ANALİZ

Şamil Tayyar'ı sildiler mi?.. Neden?.. (2)

21. yüzyıl sırasıyla; Demokrasisi, Bilgisi, Yargısı, Ekonomisi, medyası ve Ordusu güçlü olan ülkeler dünyayı yönetecekler...

Şamil Tayyar'ı sildiler mi?.. Neden?.. (2)

ADNAN BERK OKAN

Sevgili Şamil;
Dün, Türkiye’de oynanan çirkin siyasi, ekonomik ve toplumsal senaryo ile senin de yer almanın istendiği plândan söz ettim…
Ve senin birden niçin dışlandığını anlatmaya çalıştım…
Bugün de ülkemizin bazı kurumlarını oluşturan zihniyetten ve kişiliklerden söz edeceğim..

Değerli kardeşim;
Bu ülkenin siyasetçilerini çok yakından tanıma şanssızlığım (belki de gelecek için şansım) oldu.
"Türkiye'de onların ne mal olduklarını benden daha iyi bilen biri olduğunu zannetmiyorum" diyecek kadar da iddialıyım onların karakter bozuklukları konusundaki bildiklerimin doğruluğundan...

Ve yargıçlarımız (Yargı değil) ve savcılarımız sevgili Şamil!..
Mecbur kaldığım için çok fazla içli - dışlı(!) oldum kendileriyle...
Öyleleri var ki, ne siyaset etkiler onların kararlarını, ne ticaret ne hükümet, ne din, ne Diyanet!..
Sadece önlerindeki belgelerin yol göstericiliğinde verirler kararlarını...
Ama öyleleri var kiiii…
Şeytan onların yanında camii imamı kalır…
Hangi güçlü kurum koyarsa önlerine bir türkü, onu okurlar Cuma günü minberde hepsi; aynı Diyanet hutbesini şakıyan imam gibi...
Ne belgeler etkiler verecekleri kararı, ne sahip oldukları hukuk bilgileri...
Ne emir almışlarsa sahiplerinden, o hüküm çıkar son duruşmada dillerinden...

Ve sevgili Şamil…
Senin de yıllardır içinde olduğun ama içlerinden biri olmayı başaramadığın bir medyamız var tabii...
Sonunda seni de pes ettiren, seni de satan, seni de başlarından savan medyamız...
Hani Napolyon'un, "yüz bin süngüden korkmam üç gazeteden korktuğum kadar" deyişini günümüzde de haklı çıkaran medyamız...
Hani ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişliği ile doğru orantılı yürüYen medyamız...
Patlak lâstikleriyle halkımıza ön tekerlek olan medyamız...

Ve bir de “Şanlı, namlı, kahraman ama 26 yıldır 15 bin kişilik terör örgütünün bile hakkından gelemeyen” ordumuz sevgili Tayyar...
Dünyanın 4. büyük ve güçlü ordusu olmakla övünen ama...
Şimdiye kadar  4 kez; korumasız, korkak, silâhsız, basiretsiz siyasetçileri yenen, 26 yılda 20 bin terörist öldürdüğü halde terörü bir türlü yenemeyen ordumuz...
Kendini anayasal ya da babayasal bütün kurumlardan üstün ve üstünde gören ordumuz...
İlkelerinden biri "Hedefimiz muasır medeniyetler seviyesine yükselmektir" olan Kemalizm'i, muasır medeniyetlere düşman eden ama halen kendini "Kemalist" gören ordumuz...
"Birer neferi" olmaktan şeref duyduklarını söyledikleri Mustafa Kemal'in "Bir ulus; ruhsal, bilgi, bilim ve ahlâk açısından güçlü olmak zorundadır. Askeri güç en sonda gelir" deyişini ters çevirip askeri gücü en öne alan; bu arada ulusun ruh yapısını bozan, bilgiyi ve bilimi elinin tersiyle iten; ahlâkı ise sadece "vatanseverlik" olarak algılayan ordumuz...
Şu alemdeki tek dünyanın kendi gördükleri olduğunu zanneden ama gerçeğin, ulusun gördüğü dünya olduğu gerçeğini unutan ordumuz...

