MEDYA KÖŞESİ

Salih Tuna hangi budalalara kızıyor?

Farklı şairlerin (besteci – yorumcuların) şiirlerinden alıntılarla süslediği yazısında “yumruklama” vahşetini

Salih Tuna hangi budalalara kızıyor?

GAZETECİLER.COM

Salih Tuna bugün “Bu budalalar hangi budalaların hayranı?” diye sorarak başladığı yazısında, farklı şairlerin (besteci – yorumcuların) şiirlerinden alıntılarla süslediği yazısında “yumruklama” vahşetini ve o vahşiliğe destek verenleri “zem” etmiş.
Çok da iyi yapmış zira bütün şairler ve hatta yazının girişindeki esprinin sahibi, “şiddet karşıtı” sanatçılar.
Savaştan nefret edenler.
Bir bakıma asla “Budala” olmayanlar, olamayacak olanlar.
Biz de Salih Tuna’ya Orhan Veli işle destek verelim:

Hitler amca!
Bir gün bize buyur.
Kakülünle bıyıklarını
Anneme göstereyim.
Karşılık olarak ben de sana
Mutfaktaki dolaptan aşırıp
Tereyağı veririm.
Askerlere yedirirsin


Ama Salih Tuna’ya Yılmaz Özdil’i evine davet etmesini tavsiye etmeyiz.
Malum. Kendileri "Şiddet Yanlısı" olarak tanınmaktadırlar...
Salih Tuna’nın makalesinden bir bölüm şöyle.


“Bu budalalar hangi budalaların hayranı?”

Annem beni dövdü; annemin beni dövdüğünü öğrenen babam annemi, babamın annemi dövdüğünü duyan komşu babamı, babamı döven komşuyu da mahalleli dövdü.
Derken, bütün şehir kavgaya tutuştu.
İlk gençlik yıllarından aklımda kaldığı kadarıyla, Woody Allen marifeti böyle bir "espriydi."
Şiddetin acayip derecede bulaşıcı bir illet olduğunu dillendiren bundan daha çarpıcı bir "espri" de bilmem.
Gelgelelim bizim ülkemizdeki şiddeti anlatmaya yetmez.
Zira bizde asıl "film" bütün şehir kavgaya tutuştuğunda başlar.
Hatta "filmin" başlaması için şehrin kavgaya tutuşması beklenir.
Kendiliğinden çıkmıyorsa bu kavga, provokasyonlar devreye girer. (Zaten şehrin ahalisinin kendiliğinden kavgaya tutuşması da "espri"lerde olur.)
Velhasıl-ı kelam, şehir kavgaya tutuşur; düdük çalar; asker gelir.
Asker gelince de, bütün şehrin insanını bi güzel döver. "Asılması gerekenleri" de beslemez tabii.
Sonra sessizlik başlar.
Ahmet Kaya'nın Attila İlhan'dan bestelediği gibi, "O eski, o eski heyecan ölür / an gelir biter muhabbet. / şarkılar susar heves kalmaz..."
Sezen Aksu'yu içercesine dinler; "belki şehre bir film gelir..." diye bekler durursun.
Gözlerin yosun tutar beklemekten, ama o "film" gelmez olur!
İşte o an:
"an gelir şimşek yalar / masmavi dehşetiyle siyaset meydanını / direkler çatırdar yalnızlıktan."
Şiddet aynı zamanda böyle bir "yalnızlığın" kaynağıdır işte.
Her şey bir yumrukla başlar kimi zaman.
Yumruklar yumrukları davet eder.

Salih Tuna’nın makalesinin tamamını   

Aaa GAZETECİLER.COM

Salih Tuna bugün “Bu budalalar hangi budalaların hayranı?” diye sorarak başladığı yazısında, farklı şairlerin (besteci – yorumcuların) şiirlerinden alıntılarla süslediği yazısında “yumruklama” vahşetini ve o vahşiliğe destek verenleri “zem” etmiş.
Çok da iyi yapmış zira bütün şairler ve hatta yazının girişindeki esprinin sahibi, “şiddet karşıtı” sanatçılar.
Savaştan nefret edenler.
Bir bakıma asla “Budala” olmayanlar, olamayacak olanlar.
Biz de Salih Tuna’ya Orhan Veli işle destek verelim:

Hitler amca!
Bir gün bize buyur.
Kakülünle bıyıklarını
Anneme göstereyim.
Karşılık olarak ben de sana
Mutfaktaki dolaptan aşırıp
Tereyağı veririm.
Askerlere yedirirsin


Biz Salih Tuna’ya yine de Yılmaz Özdil’i evine davet etmesini tavsiye etmeyiz.
Salih Tuna’nın makalesinden bir bölüm şöyle.

“Bu budalalar hangi budalaların hayranı?”

Annem beni dövdü; annemin beni dövdüğünü öğrenen babam annemi, babamın annemi dövdüğünü duyan komşu babamı, babamı döven komşuyu da mahalleli dövdü.
Derken, bütün şehir kavgaya tutuştu.
İlk gençlik yıllarından aklımda kaldığı kadarıyla, Woody Allen marifeti böyle bir "espriydi."
Şiddetin acayip derecede bulaşıcı bir illet olduğunu dillendiren bundan daha çarpıcı bir "espri" de bilmem.
Gelgelelim bizim ülkemizdeki şiddeti anlatmaya yetmez.
Zira bizde asıl "film" bütün şehir kavgaya tutuştuğunda başlar.
Hatta "filmin" başlaması için şehrin kavgaya tutuşması beklenir.
Kendiliğinden çıkmıyorsa bu kavga, provokasyonlar devreye girer. (Zaten şehrin ahalisinin kendiliğinden kavgaya tutuşması da "espri"lerde olur.)
Velhasıl-ı kelam, şehir kavgaya tutuşur; düdük çalar; asker gelir.
Asker gelince de, bütün şehrin insanını bi güzel döver. "Asılması gerekenleri" de beslemez tabii.
Sonra sessizlik başlar.
Ahmet Kaya'nın Attila İlhan'dan bestelediği gibi, "O eski, o eski heyecan ölür / an gelir biter muhabbet. / şarkılar susar heves kalmaz..."
Sezen Aksu'yu içercesine dinler; "belki şehre bir film gelir..." diye bekler durursun.
Gözlerin yosun tutar beklemekten, ama o "film" gelmez olur!
İşte o an:
"an gelir şimşek yalar / masmavi dehşetiyle siyaset meydanını / direkler çatırdar yalnızlıktan."
Şiddet aynı zamanda böyle bir "yalnızlığın" kaynağıdır işte.
Her şey bir yumrukla başlar kimi zaman.
Yumruklar yumrukları davet eder.

Salih Tuna’nın makalesinin tamamını okumak için tıklayınız.   nnn

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar