Ruşen Çakır 'Gül'ün NTV'de söyledikleri ve söylemedikleri' anlattı
Gazeteci Ruşen Çakır, NTV'deki Gül'ün katıldığı yayının ardından Periscope üzerinden yaptığı yayını yeni açılan Medyascope.tv isimli sitesinde takipçileri ile paylaştı.
GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK
NTV canlı yayınında Oğuz Haksever'in moderatörlüğünde Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin, Yeni Şafak yazarları Ayşe Böhürler ve Ali Bayramoğlu'nun sorularını yanıtlayan eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yayındaki eleştirileri medyanın gündeminde kendisine yer buldu.
Gazeteci Ruşen Çakır, NTV'deki yayının ardından Periscope üzerinden yaptığı yayını yeni açılan Medyascope.tv isimli sitesinde takipçileri ile paylaştı.
İşte Ruşen Çakır'ın analizi ile Abdullah Gül'ün canlı yayında söyledikleri ve söylemedikleri:
GÜL BU YAYINA ÇIKMASAYDI TÜRK SİYASETİNDE NE DEĞİŞİRDİ?
"Abdullah Gül’ü izledik. Uzun zamandır konuşmuyordu. Ne konuşacağını merak edenler vardı. "Bir şey söylemez, somut konuşmaz" diyenler vardı. Sonuç olarak baktığımızda bayağı bir not almışım. Herhalde çok kişi de almıştır. Toparlayarak şöyle soralım: Abdullah Gül NTV’de yayına çıkmasaydı, Türk siyasi hayatında ne değişirdi? Hiç bir şey değişmezdi. Gül’ün yaklaşık iki saat boyunca söyledikleri içerisinde tabii ki dikkat çeken hususlar var. Ama bunların hiç birisi 1,5 ay sonra seçime gidecek olan Türkiye’de bir şeyleri değiştirmeye ya da sarsmaya aday değil.
Bu bakımdan şunu söyleyebiliriz. Abdullah Gül, 1 Kasım sonrası için bir yayına çıkmış, yayını muhtemelen kendisi istemiş, ama şimdiden de kendisinin varlığını anımsatmak istemiş.
ELEŞTİRİLER VAR AMA HİÇ BİRİSİ...
Çok farklı konularda çok farklı şeyler söyledi. Yaptığı eleştiri çok. Özellikle çatışma ortamından bahsetti, hukuk devleti konusundan söz etti. Eleştirileri var ama bunların hiç birisini somut olarak, konular üzerinden dile getirmedi.
Bir iki istisna var. Bunların başında Suriye meselesi var ama genellikle kavramlar üzerinden konuştu ve şahısları gündeme getirmedi. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik, somut açık bir eleştiri getirmedi. Ancak özellikle son üç yıl için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da hiç bir şekilde övmedi. AKP’nin son üç yılını özellikle sorunlu, istikrardan uzak, liyakat yerine sadakatın öne çıktığı bir dönem olarak tanımlıyor. Bundan dönülmesi gerektiğini söylüyor. Bunun yapılması için de ortak akıl gerektiğini söylüyor.
ORTAK AKIL ÖNERİYOR AMA NASIL OLACAĞINI SÖYLEMİYOR
Ortak Akıl zaten Beşir Atalay’ın, Bülent Arınç’ın söyledikleriyle çok örtüşüyor. AKP’nin ilk dönemlerine dönülmesini ortaya atıyor. Ama bunun önündeki en büyük engel Recep Tayyip Erdoğan’ın her geçen gün parti içerisinde ve devlet aygıtı içerisinde güçlenen iktidarı. Bu iktidara rağmen, bunun nasıl olacağının cevabını vermiyor.
7 Haziran’ın ardından, 1 Kasım’da da AKP başarısız bir sonuç alırsa, bu Tayyip Erdoğan’ın başarısızlığı olacaktır. Bundan sonra bir arayışın mecburen başlayacağını tahmin ediyor ve bu konuda kendisinin de yalnız olmadığını söyleyebiliriz. AKP içerisinde Tayyip Erdoğan ile belli bir mesafesi olan ya da Tayyip Erdoğan’ın kendisininden uzaklaştırdığı isimlerin büyük bir kısmı bunu yapıyor.
Bu noktada Abdullah Gül’ün söylediği şöyle bir husus var. Ben bir ihtiyaç içerisinde değilim, ama siyaset bana ihtiyaç duyarsa, özellikle de AKP ihtiyaç duyarsa düşünebileceğini söylüyor. Çok fazla kendini ortaya atmadan, ama çağırılırsa gideceğini söylüyor.
Bu çağırılırsa gitme meselesi de yayının en çarpıcı yerlerinden biri. Kongreye niye gitmediği sorusuna verdiği cevapta açık açık, "kuruluş yıldönümü toplantısına çağırılmadım, tabi ki alındım, bunun bir nevi protesto olduğunu söyledim." diyor.
BOYDAK İLE İLGİLİ AÇIKLAMA YAPTI AMA...
Abdullah Gül’ün bunun dışında çok somut şeyler söylediğine tanık olmadık. Suriye ve ekonomi konusu var. Orada da adını vermeden Ali Babacan’ı çok ciddi bir şekilde öne çıkardı, onun liste dışı bırakılıyor olmasını eleştirdi. Ama bu eleştirilerin hepsi, dolaylı oldu. Buradan Gülen Cemaati ile ilişikili olduğu gerekçesi ile gözaltına alınıp sonra serbest bırakılan Boydak Holding yöneticisi Memduh Boydak konusunda sahip çıkan açıklamalar yaptı aslında ama Cemaat’in ve Boydak ailesinin beklediği gibi güçlü bir şekilde sahip çıktığı da söylenemez. Hayırsever bir aile olarak, sadece Gülen Cemaatine deği her yere yardımları olan bir aile olduğunu söyledi.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE MÜDAHALE KABUL EDİLEMEZ DİYOR AMA...
Basın özgürlüğü konusunda, yapılanların yanlış olduğunu söyledi. Ama yanlışı kimin yaptığını söylemiyor mesela. Basın özgürlüğü konusu var, Hürriyet gazetesi meselesi var, Hasan Cemal’e soruşturma var, bir çok olay var. Bunların yanlış, kabul edilemez olduğunu söylüyor ama bunun müsebbibinin kim olduğuna hiç bir şekilde vurgu yapmıyor. Dolayısıyla Erdoğan’a karşı açık bir karşı çıkış içinde değil.
Dış politika konusunda çok net bir şekilde hükümetten ayrı olduğunu, Suriye ve Irak konusunda ayrıl olduğunu görüyoruz. Suriye krizi kendisi Cumhurbaşkanı iken çıktı. Belli ki burada yeterince etkili olamamış. Orada vurguladığı husus çok sevdiği bir kavramdır: Soft Power, Yumuşak Güç. Türkiye’nin soft power’ını kullanmasını ve ülkelerin içişlerine karışılmaması gerektiğini söyledi.
Kürt meselesi ve çatışmalar konusunda söylediği en önemli husus, vatandaşın, Kürtlerin onurları ile oynanmaması gerektiğini söyledi ama burada da somut konuşmadı. Terörle mücadele edilirken, vatandaşın devlet ve millete aidiyetini zayıflatacak adımlar atılmamalı dedi ama mesela yaklaşık 10 gündür Cizre’de sokağa çıkma yasağı kurulmasının yanlış bir şey olduğunu telaffuz etmedi.
GÜL'ÜN SEÇİM SONRASI ETKİLİ BİR AKTÖR OLACAĞINI DÜŞÜNMEK...
Dolayısıyla toparlayacak olursak, Abdullah Gül’de eleştiri çok, ama eleştiri dozları genellikle yumuşak, içerikten çok, usul üzerinden giden bir eleştiri var. Siyaset konusunda acelesi yok, kendisi bir şey istiyormuş gibi yapmıyor, ama AKP içerisinde kendisine bir çağrı yapılacağını bir başarısızlık yaşanırsa, başarı konusunda çok umutlu olmadığını yayın boyunca gördük. Kendisinin bir şekilde gündeme gelebileceğini düşünüyor her halde. Ama bu duruş, bu ürkeklik ve temkinlilikle AKP 1 Kasım’da çok büyük bir başarısızlık yaşasa bile tekrar etkili bir aktör olabileceğini düşünmek çok gerçekçi değil.
Toparlayacak olursak, bu akşam yayın olmasaydı da ne Gül’ün hayatında ne de AKP’nin önde gelenlerinin ve Cumhurbaşkanının hayatında çok fazla bir şey değişmezdi, bu yayından sonra da çok fazla bir şey değişeceğini sanmıyorum.
İŞTE RUŞEN ÇAKIR'IN ANLATTIKLARI
NTV canlı yayınında Oğuz Haksever'in moderatörlüğünde Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin, Yeni Şafak yazarları Ayşe Böhürler ve Ali Bayramoğlu'nun sorularını yanıtlayan eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yayındaki eleştirileri medyanın gündeminde kendisine yer buldu.
Gazeteci Ruşen Çakır, NTV'deki yayının ardından Periscope üzerinden yaptığı yayını yeni açılan Medyascope.tv isimli sitesinde takipçileri ile paylaştı.
İşte Ruşen Çakır'ın analizi ile Abdullah Gül'ün canlı yayında söyledikleri ve söylemedikleri:
GÜL BU YAYINA ÇIKMASAYDI TÜRK SİYASETİNDE NE DEĞİŞİRDİ?
"Abdullah Gül’ü izledik. Uzun zamandır konuşmuyordu. Ne konuşacağını merak edenler vardı. "Bir şey söylemez, somut konuşmaz" diyenler vardı. Sonuç olarak baktığımızda bayağı bir not almışım. Herhalde çok kişi de almıştır. Toparlayarak şöyle soralım: Abdullah Gül NTV’de yayına çıkmasaydı, Türk siyasi hayatında ne değişirdi? Hiç bir şey değişmezdi. Gül’ün yaklaşık iki saat boyunca söyledikleri içerisinde tabii ki dikkat çeken hususlar var. Ama bunların hiç birisi 1,5 ay sonra seçime gidecek olan Türkiye’de bir şeyleri değiştirmeye ya da sarsmaya aday değil.
Bu bakımdan şunu söyleyebiliriz. Abdullah Gül, 1 Kasım sonrası için bir yayına çıkmış, yayını muhtemelen kendisi istemiş, ama şimdiden de kendisinin varlığını anımsatmak istemiş.
ELEŞTİRİLER VAR AMA HİÇ BİRİSİ...
Çok farklı konularda çok farklı şeyler söyledi. Yaptığı eleştiri çok. Özellikle çatışma ortamından bahsetti, hukuk devleti konusundan söz etti. Eleştirileri var ama bunların hiç birisini somut olarak, konular üzerinden dile getirmedi.
Bir iki istisna var. Bunların başında Suriye meselesi var ama genellikle kavramlar üzerinden konuştu ve şahısları gündeme getirmedi. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik, somut açık bir eleştiri getirmedi. Ancak özellikle son üç yıl için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da hiç bir şekilde övmedi. AKP’nin son üç yılını özellikle sorunlu, istikrardan uzak, liyakat yerine sadakatın öne çıktığı bir dönem olarak tanımlıyor. Bundan dönülmesi gerektiğini söylüyor. Bunun yapılması için de ortak akıl gerektiğini söylüyor.
ORTAK AKIL ÖNERİYOR AMA NASIL OLACAĞINI SÖYLEMİYOR
Ortak Akıl zaten Beşir Atalay’ın, Bülent Arınç’ın söyledikleriyle çok örtüşüyor. AKP’nin ilk dönemlerine dönülmesini ortaya atıyor. Ama bunun önündeki en büyük engel Recep Tayyip Erdoğan’ın her geçen gün parti içerisinde ve devlet aygıtı içerisinde güçlenen iktidarı. Bu iktidara rağmen, bunun nasıl olacağının cevabını vermiyor.
7 Haziran’ın ardından, 1 Kasım’da da AKP başarısız bir sonuç alırsa, bu Tayyip Erdoğan’ın başarısızlığı olacaktır. Bundan sonra bir arayışın mecburen başlayacağını tahmin ediyor ve bu konuda kendisinin de yalnız olmadığını söyleyebiliriz. AKP içerisinde Tayyip Erdoğan ile belli bir mesafesi olan ya da Tayyip Erdoğan’ın kendisininden uzaklaştırdığı isimlerin büyük bir kısmı bunu yapıyor.
Bu noktada Abdullah Gül’ün söylediği şöyle bir husus var. Ben bir ihtiyaç içerisinde değilim, ama siyaset bana ihtiyaç duyarsa, özellikle de AKP ihtiyaç duyarsa düşünebileceğini söylüyor. Çok fazla kendini ortaya atmadan, ama çağırılırsa gideceğini söylüyor.