Bak şimdi Şamil;
Sen işte bu sistemde "ben çok iyi bir gazeteciyim" diyerek kendini feda ettin...
Ne yazık ki hem siyasetçi (ille de iktidar) kullandı seni...
Hem Yargı...
Hem Ordu...
Ve hem de ekonomi...
Ulusalcıların "dışa bağımlı" diye "tu kaka" ettikleri...
Dincilerin "İstanbul sermayesi - Anadolu Sermayesi" diyerek ikiye bölerek yönetmeye ve ütmeye çalıştıkları ekonomi...
Küresel kredileri "tehlike, yağma, pranga" olarak tanımlayan devletçi, ırkçı,  kökten milliyetçilerle; "Yabancı sermaye gelmezse olmaaazzz!" diye bağıran dinci, Liberal demokratların "ortaklaşa" çaldıkları ve bu nedenle "yüksek gelişmişlik" yerine "yüksek borçluluk" üreten ekonomi...
Kendi gelişmesi, alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi için aldığı küresel kredilerin siyasal iktidar (elbette yandaş işadamları) - Medya ve hatta yargı organları arasında bölüşüldüğü ekonomi...

Sevgili Şamil;
İstikrarlı...
Demokrat...
Hukukun üstünlüğü ilkelerine sıkı sıkıya bağlı...
Çalmayan…
Çırpmayan...
Kamuyu ve ülke ekonomisini parti teşkilâtlarıyla el ele yönetmeyen...
Çocuklarını kamu kasasından “gemicik" sahibi yapmayan...
Ordudan korkmadığı gibi kendine yeni bir ordu kurmaya da kalkışmayan hükümetleri hep özledik ve daha (galiba) uzunca bir süre de özleyeceğiz...

Değerli kardeşim;
Yargıyı zaten genelde kaybetmiştik, göreceksin ki bundan sonra tümüyle yitireceğiz...
Tamamen siyasal iktidara bağlı bir yargımız olacak...
"Hukukun üstünlüğü ilkesi" bir türlü hazmedilemeyecek...
Mustafa Kemal ve sonrasında İsmet Paşa'yla arkadaşlarının kendilerini meşrulaştırmak amacıyla sarıldıkları "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" çağışı kalmış yalanı dillerde pelesenk olacak...
Egemenliğin tek hâkimi, çoğunluğun (çoğulun değil) seçmiş olduğu siyasi parti iktidarları ve hırsızlık üretmekten başka hiçbir işe yaramayan “Yöneten Parti - Government Party” modeli dönemi hiç bitmeden ve daha da artan bir güçle devam edecek...
Tabii bu arada her işe burnunu sokan, hukukun üstünlüğüne değil, kanunların üstünlüğüne sığınarak ükenin "tek hâkimi" olmak isterken, evdeki bulgurdan da olan haris yargıçlar ellerini yalayarak, siyasal parti iktidarlarının kölesi olacaklar...

Ve sevgili Şamil...
Bir zamanlar dünyanın en güçlü ülkeleri; ekonomisi ve ordusu da güçlü olan ülkelerdi...
Bu güç faktörleri arasında ne demokrasi vardı ne  bilgi (tam bağımsız ve özgür araştırma - geliştirme)...
Ne yargı (tam bağımsız ve özgür) vardı ne medya (tam bağımsız ve özgür)...
Ama 21. yüzyılda öyle olmayacak...
21. yüzyıl sırasıyla; Demokrasisi, Bilgisi, Yargısı, Ekonomisi, medyası ve Ordusu güçlü olan ülkeler dünyayı yönetecekler...

Peki ya Türkiye?..
Onu da yarın anlatacağım…
Ve senin (ya da benzerin) yazarların, gazetecilerin ne iktidar ne de muhalefet tarafından niçin istenmediğini anlatacağım…

[email protected]
ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar