Şamil Tayyar'a göre ABO çok 'ayıpçı' çünkü...
"... Çete ve darbe suçlamasını görmezlikten gelip haberciliği ağır cezaya götürmenin ayıbı ona yeter artar bile."
ADNAN BERK OKAN
Beni de eleştiriyor Şamil (Tayyar)...
diyor adımı vermeden...
"Yaşlı" olduğum doğru...
Ama "kurt" olduğum külliyen "yalan"...
Ve hele "ihtiyar" hiç değilim...
Peki...
Neden eleştiriyor beni Şamil?..
Ve neden "Adnan Berk Okan" diyemiyor eleştiri yöneltirken?..
Belki de "reklamım olsun" istemiyor...
Öyle ya...
Resmi olak 30 bin satan bir gazetede yazıyor kendisi...
Ben ise günlük 400 bin kişiden fazla okur tarafından ziyaret edilen bir sitede...
Haklı...
Adımı yazarsa "reklâmım"(!) olur...
Daha çok(!) tanınırım...
Neyse...
Nedir Şamil'in derdi?..
Benden ne istiyor?..
Açayım...
Bir gazetecinin "gizlilik kaydı olan" bir soruşturma dosyasında yer alan belgeyi (mektubu) yayımlanmasının "ağır cezalık" bir suç olduğunu yazmışım ya; işte ondan çakıyor bana...
Şamil diyor ki;
"Bir internet sitesinin yaşlı kurduna da tavsiyem, biraz daha dersine çalışsın. Mektup, dava konusu olsa bile sandığın gibi ağır cezalık bir suç değil. Çete ve darbe suçlamasını görmezlikten gelip haberciliği ağır cezaya götürmenin ayıbı ona yeter artar bile."
Yani soruşturma dosyasında yer alan bir mektubun dava konusu olacağını kabul ediyor ama "ağır cezalık" olacağına itiraz ediyor...
Hem yargılanacağını biliyor hem suç işliyor...
İyi be Şamil'ciğim...
Öyle olsun...
De ki ben "ağır cezalık" diyerek "yanlış" yaptım...
Ama ne fark eder?..
"Asliye Ceza"da veya "Sulh Ceza"da yapılan yargılamalar "suç"u "suç" olmaktan çıkarıyor mu?..
Ağır cezada yargılanıp mahkûm olana "Mücrim", asliye ve sulh cezada yargılanana "hicran" mı diyorlar?..
Yani...
Ağır Ceza, "ceza" mahkemesi de, sulh ve asliye ceza "Hukuk" mahkemeleri mi olmuş oluyor?..
Yoksa o mahkelemerde de "alacak - borç konuları" mı yargılanıyor, "Sulh Hukuk - Asliye Hukuk" mahkemelerinde olduğu gibi?..
Yooo...
Sulh cezada da asliye cezada da yargılaması yapılan konular "hapis cezasını gerektiren" fiiller...
Yani, o mahkemelerde de "suç" olan "eylemler" yargılanıyor...
Yani sen ve benzer suçu işleyen meslektaşlarımızın yargılandığı bütün mahkemelerin uzantısında "ceza" yazıyor...
Haaa...
Şamil diyorsa ki ( diyor olmalı zira suç olduğunu, bin yıl hapis cezası istemiyle yargılandığını bile bile, gizli belge yayımlamaya devam ediyor. Aynı belgeleri başkalarının da yayımlaması ne onları kurtarır yargılanmaktan ne de kendisini ama güvendiği bir şey olmalı):
"Ey yaşlı kurt!.. Ben suçu işlerim, sonra da sulh cezada yargılanır, mahkumiyetimi alır ama cezamı erteletirim.. Oysa ağır ceza suçları ertlenenemez"...
Bakın işte orada haklı olabilir...
Haklı olabilir ama...
O zaman da gözlerini kısıp, "ben 1000 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyorum" diye ağlaşarak "duygu istismarı" yapamaz...
Yapmamalı...
Dediğim gibi...
Beni bir fiilin hangi mahemede yargılanacağı değil ,"suç" olup olmadığı ilgilendiriyor...
Gerisi faso - fiso...
Ve ben aylardır; Şamil ve benzer suçtan yargılanıp mahkum olan diğer meslektaşlarımızı mahkûm eden ceza maddesinin kaldırılmasını talep ediyorum...
Gazeteciler yerine; dosyadan bilgi sızdıran savcı veya savcılık kalemi görevlilerinin yargılanmalarını mümkün kılan yeni bir yasal düzenleme öneriyorum...
Meğer ben ne ayıpçıymışım öyle!..
Geleyim yaptığım ayıba(!)...
Hani diyor ya Şamil; "... Çete ve darbe suçlamasını görmezlikten gelip haberciliği ağır cezaya götürmenin ayıbı ona yeter artar bile."
İşte o ayıbıma...
Şamil'in böyle bir cümle kuruşundaki amacı anlayamadım...
Çeteciliği de darbeciliği de darbi girişimini de ve hatta hayatımı karartan, son 14 yılımı çalan 28 Şubatçı generallerin niçin yargılanmadıklarını da (hem de suçüstü yakalanmışlardı, 50 kuruşluk CD'den delille değil) en çok sorgulayanlardan biriyim...
Kenan Evren ve arkadaşlarının "yargılanmaları" amacıyla(!) yapılan anayasa değişikliği ve "yargılanacaklar" taahhüdüne rağmen (% 50 "Evet" oyu almasını sağlayan değişiklik) neden yargılanmadıklarını sorup duran da benim...
İlle de adına bizzat Şamil ve arkadaşlarının Ergenekon adını verdikleri kovuşturma dosyasından dolayı tutuklu yargılananların içinde çok sayıda "suçlu" bulunma ihtimalinin "yüksek" olduğunu yazıp söyleyen de benim...
Hem de suçları sabitse "en ağır" cezaya çarptırılmalarını talep eden de benim...
Bunu da en iyi bilenlerden biri Şamil olsa gerektir...
Buna rağmen benim çetecileri, darbecileri, darbe girişimcilerini savunuyor olduğumu ima(!) etmesi asıl ayıp olandır...
Haaa...
Diyorsa ki, "ben yazayım da, nasıl olsa benim okurlarım beni okuduklarıyla kalır, o ne cevap verse haberleri olmaz"...
Yanılıyor...
Resmi olarak 30 bin satan bir gazetede kendisini kaç kişinin okuduğunu bilemem tabii ama kendisiyle ilgili en son yazım (aklımda kaldığı kadarıyla) 20 bin okuru geçmişti...
Yani...
Beni STAR'da yazan ve günde 300-500 kişinin ancak okuduğu aziz entel - dantellerden biri zannetmesin...
Az daha unutuyordum...
Kendisinin ve arkadaşlarının "Çeteci Gazeteci" dedikleri Soner Yalçın için ".... Hakkında (Soner Yalçın) yazılan “kötü” sıfatlara inanmak için bayağı yol aldığımı da itiraf edeyim…" diyen de benim...
[email protected]
Beni de eleştiriyor Şamil (Tayyar)...
diyor adımı vermeden...
"Yaşlı" olduğum doğru...
Ama "kurt" olduğum külliyen "yalan"...
Ve hele "ihtiyar" hiç değilim...
Peki...
Neden eleştiriyor beni Şamil?..
Ve neden "Adnan Berk Okan" diyemiyor eleştiri yöneltirken?..
Belki de "reklamım olsun" istemiyor...
Öyle ya...
Resmi olak 30 bin satan bir gazetede yazıyor kendisi...
Ben ise günlük 400 bin kişiden fazla okur tarafından ziyaret edilen bir sitede...
Haklı...
Adımı yazarsa "reklâmım"(!) olur...
Daha çok(!) tanınırım...
Neyse...
Nedir Şamil'in derdi?..
Benden ne istiyor?..
Açayım...
Bir gazetecinin "gizlilik kaydı olan" bir soruşturma dosyasında yer alan belgeyi (mektubu) yayımlanmasının "ağır cezalık" bir suç olduğunu yazmışım ya; işte ondan çakıyor bana...
Şamil diyor ki;
"Bir internet sitesinin yaşlı kurduna da tavsiyem, biraz daha dersine çalışsın. Mektup, dava konusu olsa bile sandığın gibi ağır cezalık bir suç değil. Çete ve darbe suçlamasını görmezlikten gelip haberciliği ağır cezaya götürmenin ayıbı ona yeter artar bile."
Yani soruşturma dosyasında yer alan bir mektubun dava konusu olacağını kabul ediyor ama "ağır cezalık" olacağına itiraz ediyor...
Hem yargılanacağını biliyor hem suç işliyor...
İyi be Şamil'ciğim...
Öyle olsun...
De ki ben "ağır cezalık" diyerek "yanlış" yaptım...
Ama ne fark eder?..
"Asliye Ceza"da veya "Sulh Ceza"da yapılan yargılamalar "suç"u "suç" olmaktan çıkarıyor mu?..
Ağır cezada yargılanıp mahkûm olana "Mücrim", asliye ve sulh cezada yargılanana "hicran" mı diyorlar?..
Yani...
