ANALİZ

Salih Tuna öfkelenmeden önce Özkök'ü anlamaya çalışsaydı...

Gerek Ergenekon ve gerekse de Balyoz davaları henüz sadece "iddiadan ibaret"tir..

Salih Tuna öfkelenmeden önce Özkök'ü anlamaya çalışsaydı...
ADNAN BERK OKAN

Salih Tuna benim medyamızda en çok beğenerek okuduğum yazarlardan biridir...
Kendisi nasıl kabul eder bilmiyorum ama benim gözümde çok kaliteli, entelektüel birikimi yüksek bir İslâm Sosyalisti'dir Salih...
Buradaki "Sosyalist" sıfatı "Türkçe" karşılığı tam olarak henüz bulunamadığı için kullanılmıştır...
"İnsan Sevgisi" yüksek, "Adalet Duygusu" gelişmiş, "Adil Paylaşımın Erdemine iman etmiş" olduğunu anlatmak için kullandım "Sosyalist" sıfatını...
Pardon...
Hayatımın tek gününde bile "Sosyalist" olmadım...
Ama...
Samimi Sosyalistleri her zaman çok sevdim...

Lâfı, Salih'in bugünkü yazısına getireceğim ama önce en basit ama en "olmazsa olmaz" hukuk kuralını hatırlatacağım...

Hukuk 3 ayaklıdır...
1. Ayak: Savcı: İddia - Soruşturma
2. Ayak: Şüpheli: Savunma
3. Ayak: Yargıç: Kovuşturma

Yani...
Savcı önce soruşturur, şüphelinin ifadesini alır ve "iddianame" hazırlayıp ek delilleriyle birlikte Yargıç'a gönderir...

Henüz "Varsayım" halindeki bir "İddia"dan hareketle ortada "Mahkûm" veya "Hüküm" varmış gibi davranmak adaletsizliktir...

Halkımızın arasına "Fitne" sokmaktır...
Fitne ise İslâm dininin en büyük günahlarından biridir...
İslâm Peygamberi Hz. Muhammed'in "Ben şu anda evlerinizin arasına yağmur inercesine fitne indiğini gömekteyim" diyerek inananları fitneye karşı uyardığı rivayet olunur.
Ve yine fitnenin uzak durulması gereken bir günah olduğunu anlatmak için "Bir kısım fitneler olacak. Bu durumda oturan, ayakta olandan; ayakta olan, yürüyenden; yürüyen, koşandan hayırlı olacaktır" dediği Hadis kitaplarında anlatılmaktadır...
Nitekim Hz. Ömer devrinde başlayan, Hz. Osman devrinde devam eden; Hz. Ali devrinde ise "zirve" yapan fitne yüzünden onbinlerce Müslüman birbirlerini katlettiler...
Cemel'de, Sıffin'de, Nehrevan'da, Haare'de onbinlerce Müslüman, onbinlerce Müslüman tarafından kılıçla kesildi...
Keza Kerbela'da...
Cemel'de Hz. Muhammed'in eşi Hz. Ayşe ile yeğeni ve damadı Hz. Ali'yi savaştıran şey "Fitne" idi...
Hz. Ayşe'yi öldürmek amacıyla içinde bulunduğu Mahfe'yi attıları oklarla kirpiye çevirenler Hz. Muhammed'in ümmetiydi...
Tıpkı Kerbelâ'da, Hz. Muhammed'in sevgili torunu Hüseyin'i şehit edenlerin de yine Müslüman oldukları gibi...

Adnan Berk Okan

Yargıç, ya iddianameyi (ve delilleri) kabul etmez geri gönderir veya kabul edip "yargılamaya" geçer...
Bu süreçlerde (bizim sistemimizde) şüpheli önce karakolda, sonra savcılıkta ve en sonra da mahkemede ifade verir...
Şüphelinin bu süreçte en temel hakkı: Neyle suçlandığını bilmektir...

Şimdi...
Gerek Ergenekon ve gerekse de Balyoz davaları henüz sadece "iddiadan ibaret"tir..
Ve her iki kovuşturma çerçevesinde de kimi tutuklular hangi suçu işlediklerini halen bilmiyorlar...
Sadece savcının (iddia eden) ve yargıçların kanaati ile yatıyorlar hapiste...
Yani...
Savcı, şüphelilerin "suçlu" olduklarına dair bir kanaate varmış ve yargıya:

"Ben bu kişilerin suçlu olduklarını düşünüyorum ancak nihai kararı; benim iddialarım, şüphelinin kendisini savunması ile sürecin sonunda siz vereceksiniz" demiş, yargıçlar da savcının iddianamesine (şimdilik) katılmışlar...

Sevgili Salih;
Balyoz veya Ergenekon davalarında henüz bir karar var mı?..
Yok...
Ya ne var?..
İddia...
Sadece iddia...
Yani; Hukuk isimli üç ayaklı yapının sadece tek ayağı inşa edildi...
O da boylu boyunca yerde yatıyor şimdilik...
Dikilmek için diğer iki ayağın inşaasının da bitmesini bekliyor.
Yani...
Diğer iki ayağın (Savunma - Yargılama) inşaası devam ediyor...
Diğer iki ayak da bittiğinde yapı tamamlanmış olacak...

Değerli kardeşim;
Seni tenzih ederim çünkü tutukluluk haline samimi itirazlarını hepimiz biliyoruz. Haliyle henüz "hüküm" verilmiş gibi yazmadığının da farkındayım...
Ama...
Senin mahallede inşaatın bitmesini beklemeden yapı hakkında ahkâm yürüten çok...
Karşı mahallede de "yok" değil haaa...
Sürüsüne bereket(!)..
Yani...
Kimisi yapının çok "berbat" olduğunu söylerken kimileri ise "Muhteşem güzel oldu" diyor...
Ben de o dostlara sık sık şöyle sesleniyorum:
Yahu hele bir bekleyin...
Daha ortada yapı mapı yok...
Sadece yerde yatan koccamanlık ucube bir beton yığını var...
Hele diğer iki ayağın da inşası bitsin...
hele diğer ayakla birlikte monte edilsin; o zaman deyin diyeceğinizi...

Yani değerli kardeşim;
Savcının iddiası "doğru" veya "yanlış" olamaz...
Her iddia gibi sadece "Varsayım"dır...
Ve o insanlar "Varsayım" sebebiyle "Tutukludur"...
Elbette varsayımların dayanağı olan bir takım "deliller" de vardır...
Ama sadece "Delil"dirler...
Yani "varsayımı" destekleyen "Bilgiler"...
Ne var ki o delillerin "Kesin - Mutlak" olduğu da henüz hiçbir mahkeme kararıyla "Tescil" edilmiş değil...

Sevgili Salih;
Henüz varsayıma dayalı iddialarla yargılananlar için kullanılacak terim asla "Suçlu" olmamalıdır...
Henüz kesinleşmiş bir mahkeme kararı yokken bunu söylemek "Fitne"dir ve affedilemez büyük günahtır...
Yani tek ayağı yapılmış köprü hakkında hüküm vermek gibi bir şeydir...
Savcının iddiası "Hüküm" olarak kabul edilseydi "Duruşmalara" ne gerek vardı Salih?..
Savcı şüphelinin ifadesini alır ve hükmü keserdi: "Suçlu"...
Ya da tersi: "Suçlu değil"...

Aylardır bunu anlatmaya çalışıyorum...
O çok kızdığın, "Böyle şerefsiz yazı görmedim" dediğin Ertuğrul Özkök makalesinde de anlatılmak istenen oydu...
Ama sen bugün o yazı için çok ağır yazmışsın...
Diyorsun ki:

Dün "Her şey hukuktan ibaret değildir" düşüncesiyle 12 Eylül darbesine methiyeler düzerken, 28 Şubat'ı yere göğe sığdıramazken bugün demokrat kesildiğine dikkat çekebilirdi.


Bırak "Demokrat" olsun Salih...
Bize ne onun dününden?..
Biz bugüne bakalım...
Dün'de kalırsak; kızkardeşi Fatıma'nın kapısından içeri girmek üzereyken Kuran sesi işitip öylece durup dinleyen; beyninde Hz. Muhammed'i öldürme düşüncesi olan Hz. Ömer'de kalırız...
Oysa Hz. Ömer, birkaç saniye içinde cani ruhlu bir katil adayından; temiz ruhlu bir Müslüman'a dönüştü...
Sakın ola şimdi kalkıp da "Hz. Ömer'le, Ertuğrul bir mi?" diye sorma...
İnsanların olumlu dönüşümlerine saygı duymayı mutlaka öğren...

Bak sevgili Salih;
Bunlar da senin makalenden aldım:

"..... yine ne fırıldaklar çeviriyor merakıyla mı bilmiyorum, yazısına 'tıkladım' ."
Bu da senin makalenden:
" ....
mahut yazı..... elime bulaştı..."

Özkök'ün beğenmesen de emek ürünü (senin ve hepimizin yazıları gibi?) olan yazısını eleştirirken keşke sadece içeriğiyle ilgili görüşlerini yazsaydın...
Hatta daha da öte...
Onu anlamaya çalışsaydın...
"Ama o bizi anlıyor mu?" diye sorma...
Bir kez daha düşün...
İyi bir Müslüman, beğenmese de bir başkasını aşağılama hakkına sahip midir?..
Ya da öyle bir hakkı kullanır mı?..

Sevgili Salih;
"İyi insan mıdır?" diye sorulduğunda "olumlu" cevap veremeyeceğim birini savunmak zorunda kaldığım için üzülüyorum...
Bu tür savunma yazılarından sonra yüreğim yangın geçirmiş samanlık gibi oluyor...
Ama ne yapayım ki "adaletsizlik" yapılmasını hazmedemiyorum...
Yani, Ertuğrul'u değil, hukuku savunduğumdan eminim...
Ama başkalarının da bundan emin olduğundan emin değilim...
Ve...
Sen ya da başkası; sevemediğim birilerini "bu tarz" eleştirdikçe ben onları savunmaya devam edeceğim...
Hatta adımı "Ergenekoncu"ya çıkartmak için çabaların giderek arttığını gördüğüm halde hukuku savunmaktan vazgeçmeyeceğim...

Not: Ali Bayramoğlu'nun sizin gazetede bugün yayımlanan makalesini okumuşsundur ama bir kez daha bak çünkü
[email protected]
ÇOK OKUNANLAR