Savaş Özbey sordu: Esra Erol olmasa her şey düzelecek mi?
Hürriyet yazarı Savaş Özbey, Esra Erol'un programında yaşanan ve tartışma yaratan olay sonrasında sosyal medyada başlatılan "#esraerolkaldırılsın #atvkapatılsın" etiketlerine tepki gösterdi. Özbey, "Yok artık, oldu olacak televizyonculuk yasaklansın..." dedi.
Hürriyet gazetesi yazarı Savaş Özbey, bugünkü köşesinde "Esra Erol olmasa her şey düzelecek mi?" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Özbey, Esra Erol'un programında yaşanan "çocuğunun komşusundan olduğu iddiası kanıtlanmasının ardından sevinç gösterisinde bulunan kadın" olayı sonrasında sosyal medyada başlatılan "#esraerolkaldırılsın
#atvkapatılsın" etiketlerine tepki gösterdi.
SOSYAL MEDYA 4. KUVVET
Sosyal medyayı "neredeyse dördüncü kuvvet" olarak tanımlayan Özbey, toplumsal tepkilerin ortaya çıkarılmasıyla adaletin sağlanması noktasında büyük bri etkisi olsa da "sosyal medyanın da her ilerleme gibi kendi sorunlarını da beraberinde getirdiğini" kaydetti:
ESRA EROL OLMASA HER ŞEY DÜZELECE Mİ?
Böyle durumlarda en çok, yarın öbür gün büyüdüğünde bütün bunları okuyup izleyecek çocuk için kahroluyorum ben. Fakat o da ne? Sabah bir uyandık ki sosyal medya çalkalanıyor: #esraerolkaldırılsın #atvkapatılsın Yok artık, oldu olacak televizyonculuk yasaklansın... Bu arada kimsenin reytingi bol rakibi hakkındaki böyle bir kampanya karşısında el ovuşturmadığını ümit ediyorum.
Soru şu: Esra Erol mu, program mı, kanal mı yoksa oraya çıkan insanlar mı ahlaksız? Hangisi sebep, hangisi sonuç? Sanki bu program olmasa bu olup bitenler yaşanmamış mı olacak? Cem Yılmaz da şikâyet etmiyor muydu: “Bize marjinal diyenler, sabah programlarını izlemiyor mu?”
ESRA EROL BU ÇARPIKLIKLARI YÜZÜMÜZE VURUYOR
Programın formatını beğenin ya da beğenmeyin. Seyirciyi ekrana bağlı tutmak için alta döşenen müzikleri, yapılan diğer canlı yayın kurnazlıklarını bir kenara atın. Bunları temizlediğinizde geriye kalan özünde şu: Esra Erol bu çarpıklıkları sadece yüzümüze vuruyor. Hem de biraz sert bir tokat gibi.
BİZİM ÖNÜMÜZDE 2 ALTERNATİF VAR
Şimdi önümüzde iki alternatif var... Birincisi, başımızı kuma sokup “Görmedim, duymadım, bilmiyorum” demek. Ve her şeyin mükemmel olduğu, pirüpak bir Türkiye’de yaşadığımıza inanmaya devam etmek. İkincisiyse her ne kadar zor olursa olsun, bu gerçekliklerle yüzleşmek. Sorunu kabul etmeden, ne teşhis ne de tedavi yapılabileceğine inananlardanım.