Şamil Tayyar kimin gözünde beyazlaşıyor?..
Şamil Beyaz Türk olmadığı gibi özentilerinden de değildir... Oysa Ahmet kendisine edilen küfür ve hakaretleri daha çok
ADNAN BERK OKAN
"Galiba ben aleyhimde de olsa iyi esprinin meftunuyum, galiba kindar değilim ve yine galiba yaratılanı seviyorum yaratandan ötürü..."
Bu "sevimli" cümleyi Ahmet'in (Hakan) yazılarından birinden aldım.
Nereden icab etmiş de söylemiş peki?
Onu da belirteyim.
Bilinir ki, Ahmet'in asla anlaşamadığı meslektaşlarından biri Şamil (Tayyar)'dir...
Çünkü Şamil Beyaz Türk olmadığı gibi özentilerinden de değildir...
Oysa Ahmet kendisine edilen küfür ve hakaretleri, "eylemcinin bulunduğu köşeye bakarak" değerlendirir...
Beyaz Türk semtinden veya sonradan Beyaz Türkler arasına intisab etmiş olanlardan yağıyorsa geniş hoşgörüsüyle(!) yaklaşır küfür ve hakaretlere...
Örneğin, Hıncal Uluç...
Yine meselâ, Oray Eğin...
Şamil'in, Ahmet'e ettiği küfürlerin feriştahını saydırmışlardır dükkânlarının penceresini açıp da...
Ama Ahmet yağmur sandığını açıklamakta "beis" görmemiştir...
"Sakıncalı Beyaz Türkler" sınıfından saymamıştır küfürbazlarını...
Dedim ya...
Ahmet yediği küfürleri değil, küfür edenlerin sınıflarını sever ya da sevmez...
Hasan Karakaya, Ahmet'e geçmişini hatırlatır meselâ...
Haliyle sevmez Karakaya'yı Ahmet, sevemez...
Şamil, Hasan Karakaya ile aynı mahalleden olmasa da beyaz Türk değilidr...
Haliyle sevilecek "tip" sınıfına girmez...
Ve üstüne üstelik, Ahmet'in “köşe yazısıyla kız tavlama sanatçısı" olduğunu kamuoyuna duyuran da Şamil'dir...
Oysa Hıncal ağabeyi ve Oray'ı varken o görev Şamil'e mi düşerdi Allah aşkınıza?..
Şimdiii...
Ahmet'in bugünkü yazılarından birini okuyunca işte yukarıdaki gerekçeler nedeniyle hayretler içinde kaldım...
"Vay anasını be Ahmet!" dedim, "meksûr etdin beni!.. Ama korkma...
Ben seni mustarıf ilân etmeyeceğim..."
Çünkü Ahmet, Şamil'in kendisine gönderdiği kitabında yer alan imzasının üzerine şöyle yazmıştı:
“Sevgili Ahmet Hakan’a... Kız tavlamaya yaramaz ama çekirdek niyetine... Sevgiyle.”
Ve...
Beyaz Türkler dışında hiç kimseye burnundan "kıl" aldırmayan Ahmet bu kez sevmişti Şamil'in esprisini...
Ne sevmesi, "meftun" olmuştu "meftun"...
Ve işte bu yüzden benim bütün ışıklarımı söndürmüş, kolumu kanadımı kırmıştı...
Ahmet benden de pek hoşlanmaz...
Oysa benim "haz etmediğim kişiler" listesi pek fukaradır...
O repertuarda Aydın Doğan, Uğur Dündar, Emin Çölaşan ve Tuncay Özkan'dan başka hiç kimse yoktur...
Biliyor musunuz?..
(Allah göstermesin) Bu dört sevimsizimin başına bir belâ geldiğinde bile "Geçmiş Olsun" diyebilecek kadar unuturum kinimi, öfkemi, nefretimi...
Geçenlerde ne dost ne de düşman olduğum Ahmet "izninizle hastayım" diye yazdığında "geçmiş olsun" mesajı gönderdiğimi itiraf(!) ediyorum...
Esprili bir dil kullanamamış olmalıyım ki "karşılık" alamadım...
Kim bilir?..
Belki de Ahmet'in huzurunda "Yaratan'dan ötürü sevilmesi gereken" biri olarak kabul görememiştim...
Şuradan bir ricada bulunuyorum:
"Bir insana en esprili şekilde 'Geçmiş olsun' diyebilmek için nasıl bir cümle kurulmalıdır?"...
Yardımlar "karşılıksız" kalmayacaktır...
[email protected]
"Galiba ben aleyhimde de olsa iyi esprinin meftunuyum, galiba kindar değilim ve yine galiba yaratılanı seviyorum yaratandan ötürü..."
Bu "sevimli" cümleyi Ahmet'in (Hakan) yazılarından birinden aldım.
Nereden icab etmiş de söylemiş peki?
Onu da belirteyim.
Bilinir ki, Ahmet'in asla anlaşamadığı meslektaşlarından biri Şamil (Tayyar)'dir...
Çünkü Şamil Beyaz Türk olmadığı gibi özentilerinden de değildir...
Oysa Ahmet kendisine edilen küfür ve hakaretleri, "eylemcinin bulunduğu köşeye bakarak" değerlendirir...
Beyaz Türk semtinden veya sonradan Beyaz Türkler arasına intisab etmiş olanlardan yağıyorsa geniş hoşgörüsüyle(!) yaklaşır küfür ve hakaretlere...
Örneğin, Hıncal Uluç...
Yine meselâ, Oray Eğin...
Şamil'in, Ahmet'e ettiği küfürlerin feriştahını saydırmışlardır dükkânlarının penceresini açıp da...
Ama Ahmet yağmur sandığını açıklamakta "beis" görmemiştir...
"Sakıncalı Beyaz Türkler" sınıfından saymamıştır küfürbazlarını...
Dedim ya...
Ahmet yediği küfürleri değil, küfür edenlerin sınıflarını sever ya da sevmez...
Hasan Karakaya, Ahmet'e geçmişini hatırlatır meselâ...
Haliyle sevmez Karakaya'yı Ahmet, sevemez...
Şamil, Hasan Karakaya ile aynı mahalleden olmasa da beyaz Türk değilidr...
Haliyle sevilecek "tip" sınıfına girmez...
Ve üstüne üstelik, Ahmet'in “köşe yazısıyla kız tavlama sanatçısı" olduğunu kamuoyuna duyuran da Şamil'dir...
Oysa Hıncal ağabeyi ve Oray'ı varken o görev Şamil'e mi düşerdi Allah aşkınıza?..
Şimdiii...
Ahmet'in bugünkü yazılarından birini okuyunca işte yukarıdaki gerekçeler nedeniyle hayretler içinde kaldım...
"Vay anasını be Ahmet!" dedim, "meksûr etdin beni!.. Ama korkma...
Ben seni mustarıf ilân etmeyeceğim..."
Çünkü Ahmet, Şamil'in kendisine gönderdiği kitabında yer alan imzasının üzerine şöyle yazmıştı:
“Sevgili Ahmet Hakan’a... Kız tavlamaya yaramaz ama çekirdek niyetine... Sevgiyle.”
Ve...
Beyaz Türkler dışında hiç kimseye burnundan "kıl" aldırmayan Ahmet bu kez sevmişti Şamil'in esprisini...
Ne sevmesi, "meftun" olmuştu "meftun"...
Ve işte bu yüzden benim bütün ışıklarımı söndürmüş, kolumu kanadımı kırmıştı...
Ahmet benden de pek hoşlanmaz...
Oysa benim "haz etmediğim kişiler" listesi pek fukaradır...
O repertuarda Aydın Doğan, Uğur Dündar, Emin Çölaşan ve Tuncay Özkan'dan başka hiç kimse yoktur...
Biliyor musunuz?..
(Allah göstermesin) Bu dört sevimsizimin başına bir belâ geldiğinde bile "Geçmiş Olsun" diyebilecek kadar unuturum kinimi, öfkemi, nefretimi...
Geçenlerde ne dost ne de düşman olduğum Ahmet "izninizle hastayım" diye yazdığında "geçmiş olsun" mesajı gönderdiğimi itiraf(!) ediyorum...
Esprili bir dil kullanamamış olmalıyım ki "karşılık" alamadım...
Kim bilir?..
Belki de Ahmet'in huzurunda "Yaratan'dan ötürü sevilmesi gereken" biri olarak kabul görememiştim...
Şuradan bir ricada bulunuyorum:
"Bir insana en esprili şekilde 'Geçmiş olsun' diyebilmek için nasıl bir cümle kurulmalıdır?"...
Yardımlar "karşılıksız" kalmayacaktır...
[email protected]