MEDYA KÖŞESİ

Salih Tuna Cübbeli Hoca'yı fena tiye aldı

Star gazetesi yazarı Salih Tuna bugünkü köşe yazısında Cübbeli Ahmet Hoca'nın sözlerine cevap verdi. Salih Tuna'nın göndermelerle dolu yazı şöyle...

Salih Tuna Cübbeli Hoca'yı fena tiye aldı

Salih Tuna bugünkü yazısını Cübbeli Ahmet Hoca'ya laf sokmaya ayırmış. Ama bunu öyle inceden yapmış ki övüyor mu dövüyor mu anlamak zor doğrusu. 

Cübbeli Ahmet Hoca, Birgün yazarının eleştirilerine "Çok mantıklı yaklaşmış, gavur mantığıyla yaklaşmış, güzel, kendine göre güzel. Yani bu bizimkilere çok güzel oturtuyor (…) 'Cübbeli Ahmet saçmalamıyor,' diyor" şeklinde bir cevap verince  Salih Tuna da taşı gediğine oturtmuş. 

"Ah benim mübarek sakallı, ulu sarıklı Hocam!" diyen Salih Tuna, Cübbeli Hocayı "Adam bize değil, senin de aziz müntesipleri arasında yer aldığın Din-i Mübin-i İslam'a aklı sıra “oturtmaya” çalışıyor" sözleriyle uyarıyor.

İŞTE SALİH TUNA'NIN O YAZISI

Cübbeli Ahmet Hocam ile (o kendi televizyon kanalı Lalegül TV'den, fakir de bu köşecikten) “hasbihal” ediyoruz.



Lakin, bir okur, aranızda su-i tefehhüm var galiba, tez elden giderilir inşallah, demiş.



Yok aramızda yanlış anlama, “kötüye yorma” falan.



Dinlemediğiniz için bilmiyorsunuz; Cübbeli Hocam (k.s.) söz konusu sohbetinde, Salih Tuna gelir çayımızı çorbamızı içer, diyor. (Hocam, mümkünse tarhana olsun.)



Demek ki aramızda muhabbet var.



Kaldı ki, benden yana zaten yanlış anlama olmaz; haddimi bilir, Cübbeli Hocamdan nasibimce feyz almaya çalışırım.



Tabii ki her sözden de feyz almak mümkün olmuyor, kimi zaman mecburen fehmetmeye çalışmakla yetiniyoruz.



Fehmedemediklerimizi de Hocamızın hoşgörüsüne sığınarak “edebimizle” sormak isteriz.



Zira, Yunus'umuz, “Gezdim Halep ile Şam'ı, eyledim ilmi talep / Meğer ilim bir hiç imiş, illa edep illa edep” demiştir. (Tuğrul İnançer Hocamız da, “Edep, Allah nazarında amelden üstündür” buyurmuşlardır.)



Demem o ki, sormak istiyoruz, ama, edebimizle.



Misal…



Cübbeli Ahmet Hocam (k.s.) bahsi geçen sohbetinde, “Mesela ben Şii'ye kafir diyebilir miyim? Diyemem. Genel itibariyle… Ama o derse ki…” dedikten hemen sonra, ne derlerse kâfir olacaklarına dair örnekler verip, kriteri-ölçüyü dermeyan ediyor.



Yani, Şia'yı kategorik olarak tekfir etmiyor.



Gelgelelim aynı sohbetinde, “Ehl-i Sünnet'in dışındaki bütün mezhepleri şeytan kurmuştur” diyor.



İmdi, soralım:



Medet, ey ulu sarıklı Hocam, kafam karıştı, nedir bu?



Yanlış anlaşılmasın, mezkur soru dahil, Cübbeli Hocam her sorumuza cevap verecek diye bir kural yok.



Takdir buyurduklarına cevap veriyorlar zaten.



Sözgelimi, “Cübbeli Ahmet'in kafirleri başlıklı yazımda yer alan, “Rabbani'ye atıfla, 'Muhammed eşittir Allah' diyen bile 'tevil' ediliyor da, Farabi, İbn-i Sina, Ali Şeriati neden tevil edilmiyor? Hayırdır, tekfir işinde de mi torpil var?” (31 Ekim 2016, Yeni Şafak) şeklindeki soruma bir cevap lütfetmedi. (Yalnız, “Muhammed eşittir Allah” diyen Muhyiddin İbn-i Arabi değildir, lütfen karıştırmasınlar. O sözü kimin nerde kime nispet ederek söylediğini ve kimlerin tevil ettiğini Cübbeli Hocam gayet iyi biliyorlar.)



