GÜNDEM

"Sabah gazetesinin giriş kapısının önü 'küllük' gibi!"

Hıncal Uluç'un Sabah gazetesi çalışanlarıyla sorunu bitecek gibi değil... Bugün yine köşesinin büyük bölümünü Sabah çalışanlarının beğenmediği hareketlerine ayırdı...

"Sabah gazetesinin giriş kapısının önü 'küllük' gibi!"

Hıncal Uluç, başka gazetecileri eleştirdiğinden fazla Sabah gazetesi çalışanlarını eleştiriyor...

Editörlerin haber sunumundan, atılan başlıklardan, yöneticilerin seçtiği haberlerden şikayetlerini köşesine taşıyor Hıncal Uluç...

En çok da Sabah gazetesi çalışanlarının beğenmediği hareketleriyle uğraşıyor...

GAZETENİN ÖNÜNDEKİ KALDIRIM İZMARİTLERLE DOLU

Bugün yine köşesinin büyük bölümünü Sabah gazetesi çalışanlarına ayırmış Hıncal Uluç...

Bina içerisinde sigara içmek yasak olduğu için, bina önüne çıkan Sabah gazetecilerinin sigara izmaritlerini yerlere atmasına takılmış...

"Gazete önündeki kaldırım sigara izmaritleriyle dolu.. İçerde sigarayı yasaklayınca, caddeyi, kaldırımları kül tablası yaptık" diyor....

YAKA KARTLARI GENELDE TAKILMAYA BAŞLANDI...

Sabah çalışanlarının asansör kullanma teknikleriyle uzun süredir uğraşan Hıncal Uluç, yine bir asansör beğenmezliğini de köşesine taşıdıktan sonra şöyle yazdı:

"Bu arada.. 'Asansör ve Günaydın' Kültürü, sabah sabah, tanımasa da 'Sabah' ekibinden birine 'Gülümseme'nin önemini anlatmaya aylar, hatta yıllardır çalışıyorum. Çok yol aldığımızı her gün görüyorum. İnkâr etmemem gerek.
Yaka kartını da genelde takmaya başladık. 
Ama yolumuz hâlâ uzun!."

İşte Hıncal Uluç'un yazısının ilgili bölümü:

SABAH'TA GÜNE BAŞLAMAK!

Benim için mutluluk tarifi basittir. Sabah işe koşa koşa gitmek.. Çünkü bu sevdiğim işi yapıyorum demektir. Bilimsel Mutluluk Merdiveni'nin tepesinde de o yer alır zaten. (Birinci basamak, karnını doyurmak.. İkinci basamak bir barınak edinmek.. Üçüncü basamak, sevgi.. Sevmek, sevilmek.. Dördüncü basamak başarılı olmak. Beşinci basamak, sevdiği işte başarılı olmak..) ..ve de akşamları eve gene keyifle koşmak..

Özet!.

"Hem işe, hem eve koşa koşa, keyifle, zevkle, heyecanla gidiyorsan, mutlusun demektir."Güne uyandığım yer evim.. Kedilerime mama verdikten sonra kahvem ve iki dilim kızarmış ekmekle kahvaltımı ederken, gazetemi başından sonuna okumak ne keyiftir..

Güne başladığım yer ise, Sabah!. Balmumcu'da, yani İstanbul'un en önemli caddelerinden Barbaros Bulvarı'ndaki gazete binamız..

İşte onun önünde arabamdan indiğim anda, ilk darbeyi yiyorum..

Gazete önündeki kaldırım sigara izmaritleriyle dolu.. İçerde sigarayı yasaklayınca, caddeyi, kaldırımları kül tablası yaptık.

Aslında içerde içmekten daha ayıp, daha büyük kabahat..

Bu şehri temiz tutmak, sadece belediyelerin değil, yaşayan insanların da görevi.. Yapmayanları uyarmak da, "Dördüncü Güç" olarak bizim.. Ama biz kendi binamızın önünü kül tablasına çevirirsek, başkalarını hangi yüzle eleştirecek, onlara nasıl "Yapmayın, bu kent sizin yüzünüzden leş" diyeceğiz..

"Ele verir talkını, kendi yutar salkımı" demezler mi adama!.

Bu hüzün, sigara yasağının başladığı günden beri böyle.. Kimsenin de umursadığı yok.. Yasağı uygulama durumunda olanlar, kentin temizliğini koruma, kirleteni cezalandırma makamlarında oturanlar dahil.. Dünya güzeli Boğaz'ı, kenar ev ve mekanlarda yaşayanların çöplük gibi kullanılmasına aldırmayanlar, Sabah'ın önüne izmarit atanları mı kollayacak?.

Bu izmarit rezilliğine mecburen alıştık. Durum umutsuz çünkü..

Asıl alışamadığım şey, binaya girince başlıyor..

İnsanlık ve asansör kültürümüz var, ya da yok ya hani?.

Bununla yıllardır savaşıyorum biliyorsunuz.. Önemli yol aldık..

Çarşamba sabahı mesela.. Garaj katında bindim asansöre.. Zeminde genç bir kadın meslektaşım girdi.. Elinde bir demet lavanta yaprağı.. "Günaydın Hıncal Bey" dedi..
Bu nasıl bir keyif benim için.. Bir karış suratla binen, kimsenin yüzüne bakmayan, gülümserse orada tecavüze uğrayacakmış gibi somurtarak duran, katına gelince arkasını dönüp gidenlerle dolu bir binada, birisinin "Günaydın" demesi nasıl bir güzelliktir, dememe kalmadı, kız elindeki lavanta demetinden iki yaprağı itina ile seçip bana uzatmaz mı?.

Yukarıya nasıl mutlu, nasıl keyifli çıktım.. Odamın kapısının açıldığı holde, sekreterler vardır, yan yana.. Üç kişi.. Biri benim Yaso.. Bir de Çiğdem gelmiş.. O iki mis kokulu yaprağı birer birer onlara uzattım.. Mutluluk salgındır. Yayılır.. Öyle oldu.

Bir "Günaydın" lafı ve iki yaprakla doğan mucize..

Dün sabah geldim. Asansörlerin önünde iki kişi var, zeminde.. Aşağıdan asansör geldi. Sıra bu iki arkadaşta.. Bekledim. Binmediler.. İçerde beş kişi var..

Sevmemişler belli.. Onlar girmeyince ben davrandım ama, yetişemedim. Kapı kapandı..

Bekliyoruz.. Az sonra yukardan bir asansör geldi. Kapı açıldı. Bir kişi indi. İçerde bir kişi var, aşağı inecek. "8 kişilik asansörde 5 kişi var" diye binmeyen bizim muhteremler, yukarı çıkacakları halde, aşağı inecek asansöre girdiler ki, aşağıdan gene dolu, yarı dolu gelirse gene beklemesinler..

Yahu asansör.. Yahu en fazla 20 saniye gideceksin. Sıkışsan azcık ne olur?.
Ters yönde giden asansöre, yazılı sözlü tüm uyarılara rağmen binmek, başkaları uygarca sıralarını beklerken, onları "Hıyar" yerine koyup, ters yönde gelen asansörü sebepsiz yere durdurmak, bir sonraki katta o asansörü bekleyenlerin yerini almak, asansörlerin hızını bu ters duruşlar yüzünden azaltmak ve bekleme süresi çoğaltmak.. Say sayabildiğin kadar..

Şimdi bu Sabah çalışanları, trafiği allak bullak eden ve kent hız ortalamasının nerdeyse yarıya düşmesine sebep olan "Trafik Uyanıkları" ile savaşacak öyle mi?.
Önce ben sorayım?.

Ne hakla?.

Kurallara en önce ve en fazla biz uymalıyız, meslektaşlarım.. Örnek olmalıyız..

Yaptığımız kötü örnek olmak hep..

O zaman da olmuyor işte!.

***

Bu arada.. "Asansör ve Günaydın" Kültürü, sabah sabah, tanımasa da "Sabah" ekibinden birine "Gülümseme"nin önemini anlatmaya aylar, hatta yıllardır çalışıyorum. Çok yol aldığımızı her gün görüyorum. İnkâr etmemem gerek.
Yaka kartını da genelde takmaya başladık.
Ama yolumuz hâlâ uzun!.

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar 2 yorum