Bu çağırılırsa gitme meselesi de yayının en çarpıcı yerlerinden biri. Kongreye niye gitmediği sorusuna verdiği cevapta açık açık, "kuruluş yıldönümü toplantısına çağırılmadım, tabi ki alındım, bunun bir nevi protesto olduğunu söyledim." diyor.
BOYDAK İLE İLGİLİ AÇIKLAMA YAPTI AMA...
Abdullah Gül’ün bunun dışında çok somut şeyler söylediğine tanık olmadık. Suriye ve ekonomi konusu var. Orada da adını vermeden Ali Babacan’ı çok ciddi bir şekilde öne çıkardı, onun liste dışı bırakılıyor olmasını eleştirdi. Ama bu eleştirilerin hepsi, dolaylı oldu. Buradan Gülen Cemaati ile ilişikili olduğu gerekçesi ile gözaltına alınıp sonra serbest bırakılan Boydak Holding yöneticisi Memduh Boydak konusunda sahip çıkan açıklamalar yaptı aslında ama Cemaat’in ve Boydak ailesinin beklediği gibi güçlü bir şekilde sahip çıktığı da söylenemez. Hayırsever bir aile olarak, sadece Gülen Cemaatine deği her yere yardımları olan bir aile olduğunu söyledi.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE MÜDAHALE KABUL EDİLEMEZ DİYOR AMA...
Basın özgürlüğü konusunda, yapılanların yanlış olduğunu söyledi. Ama yanlışı kimin yaptığını söylemiyor mesela. Basın özgürlüğü konusu var, Hürriyet gazetesi meselesi var, Hasan Cemal’e soruşturma var, bir çok olay var. Bunların yanlış, kabul edilemez olduğunu söylüyor ama bunun müsebbibinin kim olduğuna hiç bir şekilde vurgu yapmıyor. Dolayısıyla Erdoğan’a karşı açık bir karşı çıkış içinde değil.
Dış politika konusunda çok net bir şekilde hükümetten ayrı olduğunu, Suriye ve Irak konusunda ayrıl olduğunu görüyoruz. Suriye krizi kendisi Cumhurbaşkanı iken çıktı. Belli ki burada yeterince etkili olamamış. Orada vurguladığı husus çok sevdiği bir kavramdır: Soft Power, Yumuşak Güç. Türkiye’nin soft power’ını kullanmasını ve ülkelerin içişlerine karışılmaması gerektiğini söyledi.
Kürt meselesi ve çatışmalar konusunda söylediği en önemli husus, vatandaşın, Kürtlerin onurları ile oynanmaması gerektiğini söyledi ama burada da somut konuşmadı. Terörle mücadele edilirken, vatandaşın devlet ve millete aidiyetini zayıflatacak adımlar atılmamalı dedi ama mesela yaklaşık 10 gündür Cizre’de sokağa çıkma yasağı kurulmasının yanlış bir şey olduğunu telaffuz etmedi.
GÜL'ÜN SEÇİM SONRASI ETKİLİ BİR AKTÖR OLACAĞINI DÜŞÜNMEK...
Dolayısıyla toparlayacak olursak, Abdullah Gül’de eleştiri çok, ama eleştiri dozları genellikle yumuşak, içerikten çok, usul üzerinden giden bir eleştiri var. Siyaset konusunda acelesi yok, kendisi bir şey istiyormuş gibi yapmıyor, ama AKP içerisinde kendisine bir çağrı yapılacağını bir başarısızlık yaşanırsa, başarı konusunda çok umutlu olmadığını yayın boyunca gördük. Kendisinin bir şekilde gündeme gelebileceğini düşünüyor her halde. Ama bu duruş, bu ürkeklik ve temkinlilikle AKP 1 Kasım’da çok büyük bir başarısızlık yaşasa bile tekrar etkili bir aktör olabileceğini düşünmek çok gerçekçi değil.
Toparlayacak olursak, bu akşam yayın olmasaydı da ne Gül’ün hayatında ne de AKP’nin önde gelenlerinin ve Cumhurbaşkanının hayatında çok fazla bir şey değişmezdi, bu yayından sonra da çok fazla bir şey değişeceğini sanmıyorum.
İŞTE RUŞEN ÇAKIR'IN ANLATTIKLARI