MEDYA KÖŞESİ

Ruşen Çakır'dan BDP analizleri

Vatan yazaru köşesinde BDP'nin hükümet ve Öcalan ile ilişkilerini yorumladı.

Ruşen Çakır'dan BDP analizleri
GAZETECİLER.COM - Bir bayram günü siyaset, hele Kürt sorunu ve çözüm süreci üzerine yazmanın (ve siz okuyucular için okumanın) pek hoş bir şey olmadığının farkındayım. Fakat bu hayati konular bayram filan dinlemiyor.

Vatan gazetesindeki yazısına böyle başladı Ruşen Çakır, "Başbakan Erdoğan, bayram namazı çıkışı BDP’ye yönelik eleştirilerini sürdürmekten geri durmadı. Yine dün, Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan BDP’nin çatırdaması ihtimali üzerine yazdı." diyerek köşesinde BDP'nin hükümet ve Öcalan ile ilişkilerini yorumladı.

İşte o yazıdan çarpıcı bölümler:

PKK'NIN ATEŞKESİ BİTİRMESİ ŞAŞIRTICI OLMAZ

"Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi de, resmi kaynaklardan aldığı belli olan bazı bilgilerden hareketle Cemil Bayık’ın yerel seçimlerin silahların gölgesinde geçmesi için hazırlık içinde olduğunu yazdı.


Selvi’nin yazısını önemsiyorum zira zaten geri çekilmeyi durdurmuş olan PKK’nın, herhangi bir bahaneyle ateşkesi de bitirmesi pek şaşırtıcı olmaz. Fakat çatışmaların yeniden başlaması ihtimali o kadar ürkütücü ki insanın içinden bunun üzerine yazı yazmak bile gelmiyor.

BDP’nin çatırdaması ihtimaliyse pek böyle değil.

BDP İÇİNDE İKTİDAR MÜCADELELERİ VAR

Aslında bir süredir BDP içinde ciddi çalkantı, tartışma ve iktidar mücadeleleri olduğu biliniyordu. Daha biz BDP içinde kimin kimlerle birlikte, hangi konuda hangi pozisyonu aldığını, İmralı (Öcalan) ve Kandil’in ağırlıklarını kimlerden ve hangi yaklaşımlardan yana koyduğunu anlamadan siyasi iktidarın tercihini öğrenmiş olduk. Gerek Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, gerek Başbakan’ın sözlerinden, gerek Akdoğan’ın son yazısından, gerekse son İmralı heyetine Selahattin Demirtaş’ın alınmamasından hareketle hükümetin BDP’nin şimdiki yöneticilerinden, onların siyaset yapma tarzından memnun olmadıkları anlaşılıyor.

AYAKLARI ÜZERİNDE DURAN BDP

Kısacası, ülkeyi yönetenler BDP’yi “fazla sert” ve “uzlaşmaz” buluyorlar. Bu şikâyetlerinde haklı olup olmadıkları, hatta böyle bir şikâyete hakları olup olmadığı tartışılır.

Bunu şimdilik bir kenara bırakıp şunu çekinmeden ileri sürebiliriz: Hükümet dün BDP’yi kendi ayakları üzerinde duramadığı, Kandil ve İmralı’dan bağımsız hareket etmediği, edemediği için eleştiriyordu, bugünse aynı partinin belli konulara ağırlık vermesinden, Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder gibi isimlerin yıldızının sadece Kürt siyasi hareketi içinde değil, genel olarak Türkiye siyasetinde parlamasından rahatsız oluyor.

GEZİ'DE DOĞAN TOPLUMSAL MUHALEFET BDP İLE BULUŞURSA

Bir diğer endişe konusuysa, Gezi direnişiyle birlikte ortaya çıkan toplumsal muhalefet potansiyelinin, BDP ile buluşarak bu partiyi ülkenin her anlamda sahici ana muhalefeti hâline dönüştürmesi imkânı. Yıllarca BDP’yi (ve ondan önce gelen partileri) “Türkiye partisi olamamak”la eleştiregelenlerin birdenbire onu “Kürtlerin enerjisini Kürt olmayanlara armağan etme”ye çalışmakla suçlamaya başlaması ilginç. Öcalan’ın talimatıyla BDP’nin yerini alması beklenen HDP’ye yönelik olarak Kürt hareketi içinden gelen itirazların iktidar partisi tarafından takdir edilmesi üzerinde iyice düşünmek gerekiyor.

SAĞ-SOL KAVGASI

Özel olarak BDP, genel olarak Kürt siyasi hareketi içinde süregelen tartışmaları her ne kadar modası geçmiş görünse de “sağcılık/solculuk” ikilemi ekseninde irdelemek yanlış olmayabilir. Anladığım kadarıyla hükümet, BDP içinde sağ kanadın, yani Kürtlüğe (ve dolayısıyla Kürt milliyetçiliğine) vurgu yapan isimlerin öne çıkmasını tercih ediyor. Bunların çoğunun düne kadar Kürt hareketi içinde “şahin” bilinen isimler olması işleri daha da ilginç kılıyor.

Siyasi iktidarın Kürt hareketini düzenlemeye yönelik arzu ve çabalarının sonuç vermesi sanıyorum tek bir şekilde mümkün olabilir: Öcalan’ın buna ikna edilmesiyle.

“Peki edilebilir mi?” diye sorulacak olursa şunu söyleyebilirim: Bugüne kadar attığı bazı adımlar siyasi iktidarın hoşuna gitmiş olabilir ama Öcalan bugüne kadar attığı adımlarda hep devletin değil esas olarak kendi hareketinin bekasını gözetmiş birisidir. Yani devletin istediğini yaptığının sanıldığı anlarda bile onun Kürt hareketinin geleceğini düşündüğünü söyleyebiliriz. Bu sefer de olsa olsa öyle olur.