ROK'tan çarpıcı Erbakan analizi: Hoca'nın Milli Görüşü tüm İslam coğrafyasıydı
Güneş gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, Milli Görüş'ün kurucusu merhum Necmeddin Erbakan'ın İslamcı ideolojiyi şiddetten uzak tuttuğunu ve Milli Görüş anlayışının parametrelerini yazdı.
10 yıl önce hayata gözlerini yuman Necmeddin Erbakan'ın siyasi hayatını köşesine taşıyan Rasim Ozan Kütahyalı, Erbakan'ın içinde bulunduğu şiddet ortamına rağmen İslamcı ideolojiyi şiddetten ve radikallikten uzak tuttuğunu ifade etti.
Bunun yanında Erbakan'ın fikir babası olduğu Milli Görüş çizgisinin de ulusalcı değil İslam coğrafyasını kapsayan bir anlayış olduğunun altını çizen ROK, Erbakan'ın meşhur Bingöl konuşmasını hatırlattı.
İşte ROK'un Erbakan analizi:
Tam 10 sene önce ve 28 Şubat darbesinin 14. yıldönümünden bir gün önce bu alçak askeri darbenin zorbalıkla devirdiği Necmettin Erbakan'ı kaybetmiştik. 10 yıl olmuş Erbakan Hoca vefat edeli...
*
Bugün Erbakan Hoca'yı Rasim Ozan olarak kendi zaviyemden anlatacağım sizlere. Çünkü Kemalist endoktrinasyonun başarılı olduğu seküler-Türk bir ailede büyüdüm ben.
*
Bu tip ailelerde Erbakan'a çakmak ya da Hoca'nın konuşma tarzıyla dalga geçmek bir tür örf ve adet gibiydi.
*
Aslında farkında değillerdi ki Erbakan meşru ve demokratik siyaset tarzıyla seküler ve Atatürkçü ailelerin de yaşamının sigortası olan bir politik liderdi.
*
Çünkü bir siyasal önder olarak Erbakan zulme uğramış dindar kitleleri her zaman silah ve şiddet bataklığından uzak tutmuş bir adamdı.
*
Sürekli zulme uğrayan, defalarca kez legal siyasi partisi kapatılan, silaha yönelmesi için derin devlet tarafından yapılabilecek her türlü provokasyon yapılan bir hareketi ısrarla, ısrarla meşru ve demokratik sınırlar içinde tuttu Erbakan.
*
İslam coğrafyasında nerdeyse tüm İslamcı hareketler bir şekilde silaha bulaşmışken, Erbakan hareketi asla ve asla bu bataklık yoluna tenezzül etmedi.
*
Erbakan, bir taraftan İslam dünyasındaki manevi, fikrî ve siyasi önderlerle sürekli temas içinde oldu, içe kapalı değil dışa açık bir İslamcı anlayışa sahipti.
*
"Milli Görüş" derken tek ve bütün bir İslam milleti anlayışını ifade ediyordu, Türklük üzerinden tanımlanmış ulusalcı bir anlayışı asla yoktu.
*
Nitekim siyaseten yasaklanmasına temel teşkil eden açıklaması da Bingöl'de yaptığı "Sen eğer 'Ne mutlu Türk'üm' dersen, benim Kürt kardeşim de 'Ne Mutlu Kürt'üm' deme hakkı kazanır" açıklamasıydı. Ki hala da bana göre muhteşem bir konuşmadır o Bingöl nutku.
*
Nitekim bugün hangi siyasi görüşten olursa olsun ülkemizde yaşayan tüm Kürt kardeşlerimiz de Erbakan Hoca'yı sevgi, rahmet ve minnetle anıyor.
*
Evet Erbakan Hoca bir yandan dışarıdaki İslami hareketlerle temastaydı ama diğer yandan da Milli Görüş mensuplarının dışarıdan ithal silahlı İslamcı hareketleri benimsemesinin önünde duvar gibi dikilen adamdı.
*
Silahlı mücadele yoluna karşı çok net tavır alırken, diğer yandan da radikal unsurları da toptan dışlamadı Erbakan, o radikal unsurları da siyasal hareketinin içine almaya ve onları absorbe etmeye çalıştı.
*
O sebeple onları da kapsamak için kimi zamanlar söylemini daha da radikalleştirdi. Bu tür söylemleri de kendisine karşı askeri vesayet tarafından hep koz olarak kullanıldı ve partileri hep bu yüzden kapatıldı.
*
Erbakan, eğer Ortadoğu'daki kimi silahlı hareketlerden etkilenmiş çoğu genç olan İslamcı kitleleri dışlasaydı, bu radikal unsurlar anadamar hareketten koparak, belli bir tabanı olan silahlı örgütler haline dönüşebilirdi.
*
Aslında, askerî vesayet rejiminin ve derin devletin de istediği hep buydu.
*
Askerî vesayet rejiminin yeraltı örgütlenmesi olan "derin devlet" İslamcı muhalefeti de silahlı yola itmek istedi hep.
*
Aynı derin yapılanma önce sol muhalefeti sonra da Kürt muhalefetini silahlı terör yoluna itmeyi başarmıştı. Sağdaki kimi siyasi hareketleri de bizzat silahlandırmıştı bu askeri vesayet rejimi.
*
12 Eylül öncesi çoğu Sünni-dindar ve yoksul ailelerden gelen kimi sağcı gençler, ne trajik ki kendilerini aşağılayan bir sistemin fedaileri olarak teşkilatlandırıldılar ve derin devletin silahlı sokak ayağını oluşturdular.
*
Sol hareketlerin silahlanmasına da 12 Mart ve 12 Eylül öncesi özellikle kasten göz yumuldu, hatta kimi uydurma "sol" örgütleri yine bizzat darbeci generaller kurdu.