Aynı şekilde…



Madem asırlar önce ölen giden Farabi'yi, İbn-i Sina'yı (naklen de olsa, tasdik etmek suretiyle) tekfir ediyorsunuz, bir nesli mahveden, iğdiş eden, müstevlilere ajan haline getiren Fetullah Gülen'i neden vaktiyle tekfir etmediniz? Fetullah'ı tekfir etmenizin ikaz değeri olurdu belki; neden bunu yıllar önce (Fetullah'ın, “Cebrail, parti kur, derse, kusura bakma, derim” dediği dönemde) yapmadınız?



Şeklindeki sorumu da es geçti.



Cübbeli Hocam cevap vermeye gerek mi görmedi, yoksa gözünden mi kaçtı; sonuç itibariyle bu sorular havada kaldı.



Bilemiyorum; belki de “mindere gelmek” istemedi.



Zira mezkur konuşmasının Azerbaycan'ın yüzde 85'inin Şii olmaklığı bahsinde, fakirin kendisini “mindere çekmek” istediğini söylüyor. Şakayı da çok sevdiği için olsa gerek fakir için, “çok zeki ya” diye de ilave ediyor. (İlkin “çok zeki ya” ifadesinde istihfaf sezdim. Ama sonra bunun şeytanın vesvesesi, iğvası olduğunu, Cübbeli Hocamın öyle sakil şeylere tenezzül buyurmayacaklarını düşündüm. Bir anlık suizandan ötürü de tövbe istiğfar ettim, elhamdülillah.)



Yine de belirteyim, kimsecikleri “mindere çekmek” gibi bir hobim hiçbir zaman olmadı. (Tam aksine, mindere kendi ayağıyla düşen nicesini elimin tersiyle kovdum gitti.)



Hülasa, Cübbeli Hocamı mindere çekmeye, hâşâ derim, başka da bir şey demem.



Tekrar edeyim: biz nasibimizce feyz almaya çalışıyoruz sadece.



Lakin, Cübbeli Hocamın, “ne akıllı inançsızlar var” diyerek sitayişle bahsettiği Birgün gazetesi yazarı, “Cübbeli Ahmet saçmalamıyor” diyerek galiba (Hocamı) bir yerlere çekmek istemiş.



Bir kere “saçmalıyor” diyen ben değilim. (Bu arada, Cübbeli Hocamın, Ahmet Hakan'la beni aynı cümle içinde zikretmesine bile üzüldüm. Bir başkası, Cübbeli Hocamı, İhsan Eliaçık ile aynı cümle içinde kullansa eminim kendileri de çok üzülürlerdi.)



Peki, ne diyormuş bu “inançsız” Birgün gazetesi yazarı?



Sayın Erdoğan ve AK Parti için, “aklını birazcık olsun kullananı cehennemlik sayan zihniyetin eğitim politikası” diyor.



Başka?



Cübbeli, sadece adını zikrettiği bilim insanlarını (Farabi, İbn-i Sina) değil, aklını kullanan herkesi kâfir sayıyor (…) Adam yorum yapmıyor, açıklaması Kuran'a dayanıyor.



Başka?



Ya bilimsel, laik ve demokratik eğitimi savunanların ya da cüppelilerin yanında olun. Biraz akıl biraz iman olmaz…
(28.10.2016, Birgün)



Cübbeli Ahmet Hocam (k.s.) mezkur sohbetinde, Birgün yazarınınbu üçüncü sınıf pozitivist yazısı üzerine şöyle buyuruyorlar: “Çok mantıklı yaklaşmış, gavur mantığıyla yaklaşmış, güzel, kendine göre güzel. Yani bu bizimkilere çok güzel oturtuyor (…) 'Cübbeli Ahmet saçmalamıyor,' diyor. Ayet hadise gittiğin zaman, adam doğru konuşuyor; sen Müslüman mısın, diyor, değil misin ona karar ver, diyor. Ya benim gibi 'akla bakarım bunları takmam' de, diyor, ya da, 'en Müslümanım deyip Cübbeli'ye saçmalama deme', diyor. Ne akıllı böyle inançsızlar var…



Ah benim mübarek sakallı, ulu sarıklı Hocam!



Adam bize değil, senin de aziz müntesipleri arasında yer aldığın Din-i Mübin-i İslam'a aklı sıra “oturtmaya” çalışıyor.



Ya akıl ya iman, diyor.



Dahası, akıllı insanın Kur'an'la imanla işi olmaz, diyor. Senin de, “aklını kullanan herkesi kafir saydığını, bunu da Kur'an'a dayandırdığını” iddia ederek, çok “tutarlı” olduğunu söylüyor.



Halbuki…

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar