Ruşen Çakır Cemaat AKP savaşında hem nalına hem mıhına vuruyor!
Gazeteci ve Yazar Ruşen Çakır'a göre İktidar medyasında kalite, Cemaat’in özürlerinde ise samimiyet yok!
Türkiye ve bölgedeki İslami hareketler ile Kürt siyasi hareketi üzerine çalışmalarıyla tanınan gazeteci Ruşen Çakır, AKP-Fethullah Gülen Cemaati kavgasında gelinen noktayı Diken’den İlhan Tanır'a yorumladı.
Çakır, AKP iktidarının şu an için yürütülen soruşturmalarda ortaya attığı ‘paralel‘ iddialarının orantılı ve somut kanıtlarla desteklenmediğini söyledi; iktidara yakın medyanın da, ‘işi tamamen Erdoğan ve hükümeti korumak, kollamak olunca, belli bir kaliteden fedakarlık etmek zorunda kaldığına‘ dikkat çekti.
Çakır, kendisini mağdur gibi gösteren Gülen Cemaati’ne de çarpıcı bir eleştiri getirdi: Gülen Cemaati’nin ‘geçmişiyle hesaplaşması gerektiğini’ söyleyen Çakır, şöyle devam etti: ”Yani şimdi basın özgürlüğü diyen insanların, yıllarca Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili en büyük ihlalleri yapan insanlar olduğunu biliyoruz. Gazetecileri tutuklattırdılar, sahte delillerle… Ergenekon davasından, KCK davasına kadar… Çıkmamış kitapları toplattırdılar ve bunun gayet normal, meşru olduğunu söylediler.”
Çakır'ın AKP-Cemaat savaşında yaşanan basın özgürlüğü ihlalleri ile iligli görüşleri ise şöyle:
CEMAATTEN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ŞAMPİYONU ÇIKMAZ
(...) Cemaat şu an demokrasi, basın özgürlüğü ve evrensel değerleri savunuyor…
Ama inandırıcılık yok.
Neden inandırıcılığı yok?
Geçmişiyle hesaplaşacak, yaptığı yanlışları kabul edecek, mağdur ettiği kişilerden özür dileyecek ve mağduriyetleri telafi edecek bişeyler yapacak. Yani kuru bir özürle olacak bir şey değil… Ama Cemaat halen biz yanlış yapmadık diyor. Kendilerini hatasız kul gibi gösteriyorlar. Bu şekilde kimseyi ikna edemezler.
Yani şimdi basın özgürlüğü diyen insanların, yıllarca Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili en büyük ihlalleri yapan insanlar olduğunu biliyoruz. Gazetecileri tutuklattırdılar, sahte delillerle… Ergenekon davasından, KCK davasına kadar… Çıkmamış kitapları toplattırdılar ve bunun gayet normal, meşru olduğunu söylediler. Gazetecilerin içeri alınmasının gazetecilikle ilgili işlerden dolayı olmadığını iddia edip, yalanlar söylediler. İşte bunları medya üzerinden yaptılar. Bunlar hala hafızalardayken, ‘şimdi geride kaldı, basın özgürlüğü‘ falan demek olmaz.
Fakat diğer tarafta da Cemaat’e hükümetten gelen basın özgürlüğü ihlallerine de karşı çıkmak lazım. Ama Cemaat’ten basın özgürlüğü şampiyonu çıkmaz, boşuna uğraşmasınlar. Onların hak ettiği birşey değil. O tamamen yalan. Hiçbir şeyle yüzleşmediler. Bir iki kişi, böyle küçük küçük, özeleştiri gibi şeyler yazdı. Şu özeleştiri değil: ‘’Ya biz bu hükümete yanlış güvenmişiz. Hükümet bizi kandırdı!’’ dediğin zaman özeleştiri yapmış olmuyorsun. Suçu başkasına atıyorsun. Veya polis şeflerinin ‘Bizim her yaptığımızı Başbakan biliyordu’ demesi de özeleştiri değil.
Cemaat halen kaçak güreşiyor. Hiçbir şey vermeden, her şeyi almak istiyor. Senden destek istiyor ama bunu yaparken de hala, hükümetle savaşında her türlü psikolojik harekatı yapmaya devam ediyor. Sosyal medyada, kalan gücüyle, psikolojik metinler üretiyor… Bu nedenle Cemaat şu an mağdur değil. Cemaat şu an kıran kırana giden bir iktidar savaşının altta kalanı.
DEMOKRASİ DEĞİL İKTİDAR MÜCADELESİ
Burada olay demokrasi değil, iktidar mücadelesi. Dolayısıyla yaşananları da bu bağlamda değerlendirmek lazım. Cemaat bu noktada bir optik kaydırması yapıyor. Yani demokrasi için mücadele ettiğini söyleyen Cemaat, yakın zamana kadar kendinden olmayan hangi kişinin hakkını savunmuş?
Kürt meselesindeki pozisyonunu, ne yaptığı bellidir. Medyasının arşivi ortada. Açın bakalım basın özgürlüğü konusunda ne yapmış. Yakın zamana kadar uluslararası basın kuruluşlarının hazırladığı basın raporları aleyhine kampanya yapmış mı? Veya Batı’da, hükümetin aleyhine söz söyleyenlere, kendisi hükümeti desteklediği için, alenen cephe almış mı? Şimdi aynı şeyi kendileri yapıyor. Yani, tamamen kendi varoluşuyla ilgili bir mesele bu, yoksa Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili değil bu kampanyalar.
İKTİDAR MEDYASINDA KALİTE YOK
İktidar medyası da tamamen gerçeklikten kopmuş görünüyor. Türkiye’de bu seviyeyi inildi mi daha önce?
Bu durum hep vardı ama böylesine organize ve geniş kapsamlı değildi. Bu yeni ve kötü bir olgu. Ama kendileri için de çok işe yaramıyor ki… Yani beş gazetenin ve oradaki 20 yazarın yaptığı etkiyi, Hürriyet gazetesinin bir yazarı yapabiliyor. Halen bir kaliteyi yakalayabilmiş değil. Bu perspektifte yakalaması da mümkün değil. İşi tamamen Erdoğan ve hükümeti korumak, kollamak olunca, belli bir kaliteden fedakarlık etmek zorunda kalıyorsun. Ortada kalite yok yani.