Sayın Başbakan, Sayın İçişleri Bakanı!..
Hürriyet Gazetesi’nin yaptığı gazeteciliğe de teşekkür edin… Zira böylesi vekillerin ileride başınızı çok ağartacağını siz bizden daha iyi biliyorsunuz…
ADNAN BERK OKAN
Şimdi nefis bir gazetecilik olayından etkilenerek biraz da olsa “siyaset” kokan bir yazı yazacağım…
Haberi Kanal D ana haber bülteninde izledim ama üzerinde Hürriyet’in logosu vardı...
Hürriyet’i öncelikle bu haberi nedeniyle tebrik ettikten sonra habere geçeyim...
* * *
Olay Hatay'da geçiyor...
Hatay Emniyet Müdürlüğü kantinini işleten AK Parti Gençlik Kolları Başkanı Ömer Uzun, polis memuru Alper Atilla ile tartışıyor...
Dikkat lütfen!..
Hatay Emniyet Müdürlüğü kantini işletmesi ihalesini Ak Parti Gençlik Kolları Başkanı kazanmış...
Tesadüfün böylesine de "pes" yani, deyip devam edeyim...
Ama...
Bir de not düşeyim;
Bu tür ihalelerde suçu Başbakan veya İçişleri Bakanı'na yükleyecek değilim...
Bu tür ufak hesaplar cumhuriyetin kurulduğu günden beri var...
Yapanlar da "küçük insanlar"...
Biz Türklerin "Parlamenter Sistem" dediği; başkanlıkla yönetilen Amerikalıların ise "Yöneten Parti Modeli" dedikleri geri kalmış, çağdışı sistem...
İktidarları, ülkeyi parti teşkilâtları ile ortak yönetmek zorunda bırakan sistem...
Bu kokuşmuşluk bile Türkiye'de "başkanlık" sistemine geçişin nasıl da zaruri olduğunu anlatmaya yeter...
Ancak...
Unutmayalım ki bu tür olaylarda bütün yük siyasal iktidarların sırtına bindiriliyor...
"Neyse" deyip asıl konuya döneyim...
* * *
Ak Parti Gençlik Kolları Başkanı Uzun, iktidar olmaktan gelen gücünü, devlet bürokrasisi üstünde kullanmak amacıyla, Alper Atilla’yı sürdürmekle tehdit ediyor...
O kadarla da yetinmiyor:
"Çıkar üniformanı!" diye bir de emir veriyor devletin polisine...
Atilla emri(!) yerine getirmeyince "daha güçlü" bir mercie başvuruyor:
AK Parti Hatay Milletvekili Bayram Türkoğlu’nun oğlu İstemi Kağan’a...
İstemi Kağan adına yakışır bir "ağır abi" edası, "kim bu polis lan benim arkadaşımla tartışacak gücü kendinde buluyor?" moduyla emniyet bahçesine geliyor, polis memuru Atilla'ya ileri geri bir takım lâflar ediyor...
Komiser yardımcısı Murat Emer memuruna yapılan bu aşağılama karşısında "milletvekili oğlu" da olsa sessiz kalamıyor.
İstemi Kağan’a, “Memurumla bu şekilde konuşamazsın” uyarısında bulunuyor...
Yani;
"doğru" olanı yapıyor...
Yani;
yapması gerekeni yapıyor...
Ama be ey sevgili dostlar!..
O anda hemen "burası Türkiye abiciğim" kuralsızlığı devreye giriyor...
“Vekilin, asilden; seçilenin seçenden daha üstün, daha güçlü” olduğu kuralsızlığı…
Derhal emirler veriliyor...
Polisler sıraya diziliyor...
Ve...
Vekil’in oğlu, sıraya dizdirilen Asil’in polislerinden Komiser Yardımcısı Murat Emer ile polis memuru Alper Atilla’yı teşhis(!) ediyor...
Ve...
Komiser Yardımcısı Murat Emer'in apoletleri sökülüp derhal başka bir ile tayin ediliyor...
* * *
Ne yazık ki ve işimin gereği olarak polislerin, delikanlılara teşhis ettirildikleri o sahnelerin kamera görüntülerini izledim...
Sıraya dizilmiş o resmi üniformalı polislerin, milletvekili ve iktidar partisi gençlik kolları başkanı olmaktan başka hiçbir özellikleri olmayan iki yurttaş tarafından şüpheliliklerinin teşhisi yapılırken kiminin başını öne eğmesi, kiminin suçlu gösterilmenin utancıyla başlarını sağa sola çevirirken dudaklarını kemirmesi yüreğimi yaktı...
"Olamaz" dedim...
Böylesine başarılı işler yapan bir hükümeti verdiği güvenoylarıyla ayakta tutan bir siyasi partinin milletvekillerinden birinin oğlunun diğer vatandaşlardan daha "güçlü, daha haklı" olmasına vicdanım izin veremez...
* * *
Sayın Başbakan ve Sayın İçişleri Bakanı;
lütfen o görüntüleri izleyiniz ve “gerekeni yapınız”...
Ve siz Milletvekili Sayın Türkoğlu!..
Çıkın meclis kürsüsüne ve oğlunuz adına bütün Emniyet teşkilâtından ve sizi seçenlerden özür dileyin...
Burası demokratik laik bir hukuk devleti...
Burada makamların değil, hukukun borusu öter...
Burada herkes; makamı, mevki, sosyal konumu ne olursa olsun bütün yurttaşlar hukukun üstünlüğü ilkesine güvenerek yaşarlar...
Burada hiç kimse hukuk karşısında bir başkasından daha üstün, daha güçlü, daha haklı değildir...
* * *
Hâsılı...
Böylesine başarılı...
Böylesine çalışkan...
Böylesine mükemmel işler yapan;
küresel ekonomi krizlerden kriz beğenmeye çalışırken kendi ekonomisini istikrarlı bir şekilde yöneten hükümetin milletvekillerinden birinin oğlunun, hükümetin başarılarının içine etme hakkı yoktur, olamaz...
Ve Sayın Başbakan;
Zaman zaman medyaya karşı olan kırgınlığınızın “yersiz” olduğunu biz gazetecilerin asıl işimizin kamuoyunu ilgilendiren ve hatta siyasilere de yardımcı olan haberleri ön plâna çıkarmak olduğunu lütfen kabul edin…
Hürriyet Gazetesi’nin yaptığı gazeteciliğe de teşekkür edin…
Zira böylesi vekillerin ileride başınızı çok ağartacağını siz bizden daha iyi biliyorsunuz…