarak karşı çıktık. Kapatılması, Türk demokrasisini şakadan bir demokrasi haline getirirdi. Bunu yaparken, bazı okurlarımızı kızdırdık. Küstüler ve Milliyet almaz oldular. Yapısal nedenler yok muydu? O da vardı. Milliyet geleneğini yaşatma sorumluluğuyla, yenileşme ihtiyacı arasında, daha etkili bir denge kurabilmek gerekiyor. Ama bazen, her şey bir arada olamıyor.
Kendinizi tutucu buluyor musunuz?
- Buluyorum. Dünya görüşü olarak tutucu değilim ama yeniliklere başta kuşkuyla yaklaşan, gelenekçi bir yapım var. Bu da aslında, ihtiyatlı olmamdan kaynaklanıyor. Her şeyi önce bir tartmak istiyorum. Mesela iPod’a uzun süre muhalefet ettim. Geçen yıla kadar sabahları hálá taşınabilir CD-player’la yürüyüşe çıkıyordum. Eşofmanın cebine zorlukla sığıyordu ama olsun. Şimdi iPod’um hayatımın en önemli parçalarından biri. Onsuz kapıdan dışarı adım atamam. Bazen uykuya da müzik dinleyerek geçiyorum.
Miliyet’te siz "yeni" ne yaptınız?
- Bir gazete yöneticisinin görevi, yenilik değil, öncelikle "iyi gazete yapmak"tır. Ben de, az hata yapan, okurları yanıltmayan, doyurucu, heyecanlanmayan, soğukkanlı bir gazete yapmaya çalıştım. Doğrultu tutarlılığı benim için çok önemliydi. Ama gazeteyi çok boğduğum, sıkıcı bir hale getirdiğim, fazla Ankara ağırlıklı çıkarttığım eleştirileri de eksilmedi. Gazetecilikte, benim açımdan, "ciddi olmanın" hiçbir mahzuru yok. Ama sonuç ortada: Bir başarı öyküsü olsaydı bugün, bu mülakatı seninle Milliyet Genel Yayın Yönetmeni unvanımla yapardım!"
Röportajın devamını da Hürriyet sayfalarından