Ağır Ceza, "ceza" mahkemesi de, sulh ve asliye ceza "Hukuk" mahkemeleri mi olmuş oluyor?..
Yoksa o mahkelemerde de "alacak - borç konuları" mı yargılanıyor, "Sulh Hukuk - Asliye Hukuk" mahkemelerinde olduğu gibi?..
Yooo...
Sulh cezada da asliye cezada da yargılaması yapılan konular "hapis cezasını gerektiren" fiiller...
Yani, o mahkemelerde de "suç" olan "eylemler" yargılanıyor...
Yani sen ve benzer suçu işleyen meslektaşlarımızın yargılandığı bütün mahkemelerin uzantısında "ceza" yazıyor...
Haaa...
Şamil diyorsa ki ( diyor olmalı zira suç olduğunu, bin yıl hapis cezası istemiyle yargılandığını bile bile, gizli belge yayımlamaya devam ediyor. Aynı belgeleri başkalarının da yayımlaması ne onları kurtarır yargılanmaktan ne de kendisini ama güvendiği bir şey olmalı):
"Ey yaşlı kurt!.. Ben suçu işlerim, sonra da sulh cezada yargılanır, mahkumiyetimi alır ama cezamı erteletirim.. Oysa ağır ceza suçları ertlenenemez"...
Bakın işte orada haklı olabilir...
Haklı olabilir ama...
O zaman da gözlerini kısıp, "ben 1000 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyorum" diye ağlaşarak "duygu istismarı" yapamaz...
Yapmamalı...
Dediğim gibi...
Beni bir fiilin hangi mahemede yargılanacağı değil ,"suç" olup olmadığı ilgilendiriyor...
Gerisi faso - fiso...
Ve ben aylardır; Şamil ve benzer suçtan yargılanıp mahkum olan diğer meslektaşlarımızı mahkûm eden ceza maddesinin kaldırılmasını talep ediyorum...
Gazeteciler yerine; dosyadan bilgi sızdıran savcı veya savcılık kalemi görevlilerinin yargılanmalarını mümkün kılan yeni bir yasal düzenleme öneriyorum...
Meğer ben ne ayıpçıymışım öyle!..
Geleyim yaptığım ayıba(!)...
Hani diyor ya Şamil; "... Çete ve darbe suçlamasını görmezlikten gelip haberciliği ağır cezaya götürmenin ayıbı ona yeter artar bile."
İşte o ayıbıma...
Şamil'in böyle bir cümle kuruşundaki amacı anlayamadım...
Çeteciliği de darbeciliği de darbi girişimini de ve hatta hayatımı karartan, son 14 yılımı çalan 28 Şubatçı generallerin niçin yargılanmadıklarını da (hem de suçüstü yakalanmışlardı, 50 kuruşluk CD'den delille değil) en çok sorgulayanlardan biriyim...
Kenan Evren ve arkadaşlarının "yargılanmaları" amacıyla(!) yapılan anayasa değişikliği ve "yargılanacaklar" taahhüdüne rağmen (% 50 "Evet" oyu almasını sağlayan değişiklik) neden yargılanmadıklarını sorup duran da benim...
İlle de adına bizzat Şamil ve arkadaşlarının Ergenekon adını verdikleri kovuşturma dosyasından dolayı tutuklu yargılananların içinde çok sayıda "suçlu" bulunma ihtimalinin "yüksek" olduğunu yazıp söyleyen de benim...
Hem de suçları sabitse "en ağır" cezaya çarptırılmalarını talep eden de benim...
Bunu da en iyi bilenlerden biri Şamil olsa gerektir...
Buna rağmen benim çetecileri, darbecileri, darbe girişimcilerini savunuyor olduğumu ima(!) etmesi asıl ayıp olandır...
Haaa...
Diyorsa ki, "ben yazayım da, nasıl olsa benim okurlarım beni okuduklarıyla kalır, o ne cevap verse haberleri olmaz"...
Yanılıyor...
Resmi olarak 30 bin satan bir gazetede kendisini kaç kişinin okuduğunu bilemem tabii ama kendisiyle ilgili en son yazım (aklımda kaldığı kadarıyla) 20 bin okuru geçmişti...
Yani...
Beni STAR'da yazan ve günde 300-500 kişinin ancak okuduğu aziz entel - dantellerden biri zannetmesin...
Az daha unutuyordum...
Kendisinin ve arkadaşlarının "Çeteci Gazeteci" dedikleri Soner Yalçın için ".... Hakkında (Soner Yalçın) yazılan “kötü” sıfatlara inanmak için bayağı yol aldığımı da itiraf edeyim…" diyen de benim...
[email protected]